Son bir ayın gündemine bir bakın. Hiçbirinin Ülkemiz sorunları ile doğrudan bir ilgisi var mı?
'Çözüm süreci'nden başlayalım. Elbette terör ülkemizin en önemeli gündemidir. Ama hükümetin konuyu gündemde tutması terör ile ilgili değil kimsenin bilmediği çözüm süreci ile ilgilidir. Gündemden hiç düşmüyor.Hemen her gün terör örgütü yakıp yıkıyor ve tehdit ediyor ama Hükümet illa 'çözüm süreci' diye tutturup gidiyor.
Sonra:
Amerika'yı Müslümanların keşfettiği iddiası oturdu gündeme.
Daha sonra:
1000 odalı Aksaray tartışıldı durdu. Hem de 'Çankaya'nın niçin terk edildiği hiç tartışılmadan…
Sonra:
Seçim barajı ve Anayasa mahkemesi gündeme oturdu.
Şimdilerde ise varsa yoksa Osmanlıca…
Önce şunu ifade edelim. 'Osmanlıca' değil doğrusu 'Osmanlı Türkçe'sidir. Ama şu 'Türk' kelimesine alerjileri var ya onun için Osmanlıca diyorlar.
Bir kere Osmanlıca diye bir dil yoktur. Saray ve saray aydınlarının konuştuğu Türkçe, Arapça, Farsçadan oluşan halkın hiç kullanmadığı kelimelerden ibarettir. Yunus'u, Karacaoğla'nı gayet iyi anladığımız halde Fuzuli'yi anlamak mümkün değildir. Alfabesi Arapçadır. Bu konu da elbette ayrıntılı bilgi vermek mümkün dür ama mesele esas itibarıyla bu değildir. Yani ne yurtta ve ne de dışarıda kullanılmayan bir konuyu gündeme getirmenin ayrı bir amacı olsa gerek. Esasen Üniversitelerin Tarih, Kütüphanecilik, Araştırma ve Arşiv, Türkçe ,Edebiyat bölümleri ile İlahiyat fakültelerdin de Osmanlıca öğretilmektedir. Ordan yetişenler eski eserleri incelemekte ve gerekeni yapmaktadır. Kaldı ki eski eserlerin tamamı günümüz Türkçesine çevrilmiştir.
Erdoğan'ın 'isteseler de öğrenecekler, istemeseler de öğrenecekler ve öğretilecek' sözlerini izah etmek asla mümkün değildir. Çünkü biz 'taba' değiliz 'yurttaşız'. Yasalar çerçevesin de sadece uygun bulduklarımızı öğreniriz ve bize öğretilmesine razı oluruz. Kaldı ki Cumhurbaşkanı Anayasa çerçevesin de sadece 'temenni ve tavsiye' de bulunabilir. 'Ferman' yayınlayamaz.
Şimdi gelelim esas maksada:
Demiştim veya yazmıştım diye söze başlamayı sevmem ama bu kere 17 Eylül 2014 tarihin de Egede Son Söz'de yazdığım yazının son bölümünü tekrarlamak durumundayım. Bu yazı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra, Cumhurbaşkanlığı devir törenlerinin hemen akabinde yazılmıştır.
'Her şey bir proje mi?' başlıklı yazımın son bölümü şöyle:
'Daha açık ve daha sesli düşünelim:
Bundan sonra neler olabilir. Yani proje ne?
Şöyle bir ay öncesine gidelim ve Erdoğan'ın Davutoğlu'nu takdim toplantısına dönelim.
Törenin sonun da 'eski Osmanlıca veya Arapça' yazı ile yazılmış koca çerçeveli bir şiiri Davutoğlu Erdoğan'a takdim etmişti.
Ne anlatılmak istendi hiç düşünülmedi ve geldi geçti.
Buradan başlayalım:
1.En çok karşı oldukları 'harf inkılabına' son verilebilir mi? Mesela dedik. Derler ya bir gecede inkılapla halk cahil kaldı diye…
2.Hilafet gelebilir mi? Niye olmasın. Artık ABD bile müttefik saymıyor..AB almıyor. Eee artık bu coğrafya da lider olma zamanı. Mesela dedik.
3. Padişah gelebilir mi? Bakın Batı da Almanya, Fransa, İtalya hariç başta İngiltere olmak üzere bütün ülkeler 'Kraliyet'. Ve hem de demokrasinin beşikleri. Biz de de sembolik olamaz mı? Son Şehzadelerden biri gelse. Mesela dedik.' Ve yazı devam ediyor.
Şimdi anlaşıldı mı ne yapılmak istendiği.
Bütünün parçaları üzerine tartışmak nafiledir.
12 yıldır yapılan her bir iş defalarca tekrarladığım gibi bir projenin parçalarıdır ve parçalar tamamlandığın da projede tamam olacaktır.
Tabii biz uyumaya devam edersek.