Her yıl gibi bu yıl da 24 Kasım'da Öğretmenler Günümüzü kutluyoruz. Bu yıl benim bir eğitimci olarak tam tamına kırkıncı yılım. Kırk bir yıl önce, yirmi iki yaşımda, üniversiteden mezun olup Elektronik Mühendisliği diplomamı aldım ancak yüreğimde yatan mühendislik, daha yüksek maaş değildi, eğitimcilikti. Eğitim Fakültesinden mezun olmadığım için Milli Eğitim Bakanlığı beni eğitimci olarak görevlendirmiyordu, formasyon arıyordu. Bunun üzerine eğitim fakültesine girdim ve öğretmen olabilmek için yüksek lisans yaptım. Yirmi üç yaşımda ilk defa bir Eylül ayında matematik öğretmeni olarak Lise son sınıfına girdim.
Dizlerim titriyordu, heyecandan, öğrencilerim benden 4-5 yaş küçüktü. Uzun yıllar her Eylül ayı, ilk derslerime girerken dizlerim heyecanla titredi. İşimi hep çok ciddiye aldım. Sınav yaptığımda sabaha kadar sınav kağıtlarını bir gecede okuyup sınavın ertesi günü öğrencilerime notlarıyla dağıttım. Amacım sorular ve verdikleri yanıtlar daha belleklerindeyken yanlış yaptıkları soruların doğru yanıtlarını öğrenebilmeleriydi. 39 ateşim olsa derse girdim, öğrencilerim geri kalmasın diye. Mesleğimi ve öğrencilerimi bu denli sevdim…
Lise öğretmenliğiyle başlayan kariyerim üniversite hocalığı ile sürdü, bu defa üniversitede öğretmenler yetiştirdim, görevimizin ciddiyetini, etik ve sorumlu yanını hep hissettirmeye çalıştım. Bugün bir kadim dostumun bana yolladığı antik dünyanın önemli bir sözü, 'Omnia mea mecum porto' doğrultusunda bir heyecanla yaptım işimi tam 40 yıl. (Latin: Benim olan her şeyi kendimde taşırım.) Bir dost ekliyor: Ne mutlu bize ki Bilge Bias'ın yaşadığı antik Priene kentini bulunduran topraklarda yaşıyoruz…
Eğitimciliği bu bilge toprakların bir insanı olarak bu kadar ciddiye almak gerek, etik bir duruşla, mesleğimizi çok severek, öğrenciye örnek olacağımız bilerek, onları yoğurduğumuzu, şekillendirdiğimizi bilerek, böyle bir sorumluluk anlayışı içinde olmak gerek diye düşünüyorum. Öğrenci duruşunuzu anlar, gençtir, ergendir, mavi boncuk dağıtıp serbest bırakan ve pek bir şey öğretmeyen öğretmeni de zamanla, yetişkin olduğunda, geriye baktığında anlar, sorumlu ve ciddi, ona bir şeyler öğretmeye çalışan, onları yüreğiyle seven bilge öğretmeni de anlar…
Birçok öğrencim doktor, mühendis, zor mesleklerin sahibi oldu, hep yüreğimle yetiştirdim, sorumluluktan, işten kaçmadan. Bir gün pişman olmadım, mühendisliği bıraktım diye. Öğrencilerim hep çalışkan, akıllı, saygılıydılar. Sonra yavaş yavaş dünya değişti, ülkemiz değişti, eğitim, yönetmelikler, eğitimin ciddiyeti, anlayışlar değişti. Artık dünya bilge, bir duruşu olan, etik insanlar aramıyordu. Yanlış yapanın yüzü kızarmıyordu yeni dünyada.
Anne babaların ve öğrencilerin birçoğu artık öğrenmek, gelişmek yerine en kolay yolu istiyordu, sınıf geçmek, kolay takdir teşekkür almak, dersi dinlememek, alın terine değer vermemek, ödev yapmamak, çalışmamak… yönetmelikler de bu doğrultudaydı, herkes takdir teşekkür alıyordu, herkes sınıf geçiyordu. Bilgiyi belleğimizde tutmak da gerekmiyordu, yaklaşık birçok bilgiye minicik bir cep telefonunun internetinden ulaşmak mümkün, internet ve elektrikler kesilmediği müddetçe...
Aynı doğrultuda birçok öğrencinin, gencin öğretmene saygısı da kalmadı, saygısızlık özgürlük, hak aramak gibi algılanmaya başladı. Değişen bu dünya ve ülkemiz değerlerinde bir Öğretmenler Günümüz daha kutlu olsun, biz eğitimciler yine de duruşumuzu, pusulamızı kaybetmeyelim, her zaman bizden öğrenecek bir öğrencimiz olacaktır…