'Burası İzmir! Simite gevrek, çekirdeğe çiğdem deriz… Kumrumuz, boyozumuz falan var… Balık/Rakı muhabbetinin üstüne yoktur...
İzmirli olmak, İzmir'de yaşamak bir ayrıcalıktır… İzmirli laiktir, çağdaştır, moderndir…
Kordon boyu, Karşıyaka sahil yolu, Mustafa Kemal sahil bulvarı, Bayraklı, çepeçevre kuşatır o güzelim körfezi. Pasaport'ta gün batımı bir başka güzeldir…'
Böyle böyle methiyeler düzerek Özdil kafasıyla bir köşe yazısı bile çıkarabilirsiniz.

İzmirli olmanın övünülesi bir durum yaratmasını pek kavrayamadığım için kendime bu övgülerden pay çıkarmak bana hiç nasip olmadı. Yeryüzünde bir şehirden, bir yerden olmakla övünen insanları hiçbir zaman anlayamadım. Kusuruma bakmasınlar…
Fakat daha vahim olan, kendisini öve öve bitiremeyen İzmirli, geçen yüzyılda ve bu yüzyılda, bir şehre yapılabilecek her türlü kötülüğü İzmir'e yaptı ve yapmayı sürdürüyor.
Gündelik hayatın her anını kuşatan kötü kentleşme ve altyapı sorunlarını nedense İzmirli görmezden geliyor; Bütün şehri denize, İmbat rüzgarlarına, deniz meltemine kapatan, kıyı boyunca Çin Seddi gibi uzanmış binaları sanki başkaları inşa etti… Körfezi uzaylılar gelip lağıma çevirdi… Zeytinlikleri, bağları yok edip yerine yazlık yapanlar İzmirli değil sanki…
İzmir'in sahip olduğu tarih ve kültür mirasını bırakın sahiplenmeyi, İzmirli, o büyük miras hakkında doğru dürüst bilgi sahibi bile değil, sadece karşıdan bakıyor.
Türklerin Anadolu'da şehir kurmuşluğu yok. Mevcut şehirlere yerleşerek hayata katılmışlar. Belki de bu yüzden şehri korumasını bilmiyoruz.

İzmir'de ekonomik, siyasal ve entelektüel hayat vasatta veya vasat altında seyrediyor. Gündelik hayat oldukça ağır akıyor. Kimselerin kıpırdamaya mecali yok gibi… Aslında bu özelliği İzmir'i bir çok olumsuzluktan korumuyor da değil… Fakat gelin görün ki bu atalet, aynı zamanda şehrin çok kötü yönetilmesinin koşullarını da hazırlıyor.
Vasatlar bütün köşeleri tutmuş gününü gün ediyor; Bekle ki şehirde iyi şeyler olsun!

Sekiz bin yılını bilemem ama beş bin yıldır varlığını kesintisiz sürdüren bu şehrin birikimlerine doğru dürüst sahip çıkamayan İzmirli, Cumhuriyet mirasına güçlü bir şekilde sahip çıktığını her fırsatta dile getiriyor. Fakat ben bundan da çok emin değilim; 14 yıllık seçim performansı bu iddiayı doğrulamıyor. Kanımca, AKP'nin CHP'yi yakalaması hiç de uzak ihtimal değil.

'Uzak ihtimal değil' diyorum, çünkü CHP'nin ana muhalefette genel olarak yetersiz bulunması ve yerel yönetimlerde yıpranmış olması, bu defa, oy kaybına yol açacak gibi…

Buraya kadar çizdiğim tablo hayli karamsar olmakla birlikte, İzmir'de hayat var. Hem de bütün ülkenin gıpta ettiği bir hayat… Zannedersem övünmenin kaynağında da şehrin bu özelliği yatıyor.
İzmir, acelesi olmayanların şehridir. Kapitalizmin hızına ayak uydurmak gibi bir kaygı taşımayan İzmirli, tam aksine yaşamı yavaşlattığı için, o kadar da derdi olmadığı halde, kendiliğinden antikapitalist bir tutum sergiliyor. Marksist falan değil, sadece tembel. Tembellik bazen iyidir.
Hal böyle iken, İzmirli ille de övünecekse, tembelliğinden başlamalı övünmeye… O zaman daha inandırıcı olur gibime geliyor.
Türkiye ölçeğinde güçlenen islamcı eğilimler karşısında yaşam tarzını korumak kaygısıyla iktidara direnen İzmir, iktidara boyun eğmemekle ünlüdür. İktidar nimetlerini ve maddi olarak kaybedeceklerini değil de, yaşam tarzından yitip gidecekleri önemsediği için haklı bir şöhret kazandı.
Gelin görün ki bu şöhret ana muhalefet tarafından doğru okunmadı, siyasete de doğru yansıtılamadı. Dolayısıyla pek övünülesi bir durum yok ortada.

Uzun sözün kısası, İzmirliler bir an önce övünmeyi bırakıp, başına gelenlerin ve gelecek olanların derdine düşse çok daha iyi olacak. Çünkü İzmir büyük bir değişimin eşiğinde;
Levant'ın üç büyük limanından biri olan İzmir'in, tarihsel ve jeopolitik konumu itibarıyla, dünyanın yeni cazibe merkezlerinden biri olacağına dair öncüller ortaya çıkmaya başladı.