Eserlerin büyüklüğü ile şüphesiz övünürüz.
Ancak ve şüphesiz 'itibar' büyüklükte değildir.
Eserin büyüklüğünden çok, işlevi daha önemlidir. Kullanılışlı olması, en az masrafla daha çok fayda elde edilmesi ve insanlara getirdiği külfet büyüklüğün önüne geçer.
Biraz da siyasetin dışına çıkarak:
Yaşadıklarımı ve gördüklerimi kaleme alayım dedim.
Cumartesi eşimle beraber hem dost ziyareti ve hem de bazı işlerimizi halletmek üzere İstanbul'a gittik.
İzmir'den havalandık.
Uçak yeni ve büyük törenlerle açılan havalimanına yani İstanbul Havalimanı'na indi. Önce gördüğümü yazayım, etraf inşaatla dolu. Yüzlerce vinç ve yapılmakta olan binalar. Beton direkler, kepçeler vesair.
Yani inşaat hemen her tarafta devam ediyor.
Duruma bakılırsa bitmesi yıllara sarkabilir.
Ben bunlara uçağın penceresinden bakarken, uçağın inmesinden bu yana 20 dakika geçmişti ve hala görünürlerde peronlar yoktu. Yarım saat dolmak üzereydi ki, peronlar gözüktü ve nihayet uçak park etme imkanı buldu…
Yani tam yarım saat.
Uçaktan indik ve bizi salona götürecek araca bindik. Yaklaşık 15 dakikamız da araçta geçti. Bizi bir arkadaşımız karşıladı, yaklaşık 50 dakika sonra konaklayacağımız yere varabildik. Eğer bu konaklanacak yer İstanbul'un ortaları olsaydı muhtemelen akşamı bulmuştuk.
İşlerimizi ve ziyaretlerimizi bitirdikten sonra İzmir'e dönmek üzere İstanbul Havaalimanı'na geldik.
Uçağın 20 dakika rötarlı olduğunu öğrendik.
Bekledik ve 20 dakika sonra uçağa alındık.
Her şey tamamlandı ve uçak hareket etti.
Git de git. Pistin başına gelmek ne mümkün.
Eşim dergi okuyor ve ara sıra başını kaldırıp soruyor:
Gelemedik mi?
Ben biraz da espri olsun diye İzmir'e az kaldı diyorum.
Nihayet yarım saat sonra pist başına vardık ve hayırlısı ile uçuşa geçtik. Ve sağlıkla İzmir'e geldik.
Şimdi:
Bir de dinlediğim var:
Pist başına giderken uzun mesafe ve pistteki bazı sorunlar sebebiyle pilotun sık sık fren yapması gerekiyormuş. Bu da frenlerin ısınmasına yol açıyor ve pist başına gelince en az on beş dakika veya daha fazla (soğutucu sistemi olmayan uçaklar için) frenlerin soğuması için uçağın beklemesi gerekiyormuş. Bu tabii teknik bir konu ve doğruluk derecesini bilmiyorum ama orada dinlediğim bir husus.
İlaveten geçmişte THY Yönetim Kurulu Başkanlığı yapmış bir eski yöneticinin Atatürk Havalimanı'na eklenecek pistlerle bu işin halledilebileceğini ve fakat zamanın Ulaştırma Bakanını ikna edemediğine dair beyanını basından okumuştum.
Elbette olan oldu ve havalimanı yapılıyor.
Ben doğrudan tanık olduğum bir konuyu kaleme almak istedim.
Diğer ülkelerin büyük şehirlerinde defalarca gidip gördüğüm, büyük havalimanları yerine daha küçük,kullanılışlı ve şehre yakın ve birden çok havalimanı yapılıyor.
İşin elbette bir de mali yönü var.
O konuda bir bilgim olmadığı için yazmayacağım.
Özetle 'büyük' olsun yerine 'kullanılışlı olsun' tercih edilmeli diye düşünüyorum…