Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
İlk Milli Bayramımızdır kutlu olsun!
Türkiye Cumhuriyeti'nde bayram olarak ilk ilan edilen tarih, TBMM'nin açıldığı gün olan 23 Nisan tarihidir..
Peki bugün nasıl oldu da bir 'Çocuk Bayramına' dönüştü… Onun hikayesini anlatalım bu yazıda…
Millî Hakimiyet Bayramı'nın 'Çocuk Bayramı' olarak da ilan edildiği ilk tarih olan 1926 yılının ardından belirtildiği üzere ilk kutlama 1927 yılında yapılmış.
Milliyet Gazetesi 23 Nisan 1927 günü ilk sayfasından verdiği haberde '23 Nisan Çocukların Günüdür' başlığını kullanmış ve Ankara'daki ilk bayram kutlama programını sunmuş:
'23 Nisan Çocuk Bayramı için burada humalı bir faaliyet vardır. Reis-i cumhur hazretleri, Çocuk Bayramı'na büyük bir alaka gösterdiğinden otomobillerinden birisinin çocuklara tahsisi için emir buyurdukları gibi Riyaset-i Cumhur Bandosu'nun da çocuk sarayında terennümsaz olmasına müsaade eylemiştir. Himaye-i Etfal Cemiyeti, çocuklarımızın bayramı için çok güzel bir program hazırlamıştır. Şehirdeki bütün vesait nakliye süslenerek sabah saat dokuzda Numune Hastanesi ile Erkek Lisesi arasındaki meydanlıkta toplanacaktır. Çocuklar, araba ve otomobillere binerek Çankaya'ya gidecekler, orada bir gezinti yaparak büyük bir alayla Çocuk Sarayı'na gidilecektir. Çocuklara Sarayda pastalar, oyuncaklar verilecek, geceleyin de türlü türlü muhatabalar yapılacaktır. Saat beşten sekize kadar evkaf otelinde çocuk balosu verilecektir. Eğlence gece yarısına kadar devam edecektir.'
İlk program, Ankara'ya aittir. Bizzat Reis-i Cumhur'un himayesinde gerçekleşecek olan bu bayram için tüm halk seferber edilmiştir.
Mustafa Kemal de aynı özveriyi göstererek hem kendi otomobilini hem de emrindeki bando takımını Çocuk Sarayı'na göndermiştir.
Şehirdeki tüm ulaşım araçları çocuklar için süslenmiş, onların dikkatini çekmek ve programlara dahil olmalarını sağlamak için 'çocuk alayı' oluşturulmuş; Çankaya'ya bu alayın nidaları ile gidilmesi sağlanmıştır. Program kısa süreli ve protokollerle yoğunlaştırılmış bir program değildir, sabah saat dokuzda başlayan program gece yarısına kadar sürmüş; çocuklar bizzat Çankaya köşkünde ağırlanmış ardından ancak 'çocukların hükmünü sürebilecekleri sarayları'na gitmişlerdir.
Gülperi Mezkit Saban'ın doktora tezinde belirttiği gibi, 'Saray' mefhumu Cumhuriyet'ten sonra sadece çocukların ev sahibi olduğu makama ad olmuştur. 'Saray'ın, iktidarın tek ve tartışılmaz sahibinin oturduğu yer olarak düşünülürse – ki bu günün Çocuk Bayramı olarak ilan edilmesinde önde gelen amaçlardan biri olarak ülkenin ve yönetimin geleceği ve tek sahibi olarak çocuklar görüldüğünden metaforik bir anlam çıkarmak çok da yanlış olmayacaktır.
Dönemin şartları gereği 'pasta' ve 'oyuncak', ancak hatırı sayılır varlıklı ailelerin çocuklarının sahip olabileceği lükslerdir. Sarayda ise tüm çocukların 'eşit' ve Cumhuriyet'in kazanımlarına 'ortak' olduklarını göstermek adına bu lüks ürünlerin sınırsızca dağıtılması ve ardından ancak modern ülke çocuklarının katıldıkları 'balo'ların düzenlenmesi, yeni kurulan Çocuk Sarayı, Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu 'nun çizimleriyle 1927 yılında inşası tamamlanan ve çocuklara tahsis edilen Himaye-i Etfal'e ait bir binadır.
Çocuk Bayramı'nın amacını Çocuk Esirgeme Kurumu Tabibi Muhittin Birgen şöyle açıklar: Atatürk işe başladığı zaman, millete güvenmişti; onun hakim olmasını istemişti, onun için hem Büyük Millet Meclisini kurdu, hem de bu günü bir Millî Hakimiyet bayramı yaptı. Sonradan onu sizin de bu bayrama iştirak etmenizi istedi. Bunun bir sebebi vardır: Milletin hakimiyeti demek, bir günde, bir senede on senede tamam olup biten bir şey demek değildir. Milletin hakimiyeti, asır içinde tekamül edecek ve asırlar içinde hüküm sürecek millî ve hepimiz için müşterek bir saltanat demektir. Bu hakimiyeti siz temin edeceksiniz, bu hakimiyeti sizin kafalarınızda, sizin kalplerinizde kurmak lazımdır. Millî hakimiyet bayramı size bu işi hatırlatmak için verilmiştir. (23 Nisan 1937, Son Posta sf.16)
***
Şimdi de Gazi 23 Nisan 1920'yi nasıl anlatmış, Nutuk'tan okuyalım:
'İçerideki başkaldırı ateşi Ankara kapılarına kadar dayanmıştı. Durumun ağırlığı, sorumluluğun büyüklüğü ürkütücü bir özellikte idi. Bu durum karşısında şöyle düşündüm: Ortaya çıkan durum, hangi düşünceye yol açarsa açsın, çekilmek iki şekilde açıklanabilirdi: Birincisi, tutulan yolda umutsuzluğa düşmüş olmak; ikincisi, tutulan işin ağır sorumluluğuna dayanamamak. Bu gibi yanlış düşünceler hem kutsal amaca zarar verir, hem de bu amaç etrafında toplanan güçleri dağıtırdı. Bunun üzerine, arkadaşlarımın içtenliğine milletimin güçlü inançlarına ve düşmanlarımızın önce ve sonra güçsüzlüklerini ilan etmeye zorlayacağı hakkındaki kesin inancıma ve Allah'ın yardımına dayanarak, eskisi gibi sonuna kadar millî mücadelemizin bana yüklediği namus ve vicdanî görevi yerine getirmeye karar verdim. Ve artık genel hareketi, kanuni olarak çevirmeye başlamak gününün daha fazla ertelenemeyeceğinden; 1920 senesi Nisanının 23.günü Meclis'in açılmasına karar verildi. İşte 23 Nisan Cuma günü öğleden sonra yaklaşık saat ikide Meclis binasının kapısından girerken, günlerden ve gecelerden beri bütün varlığımı meşgul eden fikir ve duyguya dalmış bulunuyordum. İçeriye girip Meclis salonunu dolduran milletvekillerinin güven ve sevgiyle bana baktıklarını gördüğüm zaman teşebbüsümüzün milletin isteğine, beklentisine uygunluğunu bir kez daha anladım. Ve artık benimle ortak düşünce ve istekte milletin, düşünce ve isteğini tamamen temsil eden bu kadar arkadaşlarla beraber çalışacağımdan dolayı büyük bir mutluluk duydum'
***
23 Nisan 1920 tarihinin Millî Bayram ilan edilmesi, meclisin açılışından bir yıl sonra olacaktır.
23 Nisan 1920 tarihinin, 1921 yılında millî bayram olarak ilan edilmesinin ardından 1922 yılından itibaren resmî törenler icra edilmiştir. Bu törenlerin dikkat çekici özelliği, Büyük Millet Meclisi'nin, geride bırakılan yıl boyunca yaptığı çalışmaların uzun nutuklarla anlatılması ve millî hakimiyetin elde ediliş sürecinin tüm detaylarıyla ortaya konmasıdır.
1925 yılına kadar süren resmî kutlamaların esasını, henüz yeni kazanılan kurtuluş mücadelesinin hangi şartlar altında yapıldığı, milletin topyekûn mücadelesi ve Osmanlı Devleti'nin son dönem yöneticilerinin kurtuluş mücadelesine karşı tavrı oluşturmaktadır.
1925 yılında 23 Nisan haftası, Himaye-i Etfal Cemiyeti tarafından 'Çocuk Haftası' olarak ilan edilmiştir. Çocuk haftası ilan edilmesinin sebepleri arasında öne çıkan husus, I. Dünya Savaşı ve ardından gelen Kurtuluş Savaşı sonrası yetim ve öksüz kalan çocukların himaye edilmesi hususundaki maddi kaynak arayışıdır. 23 Nisan 1926 tarihinde Milliyet Gazetesi de birinci sayfasından, bu günü 'Çocuk Bayramı' olarak duyurur:
Bugün çocuk günü, istiklal, istikbal günüdür. Her Türk, memleketin istikbali için çalışmalı ve yavrulara yardım etmelidir. Her Türk çocuğu, arkadaşına kardeşine koşmalıdır.