Âdem karısı Havva ile birleşti. Havva hamile kaldı ve Kabil'i doğurdu. Daha sonra Kabil'in kardeşi Habil'i doğurdu.
Kabil çiftçi oldu. Habil çoban oldu. Kabil nefsine hakim olamadı, başkasına da ait olanı mülk edinerek, toprağı çitle çevirdi. Habil ise sınırsız toprakların, otlakların avcı-çobanı olarak, herkesin olanı sadece paylaştı.
Kabil, toprağın ürünlerinden Tanrı'ya bir sunu götürdü. Habil de sürüden yeni doğan birkaç hayvan ve ürünlerini sundu.
Tanrı Kabil'i ve sunusunu geri çevirdi; Habil'i ve sunusunu ise kabul etti.
Kabil Habil'i tarlasına götürdü ve orada öldürdü.
Mülkiyetin başladığı yerde, mülkiyet toplumu oluşurken işlenen ilk mülkiyet suçu ve ilk mülkiyet cinayeti, kutsal kitapta böylece ifade edildi.
Ve o gün bu gündür, bu mülkiyet meselesi, Habil'in çocukları ile Kabil'in çocukları arasında sürüp gidiyor.
Başkasına da ait olanı mülk edinenler ve herkesin olanı sadece paylaşanlar… Günümüz dünyasında, bu iki farklı zihniyetten birincisi kapitalist dünya görüşünde, ikincisi ise anarşist ve sol düşüncede ifadesini bulur.
Kutsal kitaplarda anlatılan bu trajik olayın, yine kutsal kitaplarda belirtilen peygamberlerin yaşadıkları yıl sayısının toplamına bakıldığında, bundan yaklaşık 12 bin yıl önce yaşandığı ve bu tarihin, arkeolojik verilere göre, mülkiyetin toplumlarda ortaya çıktığı tarihle aynı olduğu görülür.
Kutsal kitaplarda geçen bir efsanenin sosyal gerçeklikle bu denli örtüşüyor olması, avcı-toplayıcı toplumlardan günümüze kadar uzanan bir zaman diliminde, insanlığın mülkiyet sorunuyla boğuşa geldiğini düşündürüyor.
Uygarlık düşüncesinin temelinde mülkiyet kavramının varlığını işaret eden bu anlamlı rastlantı, din meselesine bakış açımızı da zenginleştiriyor.
Uzun sözün kısası; Uygarlığın başladığı yerde mülkiyet vardı. Başkasına da ait olanı mülk edinen Kabil'in ardılları uygarlığı başlattı; Herkesin olanı sadece paylaşan Habil'in ardılları, uygarlığın altında ezildi.
Tanrı, Habil'i kabul etmiş, Kabil'i ise reddetmiş. İnsan ise tam tersini yapmış; Habil'in yaptıklarını reddetmiş, kardeş katili Kabil'in yaptıklarını benimsemiş.
Kutsal kitaplarda yazılanlara inananlar için zor bir durum; Tanrı'nın seçimine karşı gelen insan nasıl bir günaha giriyor olabilir, üstünde düşünmeye değer. İlk günah ve cennetten kovuluşun ardından insanlığın girdiği bu ikinci büyük günah nedense görmezden geliniyor.
Kahir çoğunluk olan Kabil'in çocukları yeryüzünü talan ediyor, birbirini sömürüyor, birbiriyle savaşıyor.
Küçük bir azınlık olan Habil'in çocukları ise, kaybedenler kulübünde, yeryüzünün dostu, insanlığın vicdanı olmayı sürdürüyor.
Doğa, evren, insan ve zihin sınırsızdır. Beden ve örgütler sınırlıdır. Bu sınırsızlığın hariminde sınırlı olanın egemenliği, yeryüzü yaşamını cehenneme çeviriyor. Cehennem ne biziz ne başkaları... Sadece Kabil'in çocukları…