Metehan UD/EGEDESONSÖZ - Türk Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği'ne (TMMOB) bağlı odaların İzmir Şubeleri, peşpeşe gelen Orman, Su ve Meteoroloji Günleri nedeniyle ortak basın söyleşisi düzenledi.
İzmir Mimarlık Merkezi'ndeki söyleşiye Çevre Mühendisleri, Orman Mühendisleri, Peyzaj Mühendisleri Odası, Jeofizik Mühendisleri, Elektrik Mühendisleri, Gıda Mühendisleri, Şehir Plancıları Odası, Meteoroloji Mühendisleri, Kimya Mühendisleri odalarının temsilcileri katıldı.
'DERE HAVZASI REZERV ALAN İLAN EDİLDİ'
İzmir'in son yıllarda ciddi bir yapılaşma baskısı altında olduğunu belirterek Şehir Plancıları Odası İzmir Şube Yönetim Kurulu üyesi Zafer Mutluer 'Kenti doğaya uyumlu şekilde değil sermayenin çıkarları doğrultusunda şekilleniyor. Geldiği nokta itibari ile en ufak bir doğa olayı afete dönüyor. İzmir'de de geçtiğimiz yıl bir dizi sel felaketi yaşadık. Suyun önüne engel oluşturursanız dereleri hapsederseniz bu tür sorunları sürpriz olmaz. 30 Ekim Depremi sonrası alelacele bir rezerv alanı belirlendi. Bu alan Laka Deresi Havzasında yer alıyor. Bu bölgede toplanan sular nedeniyle 90'lı yıllarda sel felaketi yaşandı 50'yi aşkın yurttaşımız hayatını. Şimdi bu bölge rezerv alan ilan edildi ve konutlar yapılıyor. Doğadan dersler almıyoruz. Doğaya ciddi bir müdahale var' dedi.
'ALAÇATI PORT: DOĞAL YAŞAM UMURLARINDA DEĞİL'
Alaçatı Sulak Alanı'nında 'Çeşme Turizm Projesi' kapsamındaki marina-kent projesi olan ve çalışmalarına başlanan Alaçatı Port Projesi hakkında da konuşan Mutluer şunları söyledi:
'Alaçatı Sulak Alanı İzmir'in sayılı ve değerli sulak alanlardan birisi. 150'yi aşkın kuş türü tespit edilmiş durumda. Bu bölgede turizm ve inşaat patronlarının çıkarları doğrultusunda proje yapılmak isteniyor. Orada doğal yaşam umurlarında değil ve bunu yaparken kıyı kenar çizgisi umurlarında değil. Projenin denizden geçen kıyı kenar çizgisi iptal edilmesine rağmen çalışmalar devam ediyor. Öğrendik ki kıyı kenar çizgisi yeniden düzenlenmiş. Belediye henüz bizimle bir bilgi paylaşmadı. Paylaşıldığında biz de meselenin takipçisi olacağız. Bütün doğal değerlerimiz baskı altında. Bu alanları korumak için elinden geleni yapacağız.'
'İZMİR'DEKİ SU İZLERİ KAYIP'
Peyzaj Mimarları Odası İzmir Şube Başkanı Elvin Sönmez Güler, İzmir'deki su izlerinin kayıp olduğunu belirterek, 'Halkapınar ve Meles çok önemli su izleri ve hatta su kaynaklarıdır. Bunun yanı sıra Arap deresi Bostanlı Girne, yarımada da Alaçatı sulak Alanı kent içerisinde İnciraltı ve tabi ki Gediz, Bakırçay ve Küçük Menderes nehirleridir. Kentimizin yeşil altyapısının omurgasını oluşturan kentsel akarsuların durumuna bakılacak olursa Meles, Arap, manda gibi derelerin hepsi sorunlarla anılıyor. Her yaza girişte koku ve kirlilik konuları manşetlerde yer almaya başlıyor. Gediz Bakırçay ve Küçük Menderes nehirlerinde ise su kalitesi birçok noktada ilgili mevzuata göre en kötü dereceli kalite sınıflandırması olarak tanımlanan 'dördüncü sınıf çevresel kalite değerlerini' de aşmış durumda' dedi.
'MEGA PROJELERE YENİLERİ EKLENDİ'
Gediz Nehri ve Deltası, Nif Dağı ve Çayı, İnciraltı, Çakalburnu Dalyanı, Yarımada gibi son derece özellikli ekosistemlerin İzmir için avantaj olduğunu ifade eden Güler, 'Bununla birlikte, yaşam destek sistemi olarak görülmesi gereken bu alanlara sahip çıkmak, iyileştirmek ve korumak yerine tüm bu ekosistemlerin sağlığını geri döndürülemeyecek şekilde bozabilecek mega proje örneklerinin her gün bir yenisi ile karşı karşıya kaldığımız bir dönemi yaşamaktayız. İklim krizi gibi bir gerçeği her geçen gün daha da derinden hissederken, iklim değişikliğine uyum ve etkilerinin azaltılmasına en büyük katkısı olan sulak alanlar, gezegendeki karbon için en etkili yutak alanlar arasında gösterilmektedir' diye konuştu.
'YAĞIŞ MİKTARLARINDA ARTIŞ VAR ANCAK…'
Meteoroloji Mühendisleri Odası Ege Bölge Temsilcisi Ayşegül Yüksel Akıncı da sel felaketlerinin son yıllarda artış gösterdiğini dile getirerek 'Bunu sadece iklim değişikliğine bağlanması kolaya kaçıştır. Önlemlerin alınması için altına bizim de imza attığımız bazı sözleşmeler var. Temiz su kaynaklarının korunması ve arttırılmasını sağlamalıyız. İzmir'de özellikle 2021 yılında hortum ve sel felaketi yaşandı. Havzalardaki tahribatın üstüne bir de yoğun yapılaşma baskısı yaşandığı için bu felaketler ortaya çıktı. İzmir'in yağış miktarında bir artış var ancak havzalarda bir azalma görüyoruz. Kuraklık çok ciddi bir sorun ve ülkemizde ciddi bir tehlike altında. İzmir'de de elbette yapılacak çok şey var, önlenebilmesi amacıyla. Hayata geçirelecek projelerden önce doğru planlamalar yapılmalı ve DSİ'nin siyasi yapılanma ve baskıların da ortadan kaldırılması gerekiyor. DSİ gibi kurumlarda su ile ilgili yapılacak çalışmalarda bilimden yana teknik ve uygulamalar hayata geçirilmeli. İklim değişikliğine 'Uyum' konusunda atılabilecek güçlü adımlardan en önemlisi 'Erken Uyarı Sistemleri'dir.' dedi.
'YER ALTI SU SEVİYELERİ 15-20'DEN 90'LARA DÜŞTÜ'
Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Sinancan Öziçer de Küçük Menderes ve Gediz Havzasındaki su seviyelerine ilişkin açıklamalarda bulundu. İki havza genelinde özellikle Küçük Menderes havzası genelinde statik su seviyelerinin geçmiş verilere kıyasla daha aşağı kotlarda olduğunu dile getiren Öziçer 'İlgili kurumlarla yaptığımız görüşmeler neticesinde statik su seviyeleri (yer altı) 15-20 metrelerden 90 metrelere kadar düştüğü alanların olduğu ve bu sebeplerle Küçük Menderes ve Gediz Havzalarında sondaja izin verilmediği vurgulanmıştır. Su seviyesindeki bu düşüşlerin tarımsal faaliyetler ile birlikte sanayi kuruluşlarının kontrolsüz su tüketimlerinin, çiftçinin vahşi sulama yöntemini yoğunlukta tercih etmesi ve küresel ısınma şartlarına bağlı olarak meydana gelen değişimler olarak izah edebiliriz. ' dedi.
'JEOTERMAL ALANLARDA TUZLANMA ARTTI'
Jeotermal su kaynaklarının çıkarıldığı bölgelerdeki çevre kirliliklerine de değinen Öziçer 'Aynı zamanda jeotermal sınırlar içerisinde yaptığımız ölçümlerde düşük rezistivite değerleri ile çok yüzeyde karşılaşmamız ve bu alanların gün geçtikçe kirlenmesi bizlere bu bölgelerde jeotermal akışkana bağlı olarak meydana gelen mineral kirlenmesinin yani tuzlanmanın arttığını göstermektedir. Bu alanlar dolayısıyla tarıma elverişsiz hale gelmektedir. Jeotermal akışkanların ısı transfer işlemlerini tamamladıktan sonra reenjeksiyon kuyuları ile temiz yeraltı suyunu kirletmeyecek ana formasyon içerisine enjekte edilmesi gerekmektedir. Fakat maalesef Enerjide iç tüketim maliyetlerinden kaçan bazı firmaların bu atık suyu direk olarak varsa yakınında olan bir dereye akıttıkları veya reenjeksiyon kuyularının sağlıklı dizayn edilmemesi enjeksiyon seviyesinin sağlıklı tespit edilmemesi nedeniyle yanlış derinliklerde bu boşalımı yaptıkları maalesef bilinen gerçeklerdir. Dikili bölgesi Salihli-Alaşehir bölgelerinde jeotermal kirlenmenin borlanmanın sınırları ve seviyeleri maalesef herkesin bildiği günümüz gerçeklerindendir. Bu beyanda kontrol mekanizmalarının genişletilmesi ve evrensel miras olan su kullanım hakkımızın ticari kapitalist yaklaşımların kurbanı olmasına izin verilmemelidir.' diye konuştu.
Temiz bir gelecek için geç kalınmadığını ifade eden Öziçer şunları söyledi:
'Fakat bu şekilde devam edersek geri dönüşü mümkün olmayan sıkıntıların eşiğinde olduğumuzu söylemek ve az öncede bahsettiğim gibi dünya genelinde uygulanmakta olan yeraltı suyu veya yüzey suyu korumasına yönelik alınan tedbirlerin kanunların yönetmeliklerin incelenerek gerekli düzenlemelerin yapılmasını öneriyoruz.'.
'SUYUN SATILMASI İNSANLIK DEĞERLERİNE AYKIRI'
Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Yönetim Kurulu üyesi Ömer Ulaş Kırım, güvenilir temiz suyun bir hak olduğunu hatırlatarak, 'Kentlerde belediyeler tarafından sağlanan şebeke suyu ülkemizde her zaman ücretli olmuştur ve toplum buna öylesine alıştırılmıştır ki aksi düşünülmemiştir. Oysa su haktır. Ülkemizde var olan kurallara göre; musluklarımızdan akan suyun da içilebilir nitelikte olması gerekmektedir. Bu noktada sürekli ve sağlıklı bilgi aktarımının sağlanması son derece önemlidir. Öte yandan belediye tarafından sağlanan şebeke suyuna güvensizlik nedeniyle tüketiciler daha fazla ücret ödemeyi göze alarak damacana veya pet şişelerde su tüketimine ya da su arıtma cihazlarına yönlendirilerek farklı şekillerde yanıltılmaktadır. Damacana suların ve su kaynaklarının denetimlerinde yetersizlikler olduğu, bu sektörde de kayıt dışının önemli bir sorun alanı olduğu bilinmektedir. Güvenli su tüketimi ile ilgili olarak başta Sağlık Bakanlığı ve Belediyelerin yüklendikleri sorumluluğun bilinci ile davranmaları gerekmektedir. Suyu ticari bir meta haline getirip para ile alınır satılır yapmak insanlık değerlerine aykırıdır. Kamu yöneticileri halkın güvenli suya ulaşmasını sağlamakla yükümlüdür. Tüm devletler, yerel yönetimler, insanın temel su ihtiyacını karşılayacak miktarda temiz suyu halka ücretsiz ulaştırmalıdır. Bu konuda ülkemizde olumlu bir örnek yaşanmış ve konuyla ilgili açılan davada verilen kararla; suyun insan hakkı olduğu, ticarileştirilemeyeceği mahkeme kararıyla tescillenmiştir. Hava gibi yaşamsal önemi olan sudan kar edilmesi anlaşılabilir ve adil değildir. Yeni serbest piyasa eğilimin bir aktörü olan özelleştirmeye, su ticarileştirilerek alet edilemez' dedi.
'ÇEŞME PROJESİ BİLİMSEL DAYANAKTAN YOKSUN'
Orman Mühendisleri Odası İzmir Şube Yöneticisi Sabahattin Bilge, Çeşme Proje'ne değinerek, ' Kültür ve Turizm Bakanlığınca 'Çeşme Turizm Projesi' adı altında bir çalışma yürütülmektedir. Sadece mesleki açıdan değerlendirdiğimizde bilimsel dayanaktan yoksun olarak gördüğümüz söz konusu proje, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve yürürlükteki yasal mevzuata aykırı olması nedeniyle uygulanabilir olmadığı gibi; kamu yararı taşımayan aksine çevre kirliliği ve doğa tahribatına neden olacak bir projedir. İzmir için 'Kanal İstanbul' projesi niteliğindeki bu rant projesi hayata geçirilmemelidir.' dedi.
'REZERV ALANI İZMİR İÇİN KAYIP'
Bayraklı'da ilan edilen rezerv alana ilişkin de konuşan Bilge şunları söyledi:
'30 Ekim 2020 tarihinde meydana gelen 6,9 şiddetindeki depremde zarar gören depremzedelerin konut ihtiyacının karşılanması gibi insani bir talebin karşılanması bahanesi ile Bayraklı İlçesine gerçek ihtiyacın yaklaşık üç katından fazla (3.753.603,97 m2 ) alan Cumhurbaşkanlığı'nın 25.11.2020 tarih ve 3226 sayılı kararnamesi ile orman dışına çıkarılmıştır. 1995 yılında meydana gelen sel felaketinde 58 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği bu havzada İZSU'nun da katkılarıyla dönemin Orman idaresi tarafında erozyon kontrolü tedbiri alınarak yeni bir felaket önlenmiş ancak, bu alanın orman dışına çıkarılarak yapılaşmaya açılması ile adeta bir başka felakete davetiye çıkarılmıştır. Yapılan milyonlarca liralık masraf bir yana yer altı su rezervlerinin dengesi ve yeşil alan bakımından kıt kaynaklara sahip İzmir için ayrı bir önemli bir kayıp olmuştur. Bu karara ilişkin TMMOB olarak dava süreci başlatılmış olup hukuki süreç devam etmesine rağmen hukuki süreç hiçe sayılarak yapılaşma hızla devam ettirilmektedir'.
'SULAK ALANLAR GİTTİKÇE DARALIYOR'
Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi: İzmir için başka bir sorun,sulak alanların gittikçe daralması ve böylelikle habitatın da yok olma ile karşı karşıya kalmasıdır.İl sınırları içerisnde toplam 7 ayrı lokasyonda gözlenen sulak alanların,kirliliğe,kentsel ranta ve yeraltsuyunun aşırı çekiminden kaynaklanan tükenişine asla seyirci kalınmamalıdır.Unutulmamalıdır ki sulak alanlar, yüzey suyunu, yağmuru, eriyen karları ve sel sularını hapseden ve yavaşça serbest bırakan doğal süngerler olarak işlev görürüler.. Bu özelliklerinden dolayı günümüzde 'Yeşil Süngerler' olarak adlandırılırlar. Sulak alan bitkileri sel sularının hızını azaltır ve bunları taşkın yatağına daha yavaş dağıtır. Bu kombine su depolama ve frenleme eylemi sel yüksekliklerini düşürür ve erozyonu azaltır Türkiye'de Su sorunu yoktur, Su Yönetimi sorunu vardır. Türkiye'de Gıda sorunu yoktur, Gıda Yönetimi sorunu vardır. Özetle, Türkiye'de bilimsel değişimlerin farkında olmayan özellikle tarımda çok ciddi yönetim sorunu vardır. Buna göre;aşağıdaki önlemlerin alınması hayati önem taşımaktadır.
'BİR YANDA KURAKLIK BİR YANDA SEL FELAKETLERİ'
Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi: Su kıtlığı ülkemizde de gün be gün artmaktadır. Tüm dünyada iklim krizinin sonucunda, bir yöresinde susuzluk ve yangınlar yaşanırken, bir başka yöresinde ise sel felaketleri, heyelanlar ve fırtınalar daha uzun, daha sık ve daha şiddetli yaşanmaktadır. Ülkemizde evlerde, tarımda ve sanayide su kullanımında, Bütüncül Su Yönetimi Sistemleri (BSYS) kurulmasının zamanı çoktan gelmiştir. Bütüncül Su Kaynakları Yönetimi (BSKY), su temini, atık su ve yağmur suyu sistemlerinin planlanması ve yönetimine bir bütün olarak bakan su yönetim yaklaşımıdır. BSKY sisteminin odak noktası, yeraltı suyu, akarsu, göl, deniz, bulut, yağmur, kar ve dolu olarak birbirine bağlı bir su döngüsü sistemidir. BSKY, suyun kullanımında, ekonomik ve toplumsal faydaları en üst düzeye çıkarırken, çevre üzerindeki etkileri en aza indirmeyi, arazi ve ilgili kaynakların eşgüdümlü gelişimini ve yönetimini ilke edinir.