Yok yok hemen aklınıza gelenden bahsetmiyorum.
Yani '17/25 Aralık'tan, gemiciklerden ve dahi havuzdan denizden bahsetmiyorum.
Bunları sindirebiliriz. Sindirdik de nitekim.

Seçtik mesela, seçmeye de devam edeceğiz.
Reza'yı bile sindiren yüce halkımız bunlarımı sindirmeyecek yani.
Ben paraların bir başka yüzünden bahsediyorum.

Şimdi cebinizden (cüzdanınızdan derdim ama cüzdanlar kredi kartları için artık) bir adet para çıkarın. Kağıt ya da demir fark etmez.
Paranın büyük ya da küçüklüğü de fark etmez.
On kuruş da olur iki yüz lira da...
Sonra o paranın üzerindeki resme bakın.
Durun bir daha bakın
Kızmayın sakın
Bir daha bakın.

Orada bir resim göreceksiniz.
O resmi kaldırın hayalinizde ve yerine Erdoğan'ın resmini koyun.
İşte yeni Anayasa bu!

Ne oldu! Hazmedemediniz mi?
Ya da, nereden çıkarıyorsunuz yok böyle bir şey mi dediniz.
Demeyin, şaşırmayın. Olacak olan bu.
Anlatayım.

Yeni bir Anayasa, yeni bir rejimdir.
O'nu yapan meclis kurucu meclistir. Lideri de kurucu liderdir.
Yeni rejim eski rejimden tamamen kopar.

Bir yandan halkın nefretini sağlamak için eski rejim ve eski lider (örneğimizde cumhuriyet ve Atatürk) karalanır, amansız bir propaganda yürütülür.
Diğer yandan izleri silinir.

Mesela resmi dairelerde müdürlerin arkalarında Erdoğan portreleri yer alır.
Heykelleri dikilir alanlara.
Ama daha önemlisi paralar yenilenir ve üzerlerine Erdoğan portreleri konulur.
Olağan durum budur.
Gidişat budur.

Bir defa Anayasa yapıldı mı rejim değişeceği için ondan kurtulmak için yeniden bir rejim değişikliği gerekir.

Başkanlık sistemi için mevcut Anayasanın birkaç maddesini değiştirmek yeterlidir.
Ama değişiklik istemiyor, kaldırmak istiyor, yenisini istiyor ki yarın öldüğünde ya da görevden ayrıldığında unutulmasın.

Paralar da, duvarlar da, meydanlar da, kitaplar da resmi olsun.
Olayın bu yönünü bir yerde okumadım, bir yerden duymadım.
Ne dersiniz muhalefetin bundan haberi var mı?
Ya da birileri okuyup ta uyandıracak mı bayları bayanları.
Bir de böyle düşününün bakalım…

Bir önceki yazıda Mayıs'a ayıp etmiştik.
Hatamızı telafi edelim.
Eski bir şiir.

SOLGUN SİYAH

Sokaklar solgundu/gece ıslanmamıştı daha

İddia üzerine dikilen gül direniyordu isli trenlere

Hayret gül kırmızı açmıştı

Gece ıslanmamıştı ve sırılsıklam hasretler

Rayların,

Uzaklaştıkça yaklaşan

Uzaklaştıkça birleşen

Solgun siyah uzantılarında

Az sonra sona erecek hasreti okşuyorlardı

Bütün günler 'az sonra'

Bütün saatler 'az sonra'

İstasyon memurunun 'çok var mı' sorusuna

Cevabı da 'az sonra'

Gecenin karanlığını yaran akrebin sırtındaki sedef

Az sonraya koşuyor

Fakat 'az sonra yelkovanın' sırtında hızla uzaklaşıyor

Az sonra akşam olacak ve gece ıslanacak bulutsuz gökte

Temkinli davranıp biletimi alıyorum dönüş peronuna

Kasımpatılarının gölgesine saklanıyorum

Senden önce sobelemek için sac barakayı

yağmur yağıyordu gök ağlıyordu

Biletsiz iki yolcu inadına öpüşüyordu

Bir vagon bir vagonda kayboluyordu

-çiçekleri koparmayın

-çimlere basmayın

-sokakta dolaşmayın

-hasretle kapışmayın

-şaşmayın

Ve gül kırmızı açmış kucaklaşmayın

Asimile edilmiş akşamları saydım

Ne çok sensiz kalmışım

Bankaların sarı yeşil reklam banklarında oturuyorum

Sen yoksun

Sen varsın tren kalkıyor

Hasret canımı yakıyor

Sevda tohumsa atmaya

Sevda oruçsa tutmaya

Sevda cansa katmaya

Sevda sinekse sıtmaya

Sevda ölümse yatmaya

Sevda sonsuzsa uzatmaya

Hazırım

Yağmur vuruyor saçlarına barakanın

Gizemine sokuluyorum düşlerinin

Yaza ayarlıyorum yüreğimi sulasın diye

Hasrete perhizliyim

Ve sevdanın solgun siyah rayları birleşiyor uzakta

Ayrılık beklemekte

Sevda yan

Sevda san

Sevda can

Sevda zan

Sevda kan

İstemez

Ve fakat sevda yakan istemez

Ellerim boştu ve hayret gül kırmızı açmıştı

Sen bu trende de yoksun

Raylar birleşiyor ben yokken

Sen yokken de yokum ben

Gece ıslanmamıştı

Ve gecenin saati ayrılığa ayarlı

Bir bulut düşüyor gözlerimden

kalabalıklaşıyorum

Bütün peronlarda sen ve ben

Biletsiz yolcusu gidişlerinin

Yargısız tanığıyım tarihimin

Solgun siyah raylar döşüyorum dönüşüne

Ufkun bulanık mavi düşüşüne

Zirvedeyim

Ve o zirvede hasretsiz sevdalar varmış

Her yıl bir dal veriyorum incitilmeye

Solgun siyah rayların uzantısında

Hayret gül kırmızı açmıştı…