Geçen yazımda duygusal cehaletten söz etmiştim. Aynı konuyu biraz daha irdelemek niyetindeyim. Gittikçe asabileşen toplumumuz duygusal okuryazarlıktan uzaklaşmakta, kendi duygularının farkına varamadığı bir öfke, bencillik, ötekinin ayırdına varamama sarmalının içinde yuvarlanıp gitmektedir. Bu sıkıntılı döngünün kırılacağı yer okullardır, eğitimdir.
Özbilinç çerçevesinde kişiler kendilerini gözlemlemede ve duygularını tanımada, duygular için bir sözlük oluşturmada, duygular, düşünceler ve tepkiler arasındaki ilişkiyi bilmede yetersiz kalıyor. Okullara öğrencilerini bu alanda yetiştirmekte büyük görev düşüyor.
Okulların öğrencilerine öğretmesi gereken bir konu ise 'Kişisel Karar Verme'dir. Günümüzde hareketlerini dikkatle incelemeyen ve sonuçlarını önceden kestiremeyen, sonucu yaşadıktan sonra pişman olan çok kişi var. Bir kararın düşünceden mi, duygudan mı kaynaklandığını bilmeden hareket eden, bu içgörüleri yaşama uygulamayan ve ailesini, çevresini bu nedenle zorda bırakan, tüm ilişkileri bozulan çok kişi vardır. Örneğin, toplumumuzda birçok kişi düşünmeden, öfkeyle istifa eder. Sonra aylarca işsiz kalır, ailesine, arkadaşlarına borçlanır. Tüm ilişkileri bozulur, hatta bazen yuvası yıkılır. Oysa istifa kararını öfke yerine düşünerek, zamana bırakarak, yeni bir iş arayıp bulduktan sonra alsa, ailesini zorda bırakmayacak, ilişkilerini bozmayacaktır.
Bir sonraki konu 'Duyguları Yönetme' becerisidir. Yine toplumumuzda duygular yönetilmemekte, rastgele dışarıya vurulmakta, öfke, hiddet kol gezmekte, ya da içe atılarak biriktirilmektedir. Biriktirilen, baskılanan duygular yanlış yerde, yanlış kişilere patlamakta, kalpler gereksiz yere kırılmaktadır. Duyguların yönetilmeye ihtiyacı vardır. İçe atılmaya veya hiddetli patlamalarla ulu orta boşaltılmaya değil…
Birçok kişi 'Kendi kendisiyle konuşmayı' izleyerek içinden geçen kendini aşağılama gibi olumsuz mesajları yakalayamaz. Çocukluğundan beri anne/baba/öğretmen gibi büyükleri tarafından örtük ya da açık aşağılamalara maruz kalan kişi – ki bu toplumumuzda çok rastlanılan bir durumdur- büyüyüp yetişkin olduktan sonra iç konuşmalarında çocukluğunda maruz kaldığı bu olumsuz mesajları tekrarlar. Oysa duyguları yönetmenin birinci şartı kişinin kendi iç konuşmalarındaki olumsuz mesajları yakalamasıdır.
İkinci nokta bir duygunun temelinin farkına varmaktır. Öfkenin altında yatan incinme duygusu gibi… Genelde öfkenin nedeni incinme, haksızlığa uğrama, çocukluğunda ihmal edilme gibi hep ucu incinmeye bağlı duygulardır. Durduk yerde sağlıklı bir birey öfkelenmez. İhtiyaçları karşılanarak büyüyen çocuk yetişkin hayatta öfkeli bir birey olmaz. Öfkeli yetişkin öfkesinin arkasındaki duyguyu fark edebilirse ve uygun bir şekilde dile getirebilirse olası çatışmaları başlamadan çözer.
Bir başka sık yaşanan duygu suçluluk duygusudur. Yine genelde, çocukluk çağında anne/baba/öğretmen gibi yetişkinler tarafından çocukta yaratılan bu duygu yetişkin yaşlara taşındığında ayrımsanması çok zor bir duruma gelir. Genelde kalbin üzerinde bir ağırlık hissedilir, bir gerginlik hissedilir. Bu gerginlikle belki birisine tepki koyan yetişkin, duygusunu temele kadar takip edip adlandırabilirse, tanımlayabilirse, çatışmalarını daha kolay çözecektir. Yaşanan birçok suçluluk duygusu belki de çocuklukta, hak edilmeyen, ufak bir hatanın, ya da bir zorlamanın, bir suçlanmanın tortusudur.
Korku da bu olumsuz duygu üçlemesinin bir ayağıdır. Öfke ve suçluluk gibi, çocuklukta bilinçaltına işlenmiş, yetişkinlikte bazen genel bir kaygı olarak ortaya çıkan korku, yine ayrımsanmaz ve tanımlanmazsa yetişkinlikte birçok çatışmanın ya da ezilmenin nedenidir. Çocuklukta içe işleyen en önemli korkulardan birisi yalnızlık, sevilmeme korkusudur. Çocuk sevgi ile beslenir. Sevgi ve ilgi ihmali en büyük korku nedenidir. Yetişkin birey, sevilmek ve yalnız kalmamak için bazen kendini ezdirir, ödünler verir, bazen zorbalık yapar, zorba olur.
En olumsuz olan bu üç duyguyu –öfke, suçluluk, korku- anlayabilmek, temeline inebilmek ve çözümleyebilmek huzurlu bir yaşamın kapılarını açar. Kısacası korku, kaygı, öfke, suçluluk ve üzüntü gibi duygularla baş etmenin yollarını bulmanın okullarda öğretilmesi belki de matematik ve yabancı dil eğitiminden çok daha önemli konulardır.