2 Mart 2015 tarihinde yine bu sitede yayınlanan köşe yazımın noktasına dahi dokunmadan aynen yayınlıyorum.
Sadece şunu eklemek istiyorum.
Keşe yanılsaydım, keşke öngörülerimde bu kadar haklı olmasaydım. Keşke… Keşke… keşke..
İşte o yazım
|
Gazetecilik mesleğinin önemli bir hastalığıdır septisizm. (kuşkuculuk)
Öngörülerimizle birlikte bu hastalık yaşamımız boyunca bizimle beraber yaşar.
Cumhuriyet tarihimizin en önemli olayı, en büyük sosyal ve siyasal barışı tartışmasız 'çözüm sürecidir'
Biz bu tarihi sürecin tanıklığını yapıyoruz.
İnanılmaz bir heyecan…
Bir o kadar da septisizm nöbeti…
Önce kuşkuculuğuma neden olan mesleki deneyimlerimi paylaşmak istedim.
PKK ilk eylemini 15 Ağustos 1984 akşamı 21.30'da Eruh ve Şemdinli'de gerçekleştirdiğinde ben Diyarbakır'da Mücadele adlı yerel bir gazetenin Yazı İşleri Müdürüydüm.
1992 yılının Mart ayına kadar da Diyarbakır Söz gazetesinin sahibi ve genel yayın yönetmeniydim.
O karanlık, çaresiz kaldığımız yıllarda.
Savaşın büyük rantında yüzenleri, kardeş kanından beslenenleri görüyorduk.
12 Eylül 1980 askeri darbesi yapıldığında ise yine Diyarbakır'da işkenceleriyle ünlü E tipi cezaevinin önünde muhabir olarak yaşanan acılara tanıklık ediyorduk.
Darbenin rantı ise hiçbir kurla dayanmıyordu. Paşaların mal varlıkları gazete manşetlerine yansıdığında o gerçeklerle yüzleştik.
12 Eylül 1980 askeri darbesi sadece PKK'yı doğurmadı.
Savaşın rantını da oluşturdu.
Kardeş kavgasında ağır bedeller ödedik.
27 yılda 7 bin dolayında askerimiz şehit oldu.
Genel Kurmay kayıtlarına göre, bu süreçte 42 bin PKK'lı öldürüldü.
TBMM Göç Komisyonu raporunda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, 3 bin 428 mezra ve köy boşaltıldığı, yakıldığı, yıkıldığı, terk edildiği belirtiliyor.
1 milyon 200 bin vatandaşımız zorunlu göçe tabi tutulduğuna dikkat çekiyor.
Teröre kurban giden masum vatandaşların sayısı ise faili meçhuller dahil on binlerle ifade ediliyor. (rakamlar çelişkili olduğu için yazamıyorum)
TBMM'si bütçe komisyonu raporunda ise, terörle mücadeleye en az 350 milyar dolar harcandığı yazılıyor. (Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin bütçesi, denetimi yasak olan örtülü ödenekler ve gizli harcamalar, bazı silah alımlarına bu 350 milyar dolara dahil değil)
3 yılda bir sınır ötesi operasyon düzenlendi.
Prof. Dr. Ünsal Ban bu parayla ülkemizde neler yapılacağını şöyle hesaplamış;
'Teröre harcanan 350 milyar dolarla, Türkiye yeniden inşa edilebilirdi. Hesaplamak güç olsa da; 117 Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Boru Hattı, 87 Atatürk Barajı, 100 Yavuz Sultan Selim Köprüsü, 70 Marmaray, İstanbul'a yapılan 3. havalimanı özelliklerinde 35 havalimanı, 11 Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP),8 Kanal İstanbul Projesi, 52 bin 500 adet 24 derslikli okul, 3 bin 60 tane 400 yataklı tam teşekküllü eğitim ve araştırma hastanesi..'
İşte bütün mesele bu rakamları çözmede!
350 milyar dolar kimlere gitti?
Kuşkusuz savaşın rantçılarına…
Savaşın rantçıları nerede?
Yazımın başında da belirttiğim gibi onların da bir hesabı var ve bu kan pazarını terk etmeye hiçte niyetli değiller.
1990'lı yıllarda Diyarbakır Ordu Evinde kalan emekli paşaların danışmanlık yaptıkları yabancı silah şirketlerinin listesi MİT'te mutlaka vardır. Ülkemize silah ile onun aracını gerecini, lojistiğini sağlayan dünyanın en büyük silah üreticisi ülkenin Türkiye'deki ortaklarının ticaret rakamları mutlaka başbakanlıkta bulunuluyordur.
O küresel şirketlerin doyduğunu 'artık yeter' diyeceklerini sanmıyorum.
Pusuda bekliyorlar, onlarında bir hesabı vardır.
Kardeşin kardeşi katlettiği, yüzlerce faali meçhul cinayetin işlendiği, ülkemin iç savaşa hazırlandığı dönemin gazete manşetleri, TV dizileri, köşe yazarları,TV yorumcuları ve diğerleri…
Onlarda hala pusuda bekliyorlar.
Her şehit cenazesinde buluşan, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı yuhalamakla görevlendirilen malum siyasi hareketin gezici 'cenaze holiganları' iki yılıdır işsiz.
Nefret söylemleriyle siyasi saflarını sıklaştıran, Kürt düşmanlığı dışında hiçbir malzemesi bulunmayan, sadece ondan beslenen kimi siyasi hareketlerde artık tarih olacaktır. Bunu herkesten daha iyi biliyorlar.
Kuşkusuz onlarında bir hesabı vardır pusuda bekliyorlar.
Savaşın rantı öylesine büyük ki…
350 milyar dolar sadece askeri harcamalardır.
Ya… O istikrarsızlıktan beslenen siyasi oluşumlar, ele geçirilen belediyeler, o belediyelerin kaynaklarını aktarıldığı yandaş kuvvetler, terörize edilen kesimlerin çaresizliğini kullan siyaset baronları.
Köy korucuları, korucuk sistemiyle bütün bir bölgeyi denetimi altında bulunduran aşiretler.
Ben savaşın rantını gördüm.
O rantın mirasçıları hala güçlüler, diriler ve bu kardeş kavgasının devamından yanadırlar.
Toplumun bütün kesimlerince çok kararlı bir duruş, sınırsız destek olmazsa biz bu yolculukta erken yoruluruz.
Ulusal ve uluslar arası her türlü provokasyona açık olağanüstü günler yaşıyoruz.
2009 yılında MİT ve PKK yöneticilerinin Oslo'da gerçekleştirdiği görüşmeler sonrası yaşananları hatırımızda tutalım.
En önemlisi de ülkemizde siyasi ve ekonomik istikrar olmasını istemeyen, 15 yıl öncesine kadar Suriye benzeri senaryoları yazan, uygulamaya çalışan bazı ülkeler, büyük devletler pusuda bekliyor.
Onlarında bir hesabı var..
Sonuç olarak; bizlere 'barışın bayramını' davulla zurnayla, halayla kutlama fırsatı vereceklerini pek sanmıyorum.
Bu ülkede yaşayan, barıştan, kardeşlikten, ülkenin birliğinden, istikrardan yana olan her vatandaşımız duyarlı ve kararlı olmalıdır.( 2 Mart 2015)