Batı’’nın demokrasiyi yeniden keşfi, Sovyetik sistemin çöküşünün ardından kapitalist sistemin dünya egemenliğini ilan etmesiyle başladı.
Yeni dünya düzeninde demokrasi, insan hakları, sivil toplum, serbest piyasa, özelleştirme, sistemin temel kavramalarıdır. Globalizasyon bu kavramlarla dile getirilir.
Globalizasyon politikalarının Türkiye’’ye yansımaları, Kürt sorunu, kamusal alanda yaşamın din normlarına göre yeniden düzenlenmesi, özelleştirme, devletin küçültülmesi, dış politikada eksen değişikliği ve BOP eş başkanlığı olarak özetlenebilir.
’“Bütün bu olan bitenin demokrasi ve insan hakları adına yapıldığı, sivil toplumun bir gereği olduğu’” iktidar tarafından ısrarla ileri sürülmektedir. Ve buna inanmamız için her türlü ikna yöntemine başvuruluyor. Olmadı, insanlar Silivri’’de ikna ediliyorlar. İkna olmayanlar elan içeride direnmekteler.
Türkiye’’de ’‘değişim rüzgarları’’ böylece eserken, CHP de bu rüzgara kapıldı ve değişime kapılarını açtı. Parti üst yönetimi kurultay delegelerinin iradesiyle yönetimden tasfiye edildikten sonra, değişim sürecini yönetecek yeni yönetim iş başına geldi.
CHP’’nin, sahibinin sesi olmakla suçlanan delegeleri, beklenmedik şekilde değişimden yana tavır aldı.
CHP’’de değişim bütün hızıyla sürerken, örgütlerdeki yansımaları, değişimin ’“Değiş Tonton!’” mantığıyla pek mümkün olmadığını gösterdi. Sanki herkes kendi değişimini yaşıyor. Benim yaptığım gözleme göre CHP’’nin değişim kataloğu çok zengin:
a- Değişime inananlar. Bu kesim daha çok CHP’’ye yeni katılanlardan oluşuyor.
b- Değişimi ’‘ne olur ne olmaz’’ endişesiyle savunanlar.
c- Değişimden kafası karışanlar. Tedirginler. Çok soru soruyorlar. Renk vermiyorlar.
d- Değişimden ürkenler, ama karşı da çıkmayanlar. En sessiz kesim.
e- Değişime karşı olanlar. Kenara çekilmiş bekliyorlar. Eleştiri dozu düşük tutuluyor.
f- Değişimi kullananlar. Siyasi kariyer peşinde olanlar ’“değişimden’” medet umuyorlar.
g- Değişimi anlamayanlar ve farklı algılayanlar. Bu kesim, fili tarif eden köre benziyor.
h- Değişimi merak edenler. Olanı biteni içtenlikle anlamaya çalışıyorlar.
Renkli türkçe değişim manzaraları parti örgütlerini dalga dalga sarıyor. Herkes iyi niyetli ve sabırlı. Değişimin ne olduğu pek anlaşılamamış olmakla birlikte, seçimlere giderken ’“birlik ve beraberlik’” içinde görünerek düşmanları çatlatmak için herkes munis ve itaatkar. Seçmen zaten eli mahkum CHP’’ye oy verecek!..
Sosyal demokratlar bir değişim programının nasıl hazırlanacağını elbet de bilir. Ülkede yaşanan değişim süreceğinin nasıl yönetileceğini hakeza... Ama, önce sosyal demokrat olmak gerekir ki, sosyal demokrat ideolojinin gerekleri yerine getirilebilsin.
CHP’’de henüz ideolojik netlik yok. Parti politikalarını tanımlamak için kullanılan kavramlar yeterince net değil. Dolayısıyla herkes kendince bir şeyler anlıyor ve o anladığı şeyi işe yarar hale getirmek ve ifade edebilmek için yine kendince bir dil kullanıyor. Gelin görün ki, eğrisi doğrusuna denk gelmiyor’…
Mevcut parti programı, günün ihtiyaçlarına yeterince cevap vermiyor. Eklektik bir yapı var. Programı okuyan partili, Kemalist, sosyal demokrat veya her ikisini de olabilir. Programdan partinin iki ideolojisi olduğu izlenimini almak çok mümkün. Bu durum, algıda sorun yaratıyor.
Problematik olarak sosyal demokratların düşünce yöntemi ile Kemalistlerin düşünce yöntemi farklı iken, aynı olduğunu varsaymak; çok sesliliği değilse de, her kafadan bir ses çıkmasını sağlıyor.
Halbuki, ülkede sorunların beklemeye tahammülü yok. Çember daralıyor.
Türkiye’’nin CHP’’ye ihtiyacı var. Ülkede değişim -beğensek de beğenmesek de- sürüyor. Değişim sürecinin CHP tarafından yönetilmesi yaşamsal önem taşıyor.