Bizi yok edecekler şunlardır: İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlaktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.
Mahatma Gandhi



4 Ekim, Dünya Hayvan Hakları Günü
20 Kasım, Dünya Çocuk Hakları Günü
25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü
5 Aralık, Dünya Kadın Hakları Günü
10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü

5 Haziran, Dünya Çevre Günü

Engelliler günü, doktorlar günü, avukatlar günü sıralamaya devam edebiliriz. Günler günler günler... Biz günleri kutlarken ya da günlerin anlam ve önemine yönelik paylaşımlar yaparken dünyanın dört bir yanında şiddet, ölüm, haksızlık kol geziyor. Günden güne artıyor...Artmaya devam edecek.

Atıfta bulunulmuş günlere karşı değilim. Tabii ki olsun. Zaman zaman içinde bulunduğum, desteklediğim projeler var. Olacak da. Sadece tek inandığım şey somut, sonuç odaklı çalışmaların yapılması. Bu çözüm çalışmalarının en başında da bana göre eğitim geliyor. Yaşadığımız ülkede ve dünyada göz ardı ettiğimiz, gördüğümüz ama çözüm üretemediğimiz her toplumsal sorunun bana göre tek çözüm yolu; EĞİTİM.

Ailede eğitim, aile eğitimi, akademik eğitim, bireysel eğitim. En önemlisi bütün dünyaya uygun sosyal ve kültürel eğitim. Küçük yaşta verdiğiniz eğitimin içine; insan hakları ihlalini önlemeye yönelik bir sistem kurulıursa gelecekte ki şiddeti, haksızlığı önleriz. Eğitilmiş bireyler eğitimli toplumları yetiştirir. Ve yaşadığımız her türlü ekonomik, siyasi, toplumsal çöküntüyü çözme yolunda büyük bir adım atmış oluruz...Bunu sağlayamadığımızda ise; isterseniz her güne istediğimiz kadar bir ad verelim...

Kadın hakları, insan hakları, çocuk hakları, hayvan hakları...Aslında hepsi birbirinin aynı... Kadının hakkı varsa, insanın hakkı varsa, çocuğun hakkı varsa bu isimlere, bu ayrıştırmalara gerek olur mu? Olmaz... Yaşadığımız dünyayı koruyorsak, hayvanları koruyorsak, doğayı koruyorsak çevre günü, hayvanları koruma günü olur mu? Olmaz...

Her geçen gün artan lüks binalarımızda yaşayıp, sürekli yakalamaya çalıştığımız teknoloji ile bir yandan bütün dünyaya yaklaşırken, diğer yandan en yakınımıza uzaklaştığımız günümüzde; biz şiddete karşı uluslararası mücadele gününü, çocuk hakları gününü, insan hakları gününü kutlarken, yanıbaşımızda insan hakları ihlalleri; dünyanın herhangi bir yerinde ise katliamlar sürüyor.

Biz burada; eğitim sisteminde osmanlıca olsun, kokteyl dersinde içki yapılmasın, erkekler kızlar ayrı okusun tartışmaları yaparken; televizyonu açtığınızda şunları duyuyoruz; aile içi şiddeti önlemeye çalışan polis öldürüldü. Kadın vurdum ölmedi, bir daha vurdum ölmedi, tekrar vurdum dedi...Alkollü sürücünün çarptığı 2 kişi hayatını kaybetti. Baba bebeğini öldürdü...ve yüzlercesi...

Biz burada; o bunu demiş, bu bunu demiş, bu da bunu yaptı, ben de bunu yapmayacağımı konuşurken; madende iki kuruş para uğruna çalışmak için ölen gencecik bir insanımızın babasının yırtık ayakkabıları yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor.

Evet biz burada; her gün yeni gündemleri dinlerken, ortak ya da taraf olurken; hayatın gerçek sorunları, insanların gerçek sorunları ve bunlara yönelik çözüm arayışları yok oluyor. Görmezden geliniyor. Bugün kaç tane çocuğun kayıt dışı çalıştığını, bugün kaç tane kadının fuhuşa süreklendiğini, açlık sınırını, işsizliği, şehirde gecekondu hayatı yaşayan insanları, sokak çocuklarını, cinsel istismarı, mutsuzluğu, hastalığı biliyoruz. Biliyoruz ama çözümlere odaklanmıyoruz. Halbuki çözemediğimiz her sorunun bir parçasıyız, o sorunun ortaya çıkmasına neden olmuş bir ortağız.

Çözüm her zaman var. Çözüm her an üretilebilir. Tek yapmamız gereken odaklanmamız gereken asıl noktayı unutmamak. Kadın hakları, çocuk hakları, çevre, hayvan, doğa derken unutmamalıyız ki öteki yok... Ben varım, sen varsın, biz varız... Ötekileştirmek sabitlemektir. Asıl sorundan uzaklaşmak, çözümü gözden kaçırmak, odağı şaşırmaktır.

Ötekileştirdiğimiz her an; odaktan uzaklaşıyoruz ve yanıbaşımızda bir insan ölüyor, dünya ölüyor...