Demokrasinin büyüklüğü insana ait hiçbir değeri inkar etmemesidir. Sefiller, Victor Hugo

Felsefenin, sosyolojinin, edebiyatın ve bilimin kendi açısından tanımladığı insan'ı 'insan' acaba nasıl tanımlıyor? Farkında olarak ya da olmayarak geldiğimiz bu dünyada içinde olduğumuz bu formda yaşayıp giderken; kendini arayan, soran, sorgulayan ya da gelişine göre yaşayan insan; acaba insanı tanımlarken sahip olduğu her şeyi ne kadar biliyor? Bilmenin ötesinde ne anlıyor? Anladığını sandığı şeyi nasıl yorumluyor? En önemlisi ise yaşayıp giderken maddenin ötesinde, elle tutulup, gözle görülmeyen değerlerini ne kadar önemsiyor?

Hangi bakış açısı ile tanımlarsa tanımlasın ya da tanımlamasın; tanımların çok daha ötesinde başka şeylerin olduğunun kaç kişi ayrımında acaba? Her hangi bir yerde bir insana kendini tanıtır mısınız dediğinizde aldığınız cevaplar neler? Önce nereden başlıyor? Önce hangi şeyi öne çıkarıyor? İnsan 'insan'ı ve 'kendi'ni nasıl tanımlarsa; doğruya ulaşır acaba?

İnsanı anlamak, insanı bilmek, insana değer vermek nasıl özellikler ile mümkün olabilir? İnsan ancak neye sahip olursa 'gerçekten insan' olur acaba?

Günden güne yaşlanan, kaynakların azaldığı dünyamızda; iyi ve kötünün her an her yerde karşı karşıya geldiği, pek çok gerçeğin yok sayıldığı, korumaya çalışanlar ile yok etmeye çalışanlar arasında önlemez mücadelelerin, manipülasyonların, yalanların devam ettiği günümüz dünyasında; insan dediğimiz varlığın yaptıklarına, cehaletine akıl sır ermezken, belki de en çok sormamız gereken soru insan ne zaman gerçekten 'insan' olur?

İnsan sadece iki ayaklı olduğu, düşünebildiği, konuşabildiği için mi insan? Kalbi, gözleri, kulakları olduğu için mi insan? Çalıştığı, para kazandığı, mal mülk sahibi olduğu için mi insan? Doğduğu, çoğalabildiği, yaşlanabildiği ya da öldüğü için mi insan?

İnsan; yaşadığı için mi insan? Gerçekten ne zaman yaşar insan? Nasıl yaşarsa, hangi seçimi yaparsa o yaşam 'yaşam' sayılır? Doğduğumuz andan itibaren pek çok seçim ve yol ayrımı ile karşı karşıya kalmıyor muyuz? Yaptığımız seçimler ve sonuçları bizi gerçek 'insan' olmak ve olmamak arasında ince bir çizgi de tutmuyor mu?

İnsan acaba seçme, tercih yapabilme, özgür iradesini kullanabilme yetisine sahip olduğu için mi pek çok varlıktan ayrılıyor? İnsanın olduğu yerde haklar ve özgürlükler olmadığı zaman, seçimlerle bunlardan vazgeçtiği zaman bir 'yaşam'dan ne kadar söz edilebilir? Sadece nefes almak ve var olmak 'insan'ı ve 'yaşam'ı tanımlamak için ne kadar yeterli?

İnsan ve haklar ancak aynı yerde, birlikte olduğunda ve özgürce, saygı çerçevesinde kullanıldığında; var olmak, gerçekten 'ol'mak söz konusu değil mi? Ancak o zaman; daha iyi bir dünya yaratmak mümkün değil mi?

Düşünce ve ifade özgürlüğü, toplumsal cinsiyet eşitliği, beslenme-barınma, eğitim, sağlık, seçme-seçilme, doğru-gerçek haber alma, seyahat etme, gösteri yapabilme, vb. diğer tüm hak temelli kavramlar ile insana, onurlu, adil, eşit yaşamaya dair demokratik bir ortam olduğunda; bu hakların yaşanabilmesi için gerekli olan ekonomik, sosyal, kültürel haklara, olanaklara ve alanlara eşit erişebildiğimiz zaman tüm tanımlarımız daha gerçek ve anlamlı değil mi?

Tüm hayatımız boyunca yaptığımız seçimlere ve seçimlerimizin sonuçlarını yaşayacağımız zamanlara bir yenisinin ama çok daha önemlisinin ekleneceği şu günlerde sanırım kendimize sormamız gereken en önemli soru şu:

Doğan, büyüyen, çoğalan günü geldiğinde nefes sayısı biten insan; ancak ve ancak sahip olduğu tüm hakları bildiği, anladığı, doğru yorumladığı ve en önemlisi sadece kendisi için değil tüm insanlık için adil ve eşit demokratik bir ortamın yaşanması için seçim yaptığı zaman 'insan' nefes alan bir varlıktan çıkıp gerçekten 'insan' olmaz mı?