Turgenyev, 17. Yüzyılın ilk yarısında yaşanan liberal ve nihilist eğilimli kuşaklar arası çatışmaları ve sosyal değişimi konu alan o ünlü romanı 'Babalar Ve Oğullar'da, iki kuşağı, babalar ve oğulları anlatmıştı.
Aradan iki yüzyıl geçti. Bu süre içinde, babalar ve oğullar, kuşak çatışmasının metaforu olarak kullanıldı. Gelin görün ki, şu son on yıl içinde ülkemizde babalar ve oğullar arasında yaşanlar, bu genel kanıyı ters yüz etti. Ünlü roman, günümüz Türkiye'sinde silbaştan yazılıyor.
İslamcı cenahta baba-oğul el ele verdiler, kuşak çatışmasına son vermenin yöntemini buldular. Yöntemden etkilenen solcular da yok değil…
Kuşaklar arası çatışma yerine, düşmanları çatlatan bir uyum… Babalar mutlu, oğullar mutlu… Dert üstü murad üstü bir hayat…
Oğluna, iyilik yapsın diye vakıf kuran, gemicik alan Başbakan… Ondan esinlenerek, 13 yaşındaki oğluna yat alan baba… Anlayamayacağımızı düşünerek duygularını anlatmayan oğul… Evinde kasalara istiflenmiş bir trilyon kadar paraya, 'bozuk para' diyen oğul… Netameli ilişkileri nedeniyle tutuklanan oğullarına kefil Bakan babalar… Dört yılda oğlunu ülkenin en zenginleri arasına sokmayı başaran Maliye Bakanı… Yayınlanan konuşma kayıtlarından, oğlunu kasa yaptığı anlaşılan Başbakan… Oğlunu, belediye meclis üyeliği aday listesinin tepesine yazan ilçe başkanı…
Ülkeyi yöneten veya yönetmeye aday azınlığın Türkiye manzarasıdır bu.
Cumhuriyet tarihinde gelmiş geçmiş en rezil dönemi yaşıyoruz; Yolsuzluk, hırsızlık, talan alıp başını giderken ülkede yaşanan ahlaki çöküşün nerede duracağını bilen yok.
Öte yanda, hepimizin vicdanı olan, evlatlarını şehit vermiş babalar… Çatışmalarda ölen binlerce gencin babası…
Onların kuşak çatışmasını yaşayacakları oğulları artık toprağın altında…
Yoksullukla terbiye edilen, sadaka ve hibeye mahkûm babalar ve oğullar… Sırtında oğlunun cansız bedenini taşıyan çaresiz baba… Hastaneye babasını sırtında götüren hayırlı evlat… Geliri ancak kiraya yeten aileler… Ve geliri de, işi de olmayan, yoksulluğu dahi özler hale gelmiş insanlar.
Halkın içine düşürüldüğü çaresizliğin Türkiye manzarasıdır bu.
Gezi eylemlerinde ayağa kalkan gençler, bu ahlaksızlığa ve vicdansızlığa başkaldırarak, kuşaklar arası çatışmayı yeniden doğal yatağına çektiler. Eylemler, ülke insanının yeni bir vicdani hesaplaşmasının miladı oldu.
Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler için sokağa çıkan gençler, iktidar dolaşımında babalar ve oğulların utanç verici dayanışmasını, yüzlerinde gülücüklerle yerden yere vuruyorlar.
Suskun vicdanlar, binyılın en yakıcı sorunudur. Bayağılıkla malul görüntü ve gürültüden ibaret uygar yaşamın ortalık yerinde, babalar ve oğulları iki kişilik çetelere dönüştüren mülkiyet sistemi, asıl sorgulanması gerekendir.
Para ve mülkiyet, sonunda babaların oğullarına ahlaksızlığı miras bıraktığı bir düzeni mümkün kılmıştır.
Baba-oğul soygun timleri sanki canlı performans sunuyor; 'Babalar Ve Oğullar' romanı yaşayarak yazılıyor. Bu defa anlatılan, vicdandan ve ahlaktan yoksunluğun insanı getirdiği tükeniş noktasıdır.
Böylesine netameli ilişkiler, insanın midesini kaldırıyor.