Bugün 10 Kasım…

Aramızdan ayrılışının 84. yılında, eşi bulunmaz lider, büyük devlet adamı Atatürk'ü minnet ve şükranla anıyoruz.

Üzüntümüzün derinliğini bilerek O'nu anlamaya çalışmak Ata'mızın da arzu edeceği bir davranış olacaktır.

Atatürk'ü anlamak, ülkemiz ve milletimiz için yaptıklarının temelinde yatan düşünce ve prensipleri bulmak, O'nun fikir yapısını ve düşünce sistemini öğrenmek, tüm bunları şekilci bir yaklaşımla değil, derinlemesine inceleyerek ve yılın bir günü veya bir haftasına sığdırmaya çalışmadan, bir ömür boyu ilkelerini kendimize şiar edinerek yapmak ve bu şekilde yapılmasını temin etmek, sanırız hem önemli vazifemizdir hem de ülkemiz için çok büyük kazanç olacaktır.

Atatürk'ü anlamak elbette ki, O'nun sözlerinden yola çıkarak olmalıdır:

'Beni görmek demek behemehal yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi ve hislerimi anlıyor ve duyuyorsanız bu kafidir…'

Kurtuluş Savaşı sonrası kendisine halifelik teklif edilmesine rağmen, bunu şiddetle reddetmiş cumhuriyet ve demokrasiyi hakim kılmıştır.

'Demokrasi fikri daima yükselen bir denizi andırmaktadır. 20. yüzyıl birçok müstebit hükümetlerin bu denizde boğulduğunu görmüştür…'

'Biz Türkler, ruhen demokrat doğmuş bir milletiz…'

Doğru kendini ispat eder. Haklılık bir fikrin savunulmasında ve gerçekleştirilmesinde en büyük kuvvettir…

'Herhalde alemde bir hak vardır ve hak kuvvetin fevkindedir…'

Atatürk attığı her adımda milleti düşünür, her başarıyı milletinde, vatanında görür, feyzin milletten geldiğine inanırdı. Lozan Konferansı'nda İngiltere Başbakanı Loyd George kendine yandaş devletlere 'Türkler ne istiyorsa verin, nasılsa 10 yıl sonra yıkılacak' demesini duyan Atatürk 10. yıl nutkunu buna cevap olarak verir…

Halkına büyük bir inançla seslenir, onları cesaretlendirir, halkı diriltip yeni başarılara yönlendirir, yol gösterir. Milletine inancı sonsuzdur. 'Türk milleti zekidir, çalışkandır' der…

Başarının milletin özünde yattığını bilir ve tarihi mesajın verir:

'Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve medeni kabiliyeti bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır'.

Ve daha sonra:

'Ben 1919 senesinde Samsun'a çıktığım gün, elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milleti'nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran ,yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete ,bu büyük Türk milletine güvenerek işe başladım…'

Atatürk'e göre milli beraberlik başarının, gelişmenin temelidir:

'Milletimiz, tek bir adam gibi gösterdiği sarsılmaz vahdet ve gayret sayesinde bu başarıyı elde etmiştir…'

Atatürk ülkenin idaresi hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklıyor:

'Bir milleti çaresiz olduğu herhangi bir felaketten kurtarmakta, bir milleti irşat etmekte, idarecilerin haiz olduğu büyük ehemmiyet, imkansızı rettir. Hatta diyebiliriz ki, günü görmek, milletin idarecilerinin iffet ve namusu, milli gayreti, vatanseverliğidir…'

'Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız millet ve bir de milletler tarihinin bin bir faciaya ve ızdırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir…'

Atatürk'e göre milleti idare edenler, millete rağmen bir tutum içinde olamazlar. Onlar sadece milletin hizmetindedirler:

'Milletin idare ve emeline uymayanların talihi hüsrandır, izmihlaldir…'

Ancak idarecilerin tespitinde halka düşen görevler vardır:

'Milletime şunu tavsiye ederim ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanında, vicdanındaki cevheri asliyeyi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin…'

Türk Milleti böyle bir kişiliği sinesinden çıkardığı için çok şanslıdır:

'İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben, fani Mustafa Kemal, öteki milletin daima içinde yaşattığı Mustafa Kemal. Ben onu temsil ediyorum. Herhangi bir tehlike anında ben zuhur ettimse, beni Türk anası doğurmadı mı? Feyiz milletindir, benim değil…'

Atatürk ve fikirlerini daha iyi anlayıp, O'nun içimizde yaşadığını idrak etmeliyiz…

Hele günümüzde her zamankinden daha fazla…