Büşra ÇETİNKAYA / EGEDESONSÖZ – Sosyal medya platformları, bilgisayar oyunları ve sosyal medya akımları çocukların hayatını tehlikeye atıyor.

İzmir'in Bornova ilçesinde TikTok’ta izlediği videodan etkilenerek deney yapmak için üzerine kolonya döküp çakmakla kendini yakan 11 yaşındaki Mert, 17 günlük yaşam mücadelesini kaybetti.

Bunun üzerine yeniden TikTok benzeri sosyal medya platformlarının çocuklar üzerinde bıraktığı etki tartışılırken sorumluluk sahiplerinin kimler olduğu da akıllarda soru işareti bırakıyor.

İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim bölümü akademisyeni Doç. Dr. Altuğ Akın, sosyal medyanın çocuklar üzerindeki etkisini Egedesonsöz’e değerlendirdi.

“RİSKLER VE HAKLAR PERSPEKTİFİNDEN ELE ALINMALI”

Akın, yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Son 20 yılda internet tabanlı iletişim platform ve biçimlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte yeni ve dijital medya kullanımı arttı. Çocuklarla medya arasındaki ilişki daha fazla tartışılmaya başlandı. Çocukların sosyal medya platformlarında bir yandan  kullanıcı bir yandan da içerik üreticisi olarak varlık göstermeleri, bu ilişkiyi öncesine mesela televizyon dönemine göre daha karmaşık ve çok boyutlu hale getirdi. Konu üzerine yapılan çalışmalarda, çocuklar ve internet arasındaki ilişkinin riskler ve haklar olmak üzere iki perspektiften ele alınabileceğinde hemfikir olunduğu söylenebilir. Bu da çocukların eğlence, ifade ve iletişim hakları ile bu platformlarda maruz kalabilecekleri tehditler arasındaki gerilime işaret eder.”

“ÇOCUĞUN YAŞAM HAKKINI KİM İHLAL ETTİ?”
Akın, İzmir’de yaşanan olaya istinaden yaşam hakkı korunamayan bir çocuğun ortada olduğunu söyleyerek “Bu olayda da Tiktok’ta gördüğü içerikten hareketle kendine zarar veren ve başka bir ifadeyle yaşam hakkı korunamamış bir çocuktan bahsediyoruz. Burada sorulması gereken belki de çocuğun yaşam hakkını kimin ihlal ettiğidir: Tiktok’taki diğer kullanıcılar mı, Tiktok algoritmaları mı, çocuğun ebeveynleri mi, devlet/bakanlık mı, çocuğun kendisi mi? Eylemi çocuk gerçekleştirmiş olsa da,farklı miktarlarda olmakla birlikte hepsinin sorumluluğu varmış gibi geliyor” şeklinde konuştu.

“EBEVEYNLER DENGEYİ SAĞLAMALI”
Çocukların sosyal medya kullanımında ailelerin sorumluluğu hakkında konuşan Akın, “Ailelerin çocuklarına dair sahip oldukları sorumluluklar, onların iletişim faaliyetleri için de geçerli: Ne izledikleri, okudukları, kimlerle arkadaşlık ettikleri, başkalarına nasıl davrandıkları, sosyal medyada nasıl zaman geçirdikleri konusunda çocukları tümüyle kendi başlarına bırakmak, yaptıkları ve yapmadıklarıyla onlara faydalı olmadığı gibi zararlı da olabiliyor. Öte yandan çocukların sağlıklı bireyselleşme süreçleri yaşayabilmeleri için özgürlükleri ve tercihlerine saygı duyulmalı. Ebeveynlere düşen de bu dengeyi sağlamak” dedi.

“SADECE AİLENİN GÖĞÜSLEYEBİLECEĞİ BİR GÜÇLÜK DEĞİL”
Akın, konunun sadece ailenin sorumluluğunda olmadığını, devletin ve şirketlerin de sorumluluğu olduğunu vurgulayarak “Çocuklarının sosyal medyada neler yaptıklarından haberdar olup, karşılaşabilecekleri risklere karşı onları donanımlı kılmak kolaylıkla atılabilecek adımlar. Burada ebeveynlerin yeni medya okuryazarlığının genellikle yetersiz olması ve çocuklarına yol gösterebilecek yetkinlikte olmamaları gibi bazı gerçekler tüm sorumluluğun ebeveynlerde olmadığına işaret ediyor: Para kazanmak amacıyla var olan sosyal medya şirketlerinin de, çocukları hayata hazırlayan eğitim sisteminin de, düzenleyici kurumlarıyla devletin de sorumlulukları mevcut; söz konusu yalnızca ailelerin göğüsleyebileceği bir güçlük değil, çünkü sosyal medya yaşamın her yanına sızmış durumda” ifadelerini kullandı.

“ALGORİTMALAR ETKİLEŞİM İÇİN HER ŞEYİ AKIM HALİNE GETİREBİLİR”
Doç. Dr. Akın, sosyal medyada her türlü içeriğin akım haline dönüşebileceğini belirterek “Sosyal medya platformlarının işleyişini düzenleyen algoritmalar, daha fazla izlenme ya da etkileşim sağlamak için, her türlü içeriği “akım” haline getirebilir. Her ne kadar bir iç denetim sistemleri olsa da binlerce anlamsız ya da tehlikeli davranış akımlaşabiliyor, maalesef.

Burada sorumluluk bir tarafıyla Tiktok’ta elbette: İçerik denetiminde cinsellik, hakaret gibi belirli konuların ötesine geçmesi talep edilebilir mesela. Ya da çocuklara karşı daha sorumlu bir algoritma tasarımı. Sorumluluğun diğer tarafıysa maalesef kullanıcıların kendisinde. Çocukların dijital medyanın ötesinde de kendilerini maruz bıraktıkları tehditler düşünüldüğünde, onları hayata karşı uyanık ve hazır hale getirmek, başta eğitim kurumları olmak üzere toplumun tümünün görevi. Bu noktada da okulların ve diğer kurumların çocukları yeni medya okuryazarlığı alanında ne kadar hazırladıkları konusunda olumlu görüş belirtmek hiç de kolay değil” şeklinde konuştu.

“DEVLETLERİN STRATEJİK YAKLAŞIMI EKSİK”

Akın, sosyal medya düzenlemesi ile ilgili görüşlerini şöyle aktardı:

“İletişimle ilgili bu tip trajik olaylar yaşandığında akla gelen ilk adımlardan biri yasaklamak olabiliyor ve yaşanan onlarca tecrübe bu yöntemin kalıcı olumlu sonuçları olmadığını ortaya koyuyor. Öte yandan Tiktok da dahil olmak üzere çeşitli sosyal medya platformlarının yasaklanması çeşitli ülkelerde yaşanıyor, birçoğunda da tartışılıyor. Benzer bir şekilde çocukların cep telefonu kullanma yaşları ve sürelerine dair epey sınırlayıcı yasalar ya da uygulamalar gitgide daha sık gündeme geliyor.

Burada devletlerin çocuk konusunda bütüncül bir yaklaşımının, reaktif değil stratejik bir yaklaşımının eksik olduğunu görüyoruz. Bunun bir sebebi de yaptığımız çeşitli çalışmalarda ortaya çıkan bir gerçek: Türkiye’de çocuk haklarıyla ilgili mevzuat eksikliklerinin olduğu. Anayasada çocuklara ilişkin ayrı bir koruma hükmü bulunmamaktadır. Ya da basın ve RTÜK Kanunları’nda yalnızca çocuk gelişimi açısından değil çocukların temsili, katılımı, ayrımcılığa ve dışlamaya uğramamaları gibi hususlara ilişkin düzenlemelere de yer verilebilir. İnternet alanına dair mevcut mevzuat ise platformları bütün olarak engellemeyi sağlamakta, bu Tiktok gibi kullanıcı bazlı içerik denetimi gerektiren mecralar için çözüm sağlayamamaktadır.

Son olarak devletin çocukları dijital araç ve platformalar hazırlanması, eğitim sisteminin üstlenmesi bir görev olarak düzenlenebilir.”

“TÜM SORUMLULUK SAHİPLERİ ÇOCUĞUN YAŞAM HAKKINI KORUYAMIYOR”
Sosyal medyanın “çocuk istismarına” yol açıp açmayacağı sorusunu değerlendiren Akın, “Çocuk istismarını hukuksal tanımıyla kabul edersek bu örnek klasik bir çocuk istismarı sayılmaz. Ancak çocuğa dair tüm sorumluluk sahibi aktörlerin – devletin, Tiktok’un, ebeveynlerin, okulun, toplumun, hep birlikte bu çocuğun yaşam hakkını koruyamadığını söylemek mümkün, maalesef” dedi.

“SOSYAL MEDYA YASASI KAPSAMLI ÇÖZÜM SAĞLAMAZ”

Akın, bir sosyal medya yasası çıkmalı mı sorusuna şu yanıtı verdi:

Yasa dışı silah ticareti operasyonu: 15 gözaltı! Yasa dışı silah ticareti operasyonu: 15 gözaltı!

“Bu sebepten, bir sosyal medya yasası, bu sorumluların bazı yanlışlarını azaltmaya katkı verebilir ama sorun bunlarla sınırlı olmadığı için kapsamlı bir çözüm sağlamaz. Tam tersi, sosyal medya platformlarının çocukların da dahil olduğu toplumun bütününe sağladığı iletişim ve ifade haklarına kastedebileceği için başka zararları olabilecektir. Konuya daha kapsamlı ve çocuğu önceleyen bir yerden bakarak hareket edilmeli, devlet ve toplum en değerli kaynağı olan çocuklarının dijital dünyadan güçlenen bireyler olarak faydalanmasını sağlayacak adımlar atılmalıdır.

Bunun için çocuk hakları konusunda uzmanlaşmış bir kadronun oluşturulması gerekmektedir. Bu grupta, çocuk hakları konusunda uzman hukukçular, iletişimciler ve sivil toplum kuruluşlarından temsilcilerin yer alması tavsiye edilebilir.”