6 Haziran cumartesi yani seçimlerden bir gece önce Türkiye'nin yeni kaderinin nasıl olacağına dair yorumda bulunamayacak kadar erken bir zaman dilimin de yazımı yazmıştım. Dileğim, 8 Haziran sabahına gülen bir ifade ile başlamaktı. Bu düşüncelerim gerçekleşti diyebilirim. Gerçekten tahmin edilen bir sonuç ile karşılaşıldı. Türkiye'de yaşayan insanlar ülkenin gidişatı hakkında parti liderlerine önemli mesajlar verdikleri gibi, Türkiye'de ekonomik ve siyasi anlamda yeni bir sayfanın da açılmasına neden oldular.
Oldukça ilginç bir bekleyiş vardı evlerde, oylar açılmaya başladığında nefesler tutulmuştu sanki, ilk anlarda hemen sonuçlar açıklanmayınca herkesin bir paniğe kapılarak acaba bir provokasyon mu var demiş olduğunu tahmin edebiliyorum. İlk sonuçlar can alıcı bir şekilde açıklanmaya başladığında ise beklenen tahminler üç aşağı-beş yukarı sonuçlanmıştı diyebiliriz.
Bu sonuçlar bir seçim zaferi miydi bazı partiler için, ya da hüsran mıydı bilemem ama hepimizin bu olaylardan çok ciddi dersler çıkaracağı bir olaylar silsilesi olmuştu son yıllarda yaşanan siyasi şekillenmeler diyebilirim…
Hiçbir zaman yaşamımda ne tam sağ partiye ne de sol partiye inanan birisi olmadım. İlk oy vermeye başladığım dönemlerde Türkiye için gerçekten radikal bir değişim yaratan Turgut Özal gibi birisine hayran kalmıştım. Onun enerjisi, ülke için yaptığı reformist tutum ve davranışlar beni etkilemişti. Dünyayı teknoloji ile birlikte yakalayacağımızı, ekonomimizi serbest piyasaya kaydırmamız suretiyle dış dünyaya açılabileceğimizi göstermişti. İnsanlar ellerine çantalarını almışlar ve cesaret ile yurt dışına yatırım yapmaya ve Pazar bulmaya gitmişlerdi. Öldüğü zaman onu göz yaşlarımla uğurladığımı çok iyi hatırlıyorum.
Turgut Özal'ı belki de farklı bir bakış açısı ile tanımlamamın bir nedeni de o dönemlerde Muğla'da yaşıyor olmam, Ana Vatan Partisi'nin pek çok yöneticileri ile beraber olmam, İl ve İlçe Başkanları arasında dostlarımın olması hatta belediye meclis üyelerini tanıyor olmam bu parti ve bu partiye inanan kişilerin içlerindeki Türkiye coşkusunu görmem açısından da çok etkili olmuştu. Hatta hatırlıyorum o dönemlerde bir ara siyasete girerek 'İl Genel Meclisi üyesi' bile olmak istemiştim.
Her güzel oluşumun nasıl bir sonu olursa Ana Vatan Partisi'de Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra kan kaybetti, Mesut Yılmaz da başta olmak üzere onun yerini dolduramadı ve eridi gitti. Ama ben 'Arım Balım Peteğim' şarkısını her duyduğumda, bir dönemler bu partinin üyesi olduğumu düşünür ve yine aynı coşkuyla Türkiye için bir 'vizyon' hayaline girerim.
Zaman beni sağ tarafta giderken, birden solun rüzgarına çevirdi. Bunun en büyük nedeni İzmir'de olmam, bir diğer nedeni de ülkeye olan sevdamdı. Bir akademisyen olarak artık 'neden Türkiye bir adım ilerleyemiyor, neden CHP istediğimiz yerde değil' sözlerini söylemekten ziyade 'parti içi eğitimler' vermek üzere partiye kaydımı yaptırdım.
Dediğim gibi ne sağın solu- ne solun sağı olmuş, orta direk bir yol da sadece ülkem ve insanlık için neler yapabilirim demeye başlamıştım. Yıllar önce bir sağ partide, parti kurullarında, parti binalarında, partililer ile sohbetlerde neler yaşandığını gördükten sonra birden çok daha farklı bir arenada sol cephedeydim. Sanki bir 'savaş alanına' düşmüşüm gibi hissetmiştim birden kendimi… İnsanların birbirlerini dinlemediği, arkasından konuştuğu, menfaatler için buluşan ve bir gün için de kararların değiştiği, başkanların yerlerinden bir olduğu bir sistem vardı CHP içinde… 'Bir dakika siz ne yapıyorsunuz' deme şansınız bile yoktu. Dün birisi ile konuştuğunuzda, yarın o aynı yerde yoktu bile. Kimse bir karar alamıyor, kırgınlıklar olmasına rağmen insanlar yine de Atatürk ve eski CHP'lilerin ruhunu yaşatmak için birkaç kişi mücadeleye devam ediyordu.
Böyle bir ortamda olmam çok zordu. İlkeleri olduğu halde uygulanmayan bir cephe benim koştuğum ve inandığım bir kulvar olamazdı ve olmadı da… CHP'den istifamı verdiğim gün bir boşluğa düşmüştüm. Ancak çok da iyi olmuştu. Söyleyecek artık çok sözüm vardı.
Yıllar boyunca ülkemizde neden sol partilerin neden sağ partilerin (özellikle MHP'nin) neden kendini aşamadığını iyice görmeye başlamıştım. MHP'yi neden biliyordum, en yakınımda bile bu kişiler vardı. Ellerini kaldırarak biz buradayız demelerine rağmen bir türlü gündemi yakalayamıyordu. Gençleri arkasından çekip götürecek 'liderleri' bile yoktu. Babaları MHP'li olduğu için, MHP'yi tercih eden gençler, 'değişmeliyiz, değişmeliyiz' ama nasıl diyerek 'taze kan' arıyorlardı.
Bu arada 'din' ile ilgili önemli bir sorunu atlamak istemiyorum. Nasıl olurda ülkede 'dini inançlar' ile partilerin inandıkları 'söylevler' bu kadar birbirine karıştırılmıştı? CHP'ye inananlar 'dinsiz' olmuş, sağ partiye oy verenler ise 'dindar' ya da 'Müslüman' Ne kadar ilginç değil mi?
İnsanlar 'İslamiyet' ile ilgili zaten doğru dürüst bilgiler ile donanmamışken, 'Müslüman' olmuşlar. CHP'ye oy verenler ise bu gruba karşı çıkan kişiler olarak algılanmışlar. İçlerinde gerçek 'İslamiyeti yaşayan' insanlar olsa bile onlar da kendilerini anlatamamışlar. Ve bir gün bakmışlar ki, 'başına bağlayan kadınlar' sağ partiye oy vermek zorunda kalmış, 'başı açıklar' CHP'ye… Neden, nerde yanlış yapıyoruz dememiş kimse yine birbirine? Birileri düzeltmeye çalışmış, ama kimse inanmamış bile, inanmaları için de çaba gösteren olmamış.
2015 Haziran ayı seçim sonuçlarına bakıldığında; her şeyi aslında hak ettiğimizi düşünüyorum. Adım adım 'Atatürk'ün kurduğu laik, demokratik' bir ülkenin çatısını yıkmaya çalıştılar. Bu olağan üstü sistemi yıkarak kendi ideolojik ve islami değerlerini getirmeye çalıştılar. Bu oyuna ne yazık ki Türk halkı ciddi bir şekilde inandı. Yaklaşık 10 yılın üzerindeki bir sürede ülkemizi yurt içinde ve yurt dışında adım adım eritmeye ve yeniden şekillendirmeye çalıştılar. 7 Haziran 2015 bu nedenle benim için bir dönüm noktası oldu.
Bu halk, 'tepkisini' gösterdi. Herkesten önce HDP, 'biz buradayız' dedi. Ülkede bizler de yaşıyoruz ve hep birlikte olmak istiyoruz dediler. CHP Genel Başkanı, her ne kadar oy kaybettiğinin farkında olmasa da bu ülkede %25 halkın kendini desteklediğini gördü. MHP oylarını çok yükseltmese de ülke için son anda çıkıp burdayız diyerek gücünü gösterdi. Ak Partiye karşı olduklarını ve bu partinin yaptığı 'yolsuzlukları ve buna neden olanların ' 'Divan'da yargılanmasını' istedi ki bu muhteşem bir sonuçtu, kimsenin cesaret edemeyeceği bir tepkiydi..
Gönlüm CHP-MHP ve HDP Koalisyonu'nun da….Sayın Kemal Kılıçdaroğlu için bu bir 'Tarihi fırsat', uzlaştırıcı, radikal, kucaklayıcı ve ülkeyi toparlayıcı bir 'misyon' oluşturmak zorunda. MHP artık yavaş yavaş kendini bir 'kadın genel başkana' hazırlamalı, daha yumuşak politikalar ile 'milliyetçi' duygularını 'vatansever' duygulara dönüştürmeli. HDP kendisine verilen 'ödünç oyları', birlik için, dostluk ve geçmişte bizi Türkiye için bağlayan bağlar için kucaklamalı.
Evet çok iyi oldu bu yaşananlar, umarım hepimiz için, yeni 'fırsatların' yaşanacağı bir döneme gireriz…