31 Mart seçimlerinden bu yana siyasetin gündemine baktığımızda, ekonomik krize ilişkin bir çözüm girişimi gözükmemektedir. Bu koşullarda yönetebilme gücünü kaybeden Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli'nin desteği ile de ayakta kalmakta zorlanacak doğrusu.

23 Nisan resepsiyonunda da görüldüğü gibi, Erdoğan en çok YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan'a mesafeli durup, en çok CHP Genel Başkanı Özgür Özel'e sempatik davrandı. Artık 'Özgür Efendi' muhatap alınmaya başlandı.

Çünkü Erbakan ile yapacağı herhangi bir şey kalmadı bu vakitten sonra. Oysa Özgür Özel ile olabilir.

İktidarda kaldığı süre içinde Erdoğan, rejimi kendine göre dizayn etmeye çalıştı ve bunu hep başardı. Bazen mecliste bazen de referandum aracılığıyla.

Her ne kadar kağıt üzerinde seçimsiz dört yıl olsa da, bu o kadar kolay gözükmüyor. Ayrıca korkunun ecele faydası yok, Erdoğan'ın artık bu düşüşü durdurması da çok zor.

Bu konuya ilişkin kamuoyundaki tartışmalardan biri doğal olarak CHP'ye giden tepki ya da öfke oyları kalıcı mı yoksa eğreti mi? Bu soruya tek bir yanıt vermek zor. Çünkü bu seçimde seçmenin önemli bir bölümü Erdoğan ve Cumhur ittifakını cezalandırmak istedi ama bir bölümü bunu YRP'ye yönelerek yaptı bir bölümü ise CHP'ye destek vererek.

İstisnai örnekler olabilir ama CHP'nin yönettiği şehirler ve ilçelerde CHP oyları artmadı, düştü. Bunu bir kenara not edelim.

Ama iki önemli lokomotifi ayrı tutmak lazım. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş. İstanbul ve Ankara'daki seçimler 31 Mart'ın kaderini belirledi. Bu iki şehirdeki sonuçları sadece öfke oyu olarak açıklamak eksik bir değerlendirme olacaktır.

İstanbul ve Ankara'yı yeniden kazanmak çok önemliydi. Hem de bu kadar büyük farklarla. Ama hem bu şehirlerde hem de Cumhur İttifakının yönettiği diğer şehirlerde bu iki ismin çok büyük etkisi oldu.

Balıkesirli, Denizlili, Manisalı, Bursalı, Karadenizli, Akdenizli seçmenler kendi adaylarından çok İstanbul ve Ankara belediye başkanlarının kampanyalarını izlediler. İmamoğlu ve Yavaş dışında hiç bir belediye başkanının kampanyası komşu şehirden duyulmazken, bu iki başkanın kampanyası ülke geneline sesleniyordu.

Bugün de önemini koruyan diğer bir detay, İmamoğlu ve Yavaş'ın hem icraatları ve hem de yaklaşımları ile yönetebilir kişiler olarak öne çıkmalarıydı. CHP'ye oy verilmez, bunlar yönetemez söylemini öyle etkisiz hale getirdiler ki, bu etki kendi şehirlerinin dışına da taştı.

Bu gerçeği yukarıda not ettiğimiz, 'CHP İstanbul ve Ankara hariç kendi yönettiği seçim bölgelerinde oy kaybına uğradı' tespiti ile birlikte değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.

İstanbul, Ankara ve Eskişehir kent yönetimleri seçmeni CHP'ye oy verilebilir kılmıştır. Dolayısıyla bu desteğin kalıcı ya da eğreti olacağını bu dönem kent yönetimleri belirleyecektir.