Küçük torunum heyecanlı heyecanlı Atatürk'ten bahsediyor telefonda…

Aynı heyecanla dinliyorum… 'Evet diyorum… Atatürk'ümüz bir tane…'


Hemen kesiyor sözümü…

'Hayır babaanne … Atatürk bi'tane değil… Atatürk çook, çook...' diyerek sesleniyor telefonun öbür ucundan…

'Her tarafta Atatürk var' diyor… Sayıyor bir bir…

'Yollarda vaar, sınıfta vaar, her yerde, her yerde çok Atatürk var babaanne…'

'Haklısın can parem diyorum, haklısın… Çok şükür ki her yerde Atatürk var…'

'Yurdun dört bir yanında heykelleri var, caddelerde afişleri var, okullarda büstleri var… Sınıflarda, kitaplarda resimleri var…'

Evet diyor sevinerek… 'Atatürk çook, babaanne Atatürk çook…'

'Tabii ki, Atatürk çok çocuğum' diyorum… 'Hem de yok edilemeyecek kadar çok!..'

Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken dünyaya gözlerini açan, minicik yüreği ile Atatürk'ü idrak etmeye çalışan ve Atatürk sevgisi ile heyecanlanan miniğimi yüreğinden öpüyorum…

O tertemiz yüreğine Atatürk sevgisini aşılayanlara hissettiğim minnet duyguları ile… Hoşçakal canımın içi diyerek kapatıyorum telefonu.

Ve… Levent Kırca'nın kulaklara küpe olan o sözü insiyaki bir şekilde dökülüyor dudaklarımdan… Yavaşça fısıldıyorum:


'Atatürkle kal ,Cumhuriyetle kal çocuğum' diyorum… 'Hep böyle kal…'

***

Ve bu duygularla…

Atatürk sevdalısı, usta yazar Sait Faik'in kaleme aldığı o muhteşem Atatürk betimlemesinin derinliğini düşünüyorum…

''Atatürk canlıdır. Atatürk muhakkak aramızdadır. Yazı yazan muharrir, ilim yapan talebe, köylü çocuğu ve onu okutan öğretmen, vatan sınırı koruyan er, toprağı süren çiftçi, deri yapan amele... birer Atatürk'tür.'

Ve aynı minvalde; ulu önder M. Kemal Atatürk'ün bir öğretisi çıkıyor karşıma…

'İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal…
İkinci Mustafa Kemal , onu 'ben' kelimesi ile ifade edemem; o, ben değil bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur.'

Bu sözlerin içinde yer alan; memleketin her köşesindeki bize; 'biz' olmayı öğreten o inceliğe hayran kalıyorum…

***

Aynı günün akşamında; Buca'da Atatürk afişlerine yapılan o çirkin saldırının haberi düşüyor gündeme… İliklerime kadar titriyorum.

Ve zaman zaman Atatürk heykellerine yapılan yürek yakan hadsizlikler geliyor aklıma… İçim acıyor, utanıyorum…

Ve… 1951 yılında çıkarılan… Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Kanunu var diyorum… İçeriğini tekrar tekrar okuyorum…

Madde 1- Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk'ün kabrini tahrip eden kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.

Yukardaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.

'Atatürk'ü Koruma Kanunu' olarak bilinen bu kanunun üzerinde uzun uzun düşünerek… İç dünyama dönüyorum…

Ve 20. Yüzyılın en büyük devlet adamı olarak ilan edilen Atatürk'e yapılan her türlü hadsiz saldırıda Sadi Şirazi'nin çok anlamlı şu sözleri geliyor aklıma…

'Kazara bir sapan taşı bir altın kaseye değse, ne değeri artar taşın, ne değerden düşer kase' … Diyorum.

***

Ve…

Cumhuriyet'in ilk yıllarında halkın coşkulu isteği ve gönülden bağışları ile yurdun değişik bölgelerinde yaptırılan bu anıt ve heykellerin anlamlarını, betimlemelerinin inceliklerini anlamaya çalışıyorum…

Geçtiğimiz yıl saldırıya uğrayan, Samsun'daki onur anıtının… İki ayağı da şaha kalkmış at üzerinde Gazi'nin dimdik duruşu ile… İşgale karşı direnişi anlattığını…

Edirne''deki Atatürk anıtında ise Mareşal kıyafetli M. Kemal'in batıya dönük yüzü ile batıyı işaret ettiğini…

Dumlupınar'da kayaların üstünde yürüyen M. Kemal'i resmeden , Artvin'deki devasa Atatürk heykelinin… Dünyanın en büyük Atatürk heykeli olduğunu…

Ve de güzel şehrim İzmir Cumhuriyet Meydanı'ndaki Gazi Anıtının… Tek ayağı yukarıda olan atın üzerindeki Gazi M. Kemal'in 'Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir ileri!' emrini verişini ve milli mücadeleyi tasvir ettiğini…

Ankara Ulus Meydanı'ndaki dört ayağı yere basan atın üzerinde Atatürk olan Zafer anıtının ise…

TC Devletinin kurulduğunu ve 'Biz buradayız bir yere gitmiyoruz' mesajı verdiğini öğreniyorum.

Ve bu kıymetli anıt ve heykellerin kaidelerinin dört bir yanında yer alan kabartma ve rölyef figürlerin ise…

Milli mücadele içindeki halkı, cepheye mermi taşıyan Türk kadınını ve şanla şerefle düşmanla savaşan Mehmetçiği anlatan çok kapsamlı kompozisyonlar olduğunu…

Ve bir kitap gibi okunup öğrenilmesi ve öğretilmesi gerektiğini anlıyorum…

Ve.. Dünyada otuz beş ülkede heykeli dikilen, yüz yirmi caddeye, otuz beş meydana ismi verilen böyle bir dünya liderinin…

Türk milletinin Ata'sı olmasından büyük gurur duyuyorum.

***

Ve… Devran dönüyor… Takvimler yine bir 10 Kasım tarihini işaret ediyor…

Yine… Büyük Önder Atatürk, ebediyete intikalinin 86.yılında yine büyük bir özlemle yad edilirken…

Tüm yurtta yine bayraklar yarıya inmiş… Yine yurdun dört bir yanından Ata'sına koşup gelmiş ziyaretçilerle, Anıtkabir yine dolup dolup taşıyor…

Dünyanın saygı duyduğu bu büyük askeri deha… Tüm dünyada bulunan Türk temsilciliklerinde ve KKTC'de yine tazimle anılıyor…

Ve…

Cumhuriyetimizin kurucusu, Başkumandan Gazi M.Kemal Atatürk; ilkeleri ile devrimleri ile Türk milletinin kalbinde, fikrinde, ferasetinde hala yaşıyor…

Hülasa… Bilenle bilmeyen bir olmuyor…

Ve…

Cumhuriyet şuuru ile yetiştirilen her Türk evladı… Ata'sının aziz hatırası önünde; özlem, minnet ve saygı ile eğiliyor…

Ruhu şad, mekanı cennet olsun...