Gerçeküstücü edebiyatçıların en sevilenlerinden Jorge Luis Borges, Bellek Funes isimli eserinde gördüğü hiçbir şeyi unutmayan bir adamın hikayesini anlatır:

'Biz masanın üzerine baktığımızda masanın üzerindeki bir kadeh şarabı görürüz; Funes ise asmayı, onu meydana getiren bütün yaprakları, filizleri ve üzümleri görürdü.'

Sonsuz bir belleğe sahip olmanın laneti her anın büyük bir yoğunlukla yaşanması demektir ve bir yanıyla da unutabilmenin değerinihatırlatır.

Bellek, hatırlamak ve unutmak sadece nörolojinin değil psikolojinin, felsefenin, tarihin ve sanatın da konusudur. Özellikle okur yazarlığın az olduğu dönemlerde sanatın temel işlevlerinden biri topluma ait kültürel birikimin sonraki kuşaklara hatırlatılması için kaydedilmesi ve tarihsel olayların arşivlenmesidir. Belli ideolojilerin aktarımındaveya iktidarınperçinlenmesindesanat eserlerinin kullanımı günümüze kadar süregelen yöntemlerden biridir.

Antik Yunan mitolojisinde hafıza tanrıçası Mnemosyne'in Zeus ile geçirdiği 9 geceden olan 9 çocuğunun sanatın ilham perileri olan Müz'ler olması da tesadüf değildir ve sanat-hafıza ilişkisine dair en eski kanıtlardan biridir.

Modern zamanlara geldiğimizde hafıza-bellek-sanat ilişkisi biraz daha farklı bir biçime ulaşmıştır. Son iki yüzyıldır yaşanan büyük savaşlar, kıyımlar, göçler, büyüyen kentler, değişen yaşam alışkanlıkları, zaman algısı, her şeyin büyük bir hızla tüketilmesi toplumsal düzeyde bir bellek zayıflamasına yol açmıştır ve bunun sonucunda da bir aidiyet ve kimlik sorunu doğmuştur. Her iktidarın yeniden inşa ettiği bir tarihte hakikati aramak da zorlu bir süreçtir artık. Tüm bu yaşananlar kişisel ve toplumsal deneyimleri aktarmaya yönelik bir ihtiyacı da doğurur kuşkusuz.

Toplumsal trajedileri hafızalara kazıyansanat eserlerine ilişkin çok sayıdaeser üretilmiştir. Picasso'nun kendisine 'Bunu siz mi yaptınız?' diye soran Alman subaya 'Hayır, siz yaptınız' şeklindeki cevabıyla daakıllara kazınan, Guernica tablosu bu tarza verilecek en güzel örneklerden biridir.

Ahmet Güneştekin'in16 Ekim'de Diyarbakır Keçi Burcu'nda açılan Hafıza Odasıisimli sergisiyakın geçmişe ait ve aslında güncelliğini de koruyan bir sorunlayüzleştirmeyi hedefleyen bir arşivdir adeta. Serginin Kayıp Alfabe, Analar Duvarı, Yoktunuz, Hafıza Tepesi ve Çürüme gibi daha önce sergilenen çalışmalarının yanında 1980 darbesi sonrasında Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanılanları anlatan 5 No'lu Koridor enstalasyon çalışması da yer alıyor. Keçi Burcu'na girişin bu sergiye kadar yasak olduğunu da ayrıca not etmek gerekir; bu anlamıyla mekana ilişkin de önemli bir hatırlatma söz konusudur zira.

Kayıp Alfabe

Ahmet Güneştekin pek çok kişi tarafından ülkemizin yaşayan en önemli sanatçılarından biri olarak gösteriliyor. 1966 Batman doğumlu sanatçı, farklı çalışmalarıyla uluslar arası düzeyde pek çok saygın sanat galerisinde sergiler açan ve yakından takip edilen bir isim. Doğduğu topraklarla ilişkisinihiçkesmemişve tanıklık ettiği döneme sanat yoluyla bir ayna tutmayı sorumluluk olarak gören sanatçıya gelen olumsuz eleştiriler de var kuşkusuz. Bu eleştirilerin büyük kısmı sanatçının söylemiyle farklı kulvarlarda olduğunu bildiğimiz kişilerden oluşan çevresine yönelik. Ben insanların davranışlarıyla tutarlı sözlerini referans almayı tercih ederim; Ahmet Güneştekin'in kendi samimiyetine bu anlamda inanmayı tercih ediyorum.

Serginin açılışı itibari ile oldukça yankı uyandırmasının tek sebebi sanatsal bir ilgi değil ne yazık ki... Açılışa katılan çok sayıda kişi arasında siyasiler, gazeteciler, malum deyişle 'sosyetenin ünlü simaları' bulunuyordu. Aslında oldukça rahatsız edici olan yerleştirmeler arasında eserlerin anlamlarıyla tamamen zıt bir şekilde verilen pozlar pek çok kişi için kabul edilebilir değildi. Kayıp kişilerin isimleri arasında verilen gülümsemeli pozlar, tabutlar arasındaki payetli elbiseli duruşlar eserlerin anlatmak istediğiyle ilgili bir derdi olanlar için oldukça incitici bulundu. Sanatçıyı davetlilerin davranışlarından sorumlu tutmak doğru değilse de bu fotoğraf karelerine duyulan öfkeden tamamen muaf tutulması da mümkün değil.

Çürüme

Öte yandan renkli tabutlar veya gerçek olaylardan toplanan parçaların yerleştirmelerde kullanılması da ciddi bir kesim tarafından eleştirildi. Nitekim dünyanın farklı coğrafyalarındayaşanan trajedilerin bu kadar dolaysız şekilde sergilenmesine yönelik benzer eleştirileri de okumak mümkün.

Sanatçı, gelen eleştiriler üzerine özellikle bölge halkının sorularını cevaplamak üzere hafta sonu sergide bulunacağını açıkladı, eminim ki ilerleyen günlerde farklı tartışmaları da okumak mümkün olacaktır.

Umuyorum ki bu sergi konu ettiği sorunların geniş bir zeminde ve barışçıl bir biçimde tartışılmasına vesile olur. Açılışta olduğu gibi farklı kesimlerden kişilerin bir araya gelip konuşabilmesi oldukça kıymetlidir ve bir halay ancak bir halkın tamamını kapsayabiliyorsa değerlidir.