Dünyanın farklı bölgelerinde savaşlar devam ediyor. Verilen tepkiler, siyasi yaklaşımlar veya uygulanan yaptırımlar savaşın nerede ve kimler arasında olduğuna göre değişse de değişmeyen tek şey savaş gerçeği oluyor. Doğal afetler, bireysel acılar bir yana savaş gibi insanı insanlığından utandıran bu vahşet değişen gelişen onca şeye rağmen varlığını sürdürürken, insan varoluşunun derinliklerini sorgulatmaya ve onurunu ezip geçmeye hiç ara vermiyor.

New Scientisist dergisinde çıkan taze bir haber savaşın düşündüğümüzden çok daha uzun zamandır hayatımızda olduğu gerçeğini müjdeliyordu (!). Topluluklar arasındaki çatışmaların insanların yerleşik düzene geçip artı değer üretmeye başlaması ve doğal kaynaklara ve arazilere ulaşma arzusuyla ortaya çıktığına dair yaygın inanışı sarsan bu yeni bilgilere göre insanlar evcilleştirmeden ve küçük devletlerin kurulmasından çok daha önce savaşıyor olabilir.

İspanya'nın kuzeyindeki bir vadide, 1985 yılında tesadüfen bulunan San Juan antePortam sığınağında çok sayıda kemiğe rastlanmıştı. Değişen ve gelişen teknolojilerle kemiklerin yaşını tahminleme çalışmaları tekrarlanınca bunların düşünüldüğünden çok daha önce bir zamanı MÖ 3380 – 3000 yılları arasını işaret ettiği görüldü. İncelenen buluntular ağırlıklı olarak erkeklere ait ve çoğunda bıçaklanma ve künt kuvvet travması yaralarına ilişkin kanıtlar var.

20 metrekarelik alanda90 tam iskelet, 200'den fazla kısmı iskelet ve binlerce kemik bulunmuş. Bunların yanında da bıçaklar, ok uçları ve baltalar da dahil olmak üzere çok sayıda taş silahda mevcut.

Buluntuları ekibiyle birlikte sistematik olarak yeniden analiz eden Oxford Üniversitesi'nden Rick Schulting, 'Bir topluluk içinde çatışma olamayacak kadar büyük' diyor. Çatışmanın büyüklüğünün sadece kişilerarası çatışmalar veya çatışmalardan ziyadeçoğunlukla genç erkekler tarafından yürütülen erken savaşa işaret ettiğini söylüyor.

Ekip, San Juan antePortamLatinam'da en az 338 kişinin defnedildiği sonucuna vardı. Bunlardan en az yüzde 23'ünde gözle görülür yaralanmalar var; tarih öncesi dönemde görülen en yüksek şiddet içeren yaralanma oranlarından biri. Yaralar arasında 65 iyileşmemiş yaralanma ve 89 iyileşmiş yaralanma yer alıyor; bu da çatışmanın uzun sürdüğünü gösteriyor. Yaralanmaların büyük bir kısmı balta, sopa veya fırlatılan taşların yol açabileceği künt kuvvet travmalarına atfediliyor.

Kalıntılarda, gelişigüzel bir katliamda beklenenden daha fazla erkek, özellikle de genç erkekler bulunuyor. Cinsiyeti tahmin edilebilen 153 kişiden yüzde 70'i erkek. Bu erkeklerin yaklaşık yüzde 45'inde gözle görülür yaralanmalar bulunurkeniyileşmeyen yaralanmaların yüzde 97,6'sı yine erkeklerde görüldü.Schulting ve meslektaşları bunun, birçok toplumda görülen, erkek taraflı bir savaşçı sınıfının varlığına işaret ettiğini öne sürüyor.

Çatışmaların neden yaşandığını kesin olarak bilemiyoruz ancak Schulting bazı ipuçlarının olduğunu söylüyor. Vadinin dibinde yaşayanlar ile yakındaki tepelerde yaşayanların çok farklı beslenme alışkanlıklarına sahip oldukları ve farklı cenaze törenleri uyguladıkları görülüyor. 'Bu bize farklı siyasi toplulukların, farklı sosyal toplulukların birbirine oldukça yakın yaşadığı hissini veriyor' diyor. Yetersiz beslenme ve diğer kötü sağlık göstergelerine dair kanıtlar da dönemin insanlar açısından zorlayıcı bir zamanı gösteriyor.

Tüm buluntular savaşın insan doğasının bir parçası olup olamayacağına, özellikle erkek bireylerin böyle bir evrimleşmiş yatkınlığı edinmiş olup olamadıklarına ilişkin sorulan kadim soruları yeniden gündeme getiriyor. İnsanlar arasında bireysel veya küçük gruplar arasındaki çatışmalar, cinayetlerden farklı bir olgudur savaş.

Yine ScientificAmerican dergisinde yer alan bir makale savaşın tarihsel köklerine ilişkin tartışmaların iki kutup etrafında döndüğünü belirtiyor. Birincisinde savaş, potansiyel rakipleri ortadan kaldırmaya yönelik gelişmiş bir eğilimdir. Bu senaryoya göre insanlar şempanzelerle ortak atalarımıza kadar her zaman savaşmışlardır. Diğer görüş ise silahlı çatışmanın ancak son bin yılda ortaya çıktığını, çünkü değişen sosyal koşulların toplu öldürme motivasyonunu ve örgütlenmesini sağladığını öne sürüyor.

Rutgers Üniversitesinden Antropolog Prof.Brian Ferguson silahlanmak ve topluca öldürmek için herhangi bir bilimsel kanıt olmadığını iddia ediyor. Ayrıca çağdaş savaş, dünya çapında vahşi savaşlar ve Irak ve Afganistan'daki ABD savaşları üzerine çalışmalar yapan Ferguson, antropolog Margaret Mead'ın 'savaş yalnızca biyolojik bir zorunluluk değil, bir icattır' sözüyle hemfikir.

Savaşın insan doğasının bir parçası olduğunu iddia etmek, binlerce yıldır devam ederek günümüze kadar gelen savaşları ve vahşeti normalleştiren bir yaklaşım. Bu yaklaşım insanların savaşın asıl nedenleriyle birlikte barış olasılıklarının üzerinde durmalarını da engellemeye yöneliktir bana kalırsa.

NOTLAR:

  1. New Scientist dergisindeki makalenin tamamı için: https://www.newscientist.com/article/2400895-earliest-known-war-in-europe-was-a-stone-age-conflict-5000-years-ago/
  2. AmericanScientific dergisindeki makalenin tamamı için: https://www.scientificamerican.com/article/war-is-not-part-of-human-nature/
  3. Rutgers Üniversitesinde yapılan çalışmanın tamamı için:
    https://www.rutgers.edu/news/we-are-not-hardwired-go-war#:~:text=There%20is%20no%20scientific%20proof%20that%20humans%20are%20hardwired%20to,supported%2C%20alternative%20futures%20open%20up.