Savaş dediğimiz ve en iyisinin bile en kötü barıştan daha beter olduğu şey insanlık tarihi kadar eski elbette. İnsan zannediyor ki herkesin bilgiye, birbirine çok daha kolay erişebildiği bir dünyada böylesi bir zulme izin verilmez; insan ne kadar yanılıyor. Tek kutuplu bir dünyada, kendinden başkasını kolaylıkla domine eden ideolojik araçlar gerçekleri gözünü kırpmadan eğip büküyor ve ürettiği bahanelerle yıkıp geçmeye, katletmeye devam ediyor.

Soykırıma varan bir kötülüğün ortasında kimsenin sanattan, güzelliklerden bahsetmeye dile varmıyor olabilir. Ancak barış çağrılarını bildikleri en güzel dille -sanatla- haykırmaya çalışan Filistinli sanatçıların seslerine kulak vermek de bizim borcumuz olsun.

Yukarıdaki resmin sahibi Heba Zagout, 39 yaşında bir Filistinki kadın ressam. Resimlerinde Kudüsü, Filistinli kadınları kullanmayı seven Zagout sadece birkaç gün önce yaşadığı Gazze'de, malum saldırılar esnasında oğluyla birlikte öldü. Sosyal medyada yaptığı paylaşımlarda özellikle güvenlik ve sevgi arayışından bahsediyordu. Ölümü vahşi dünya düzeni için bir istatistikten ibaret olabilir ama resimlerinin kendisinden sonra da barışı çağırmaya devam edeceğini biz biliyoruz.

Filistinli edebiyatseverlerin düzenlediği, pekçok yerli ve yabancı yazarın katılmış olduğu ve elbette İsrail engellemeleriye önce sansüre uğrayan sonra da yapılamaz hale gelen Filistin Edebiyat Festivali de sanatın barış çağrısında ne kadar önemli bir araç olabileceğini gösterir bize. 2008'deki festivalde çok sevdiğimiz ünlü sanat eleştirmeni John Berger'in Ghassan Kanafani'nin Gazze'den Mektup isimli öyküsünü okumasının yarattığı etki de ne yazık ki hiç azalmamıştır, bugün de aradan sanki hiç zaman geçmemiş gibidir. Bu videoyu bulursanız dinlemenizi öneririm.

Hikaye, Filistinli bir gencin arkadaşı Mustafa'ya yazdığı etkileyici bir mektuptur. Pek çok ayrımcılığa uğradığı halde Kaliforniyada mühendislik okumaya kabul edilmiş olsa da ülkesinden ayrılmaktan vazgeçer. Oysa hayatı boyunca şiddete şahit olmuş ama ben buralardan gideceğim diye düşünerek kendini bu acılardan izole etmeye çalışmıştır. Küçük kuzeni Nadia'nın Gazze'de sokakta kardeşleriyle oynarken bir patlamada bacağını kaybetmesi ise onu yeni bir sorgulamaya iter. Artık hayattaki varoluşunun anlamını, hayatının değerini bu olmayan bacakta aramaya karar vermiştir. Mektubun sonunda Mustafa'ya seslenir: Biz seni bekliyoruz. Sen nerdesin?

Mustafa isminde somutlaşan dünyanın geri kalanı bugün de orada değil. Barış yanlısı milyoncalarca kişinin çabasına, uluslar arası hukukun alenen çiğnenmesine rağmen binlerce masum insan kaderleriyle baş başalar.

Son olarak Filistinde doğan, küçük yaşta ailesiyle birlikte yurt dışına giden ve şimdi Amerika'da yaşayan, resimleri pek çok müze ve galeride sergilenen bir Filistinli kadın ressamdan bahsedelim. Malak Mattar, resim yapmaya 14 yaşında komşu evleri bir İsrail hava saldırısında yıkıldıktan sonra başlamış. Şu anda güvenli bir yerde yaşıyor olsa da resimlerinde hep Filistin var.

Aşağıdaki çalışmasında da göreceğiniz gibi -ki bu resim Londra'da sergilenmekte bugünlerde- Filistin kadınları ve barışın simgesi bu beyaz güvercin onun en sık kullandığı figürlerden biri.

Sanat, barışı istemenin en güzel yollardan biri. Öte yandan özgürce icra edilebilmesi için barış ortamına ihtiyaç duyuyor. Cumhuriyetimizin 100.yaşını kutlamaya çok az bir zaman kala 'Yurtta Barış, Dünyada Barış' mottosunu en öne koyan Atamız'a şükranla...