Kaç zamandır, salgınla yatıyor, salgınla kalkıyoruz.

Artık kentlerimizin, mahallelerimizin, evlerimizin davetsiz misafiri Covid 19 virüsü oldu.

Bu zamana değin, Türkiye'de salgının tavan yaptığı, artık inişe geçtiği, artık sıkı izolasyonun yumuşatılacağına ilişkin haberler de geliyor.

Ancak iş öyle bir noktaya geldi ki:

İnsanlarımız, artık her şeyin normale döndüğü, tehlikenin ortadan kalktığı yönünde bir rahatlık içinde.

Bu kadar nasıl olur, anlamıyorum.

Hafta sonu da biliyorsunuz, sokağa çıkma yasağıyla geçti, ardı ardına üç gün.

Sabah kalktım, erkenden uzaktan eğitim dersimi yaptım.

İşlerim var, dışarı çıkmalıyım.

Evden çıkıyorum, apartmanın içinde bulunduğu bahçenin bir köşesine iki apartmandan komşu kadınlar toplanmış.

Güneş güzel. Ağaçların altında, banklara oturmuşlar.

Ne sosyal mesafe var, ne maske kullanıyorlar.

İç içeler; aman bir muhabbet, bir muhabbet deme gitsin.

Sanki kaç aydır yaşadığımız sıkıntılı günlerin acısını çıkarıyor gibiler.

Canım sıkılıyor:

Yüzüm kızara kızara, yaptıklarının yanlış olduğunu söylüyorum uzaktan; biraz da çekinerek.

Ne tepki vereceklerini bilmiyorum da ondan.

Allahtan gülerek karşılıyorlar dediklerimi ve ben yoluma gidiyorum. Onlar da sohbetlerini sürdürüyorlar.

Arabamı Bornova'da Canım Öğretmenim Parkının yakınlarında bir yere park ediyorum.

Ev için gerekli bir elektrik kablosuna ihtiyacımız var, onu arayacağım.

Maskemi takıyorum.

Hava güzel, mayışa mayışa yürüyorum.

İlk gözüme çarpan ve canımı sıkan şey, kapalı olan dükkanlar…

Pek çok dükkan kapatılmış.

Boş mekanlara sahipleri, 'Kiralık' levhasını asmışlar.

O kadar çok ki kiralık dükkanlar, mağazalar; bazen dört ayrı dükkanı yan yana görüyorum, arada bir iki dükkan çalışıyor, onları geçer geçmez yeniden iki üç boş dükkanda kiralık levhası gözlerime takılıyor.

Ana cadde üzerinde trafik oldukça hareketli. Geniş kaldırımların üzerine o bölgedeki esnaf ve dükkan çalışanları taşmışlar; sandalyelere oturmuşlar, iç içeler. Aralarındaki mesafe kırk santim, otuz santim… Sigaralar, çaylar içiliyor; bir sohbet, bir sohbet…

Ayakta onların yanlarına gidip sohbetlerine katılıp, birkaç saniye durup, yeniden dükkanlarına çekilenler de var.

Bir kaynaşma hali yani…

Bu durum bir yerde değil, iki yerde değil; koskocaman kaldırım boyunca belki altı yedi gruplaşma gözüme çarpıyor.

Oruç tutan insanların gün sonunda belli bir bezginliği ve gevşeme hali olur ya, bazılarında bunu görüyorum.

Ama derinden insanların psikolojilerini ve beyin içinde neler düşündüklerini anlamak istiyorum.

Ve eminim ki:

Bu insanlar artık Koronavirüsün eskisi kadar etkili olmadığını, kendilerine bir zarar gelmeyeceğini, hatta salgının önünün alınıp durdurulduğunu düşünüyorlar.

Yani şu kadameli gevşetme beklentisi var ya:

Kontrollü yaşama geçeceğiz güya…

İnsanlarımız daha bu döneme geçmeden, kontrolsüz döneme pat fırlayıvermişler gibi…

Bu benim canımı sıkıyor:

Sanıyorlar ki virüs yenildi, yapacak bir şey yok garibimin, aldı başını sokaklarımızdan çekildi gitti.

Yok yok!

İşimiz çok zok.

Yakında virüse bu gidişle yeni bir cesaret ve ataklık hali gelebilir.

O ne şeytan, ne şeytan!

Bunu gösterdi bize.

İnsanlarımız kendiliğinden bir rahatlık ve kendini salmışlık haline girdiyse, o da şeytanlığını emin olun gösterir bir yerden başını daha tehlikeli biçimde uzatabilir.

Allah göstermesin diyeceğim;

!Ama önce bu durumu insanlarımız görsün!' demeden de kendimi alamıyorum.