Yunan Başkomutanı Trikopis'ten haber alınamıyordu... Ne Yunan ordusunun generalin nerede olduğundan haberi vardı ne de Türk birlikleri onun nerede olduğuna ilişkin bir somut veriye sahip değillerdi. Yunan ordusu iki üç gün önce, Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde ana gövdesiyle neredeyse imha edilmişti. Geride kalan birlikler de panik halinde çekilmeye çalışıyorlar; ancak orduyu neredeyse ikiye bölen siyasi çekişmelerden de uzak kalamıyorlardı.

Konstantinistler ve Venizelosçular…

Bu gruplar sık sık birbirleriyle kavga ediyorlardı. Türk ordusuna bağlı birlikler, Yunan ordusundan esir alınan subay ve askeri sorgudan geçirirlerken, özellikle Trikopis'in nerede olduğunu soruyorlardı.

Ancak verilen yanıtlar çeşitli ve birbiriyle çelişikti.

En son verilen bilgilere göre, orduda siyasi çekişmeler artmıştı ve başkomutan Trikopis, iki grubun arasını bulmak için anlaşmazlığın yaşandığı birlikler arasına gitmişti.

Bir söylentiye göre de Trikopis acı yenilgiye dayanamamış ve intihar etmişti.

Ancak bu haberler gerçek miydi, değil miydi; hiç kimsecikler bir şey bilmiyordu.

O anlarda Anadolu yakılıp yıkılıyordu.

Çekilen Yunan ordusu Türkler'i zor durumda bırakmak için baş sokulacak bir dam altı bırakmadan yakıyor; karşılaştıkları Türk köylerinde büyük yıkımlar gerçekleştiriyor, toplu katliamlarda bulunuyordu.

Eylül'ün ikinci günüydü.

Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve İsmet Paşalar Uşak'ta Başkomutanlık karargahında bir masanın çevresinde oturuyorlardı... Gelen bir haber şok etkisi yaratmıştı: General Trikopis ve yardımcısı General Diyenis Türk birliklerine teslim olmuşlardı.

Bu haber büyük bir heyecan yarattı...

Trikopis Uşak'ta tutsak olarak kalacağı yere gelirken, halk onun teslim olduğunu haber almış ve parçalamaya kalkmıştı. Çünkü onlar, halkın gözünde büyük üniformaları ve makamları olan kişiler değil; evlerini ocaklarını yakan, en sevdiklerini gözlerinin önünde parçalayan birer suçlu gibilerdi.

Ancak Türk askeri Yunan generalleri halkın olası saldırısına karşı korumaya aldı ve kaldıkları yere nöbetçiler dikildi.

O gün Trikopis ve yardımcısı Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın huzuruna Nurettin ve Kemalettin Sami Paşa'nın arasında getirildiler.

Mustafa Kemal Paşa'nın bir yanında Fevzi, öteki yanında İsmet Paşa vardı. Üstlerindeki üniformalar son derece sade, manevra kıyafetiydi. Yüzleri sakin ve hareketsiz görünüyordu.

Hele Fevzi Paşa…

Sanki bir Buda heykeli gibi sakin duruyordu.

Trikopis ve yardımcısı ise sırmalı üniformalar arasındaydı. Yüzlerinden ve ellerinden son derece gergin oldukları anlaşılıyordu.

Halide Edip Hanım da bu sahnenin tanığıydı.

O, Fevzi Paşa'nın bu sakin görüntüsünü anlatırken, şunları düşünüyordu:

'Bu adamlar gerçek asker olamaz... Adeta dans eder gibi sıçrayıp selam veriyorlar...'

İsmet Paşa ise öfkeliydi.

Gözlerinden kızgınlığı belli olmasın diye yüzünü göstermemeye çalışıyordu. Halide Edip Hanım, İsmet Paşa'nın yüzündeki bu ifadeyi yakaladı ve not defterine şunu yazdı:

'O, askerden daha başka bir şeydir. O bölgede yerli halka yapılan zulme tahammül edemiyordu...'

Trikopis içeri girince, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa selamlamak amacıyla eğildiler; ancak ellerini uzatmadılar. Bu sahnenin en sağlam karakteri olarak Mustafa Kemal Paşa görünüyordu. O siyasi karşıtlarını hiçbir şey düşünmeden ezen bir asker, askerlik alanında bir büyük sanatkar ve oyunun kurallarına uyan bir sporcu gibiydi.

O Yunan generallerin kılıklarıyla ve kendi emrindekilerin yaptıkları kötülüklere hiç önem vermiyordu. Trikopis onun rakibiydi ve oynanan bir oyun varsa arada, bu oyunu Trikopis yitirmişti.

Bu oyunun galibi Mustafa Kemal Paşa'ydı. Rakibini almış yere vurmuştu; ama ona karşı en uygun harekette bulunmak için bütün titizliğini gösteriyordu...

Uzandı, Trikopis'in elini yakaladı ve normalden daha uzun süre elinde tuttu.

'Oturun general...' dedi, 'Yorulmuş olacaksınız...'

Bu sözün hemen ardından sigara tabakasını uzattı, ardından bir kahve söyledi.

General Diyenis'in de elini sıktı; ancak o anda bile Mustafa Kemal Paşa'nın gözleri Trikopis'in üzerindeydi.

Trikopis ise ona hayranlıkla bakıyordu.

Elli yaşlarında, gergin, hastalıklı bir görüntüsü vardı Trikopis'in.

Tiyatro sahnesine çıkan bir aktör gibi giyinmişti.

Mustafa Kemal'in sözlerine karşılık verdi:

'Ben sizin bu kadar genç olduğunuzu bilmiyordum general...'

Mustafa Kemal Paşa gülümsedi; yer gösterdi. Topluca bir masanın çevresine oturdular.

O anda Halide Edip Mustafa Kemal Paşa'nın askerlik alanında oynanan oyunu tartışmak için sabırsızlandığını fark etti. Paşa, Trikopis'e sanki halkın ıslık çaldığı bir piyesin yazarına bakar gibi bakıyordu...

Bir Rum çevirmen konuşulanları çevirmeye başladı.

Bu kişi, Yunan zulümlerini incelemek için kurulmuş olan bir kurul için, Yunanca gazeteleri de çeviren kişiydi.

Bir süre tercüman aracılığıyla çevirilerle süren görüşme, daha sonra Fransızca konuşma ile sürdü.

Trikopis öyle bir görüntü almıştı ki, sanki içindeki sıkıntılarını karşısında bu konuları iyi anlayan bir profesyonel kişiye anlatır gibi konuşuyordu.

Yunan ordusunun kötü durumunu, bunun baş sorumlusunun Hacıanesti'nin yanlışlarını, durumu anlamadan, yeterince incelemeden ordusuna emirler verdiğini söylüyordu.

Savaş anında haberleşme Türk süvariler tarafından kesildiği için, Yunan ordusunun değişik parçaları arasında iletişimin çöktüğünden dem vuruyordu.

Ordunun siyasi fikirler nedeniyle bölünmüşlüğünü dile getiriyordu.

Hatta Çobanlar bölgesinde bir karşı saldırı yapmayı düşündüğünü söyleyince; Mustafa Kemal Paşa sessizliğini bozarak, böyle bir taarruzla karşılaşmış olsalardı vereceği karşılığı anlattı.

Bir ara iki Yunanlı general Türk generaller karşısında kendi aralarında birbirlerini suçlayarak tartışmaya yeltendiler.

Trikopis, yardımcısı Diyenis'in kendi buyruklarına uymadığından söz ediyordu. Kuşkusuz bu görüntü, aynı taraftaki iki generalin askerlik mesleğiyle hiç de uyuşmuyordu.

Türk generallerinin yüzünde bu tartışmanın olumsuz ve şaşırtıcı etkileri hissediliyordu; ne olursa olsun, askerlik sanatının onuruna aykırı görüyorlardı bu görüntüleri.

Konuşma bitince; Mustafa Kemal Paşa ayağa kalktı.

Trikopis'e;

'Sizin için bir şey yapabilir miyim?', diye sordu.

Trikopis İstanbul'da karısının durumundan haberdar edilmesini istedi.

O zaman Mustafa Kemal Paşa Trikopis'in elini yine uzunca süre tutarak sıktı ve şunları söyledi:

'Harp bir talih oyunudur, general. Bazen, en mahiri de yenilir. Siz, vazifenizi yaptınız. Mesuliyet talihten geliyor. Müteessir olmayınız...'

O bunları söylediğinde Trikopis iki elini yanlara sallayarak:

'Ah, general! En son yapmam lazım gelen şeyi yapamadım...' dedi... Bu sözlerin 'intihar' demek olduğunu Mustafa Kemal Paşa derhal anladı.

Konuşma sona erince Yunan generaller kalktılar ve konuk olarak kalacakları daireye gitmek için ayrıldılar.

O anda Mustafa Kemal Paşa'nın üzerinde bir düş kırıklığı sezinleniyordu. Sanki uluslararası bir sahnede rakibiyle dövüşen ve şampiyonluğu kazanan kişi olarak o, rakibini kendisine layık görmüyor gibiydi...