İktisatçı, AB İklim Paktı Eski Elçisi Vatan Çağlar Babacan Muhabirimiz Diren Çelik’in sorularını yanıtladı.
Türkiye'de, her yıl ortalama 2 bin 216 adet orman yangını çıkıyor. Ancak son yıllarda hem çıkan orman yangını sayısında hem de yanan orman alanı miktarında artış yaşanıyor. İklim değişikliğinin orman yangınları açısından risk ve tehlike düzeyinin sürekli artacağı tahmin ediliyor.
Orman yangınlarının çıkmasında bir diğer faktör ise insan kaynaklı nedenler. Ormanlık alana bırakılan atıklar yangınlara neden olurken çevreye atılan bir plastik atık yıllarca doğada kalıp zarar veriyor.
İktisatçı ve AB İklim Paktı Eski Elçisi Vatan Çağlar Babacan ile yaptığımız röportajda Türkiye'nin iklim krizi ile mücadelede ekonomi politikalarını konuştuk. Babacanla görüşmemizin en çarpıcı başlığı ise önemli orman ürün gruplarında döviz cinsinden kilogram başına ihracat sınır fiyatı getirilmesi gerektiği oldu.
TEK SUÇLU İKLİM KRİZİ DEÐİL
-İklim değişikliği ile orman yangınları arasında bağ var mı?
İklim değişikliği küresel ölçekte sıcaklık artışına yol açıyor bu değişiklik elbette orman yangınlarının çıkma ihtimalini artırıyor ancak bu ufak sebebin ardına sığınarak yangınlardaki suçluyu ve tek sebebi 'iklim değişikliği' ilan etmenin de kolaycılık ve hedef şaşırtma olduğunu düşünüyorum. Sonuçta iklim değişikliğini hayatımızda hiç konuşmazken de ormanlarımız yanıyordu. Nasıl ki sular yükselmesine rağmen Hollanda sular altında kalmıyorsa, depremlerin şiddeti yüksek olmasına rağmen Japonya'da depremde can kaybı neredeyse yoksa bizde doğal nedenlerden çok doğrudan insan kaynaklı nedenleri konuşmanın daha faydalı olacağını düşünüyorum.
BİLİNÇSİZ İNSAN DOÐAYI GÜÇSÜZ KILAR
-Ormanların korunma noktasında ne tür önlemler alınabilir?
Ormanın işine karışmayarak… En çok tartıştığımız, her tartışmada da suçluyu kızılçam ağaçlarında bulduğumuz hatta bu soruya cevabı meşhur kızılcam cevabını vererek başlamaktan öte en güzel cevabın ve en güzel önlemin doğaya karışmamak olduğunu düşünüyorum. Doğayı, ormanları korumak adına yanan alanları greyderlerle kazıyıp, toprağı çıplak bırakıp ardından eşit mesafeli aralıklarla kızılçam dikmenin 'ne kadar faydalı?' olacağını düşünerek başlayabiliriz. Doğanın kendi dinamiğine saygı duymak yansa bile kendi döngüsünde, tekrar ayağa kalkışında onu kendi ekosistemiyle baş başa bırakmak gerektiğini düşünüyorum. Orman da bizler gibi evrimsel sürecin birer parçasıdır. Nasıl 20'lik dişlerimiz artık bizlerin hayatında yoksa nasıl kızılçam ağaçları yanan orman yangınları sonrasında kozalaklarının tamamını dökmeyip üstelik 80 derece sıcaklığı gördüğü zaman çimlenme, fide yeteneği büyük oranda artmışsa bu bir müdahalenin sonucu değil evrimsel sürecin bir parçasıdır. Doğa kendi krizlerine karşı kendi cevaplarını verecek kadar güçlüdür. Doğayı güçsüz kılan, bilinçsiz insan müdahalesidir.
CANLILARIN YAŞAM ALANINI YOK EDİYORUZ
-Bir Ekonomist olarak sizce ekonomi politikalarıyla da ormanları korumak mümkün müdür?
Türkiye'de ormancılık faaliyeti 3,5 milyar dolarlık ihracat hacmiyle en önemli ihracat kalemlerinden biridir, bu ihracat faaliyeti katma değerden yoksun alt ürün gruplarından oluşmaktadır. Bu durum Türkiye'nin bu sektördeki başarısını göstermemektedir; bu durumun oluşma nedeni ise bizim yeşili nerede görmek istediğimizi tercih etmemizden kaynaklanmaktadır.
Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri'nin ülkesel bazda ihracat verilerine baktığımızda da orman zengini ülkeleri de üst sıralarda görebiliyoruz. Katma değeri düşük bir ihracat kaleminde bunun nedeni açık ve nettir. Unutmamalıyız ki biz bu ürünleri ihraç ederken sadece bu ürünleri ihraç etmiyoruz. Biz kuşun, kaplumbağanın, sincabın yaşam alanlarını, kendi oksijenimizi, karbon yutaklarımızı yok ediyoruz. Bu ihraç kaleminin geliri tek, gideri çoktur.
İHRACAT SINIRI GETİRİLMELİ
Çözüm olarak; Ekolojik olarak önemli ürün gruplarında döviz cinsinden kilogram başına ihracat sınır fiyatı getirilmelidir. Bu sınırın altında kalan ürünlerin ihracatına izin verilmemeli, bu sınırın altında kalıp ihracatı engellenecek sektörlere de bu sınırı aşacak, katma değer yaratmasına fırsat verecek devlet teşvikleri verilmelidir.
Çözüm sadece dış ticarette değil, maliye politikasında da bu ürünlerin kullanımını azaltmaya yönelik önlemler alınmalıdır.
-Türkiye'ye çöp ithalatı yapıldığına dair iddialar var. İzmir ve Adana'da iki firma hakkında işlem de yapıldı. Bu iddialar doğru mu? Eğer doğru ise Türkiye nasıl bir risk altında?
Firmalar normal şartlar altında bu çöpleri ayrıştırmak ve imha etmek için alıyorlar. Bu atıkları imha etmek ve ayrıştırma maliyeti, toprağa atma maliyetinden daha fazla olduğu için bu firmalar bunu yapmak yerine bunu tercih ediyorlar.
Çöp ithal edip, katma değersiz orman ürünleri ihraç eden bir ülke nasıl bir risk altında olabilir okuyanlar düşünsün derim.
KARNE İÇİN GAZİEMİR'E BAKIN
-Tehlikeli atıkların ayrıştırılması noktasında Türkiye'nin karnesi nasıl?
Türkiye'nin karnesine bakmak istiyorsak çok uzağa gitmeden buradan Gaziemir'e yola çıkabiliriz. Gaziemir'de, kent merkezinde dahi nükleer atık tehlikesi sorunu yaşarken biz iki büyük nükleer santral kurmayı tekrar düşünmeliyiz.
DEPOZİTO SİSTEMİNE GEÇİŞ ERTELENDİ
-Atıklar konusunda neler yapılmalı?
Genelde bilinçlendirme çalışmaları yapılsa da bu bir sonuç vermiyor. Sorunun nedenini çözmek için depozito yöntemine ve kaynağında ayrıştırmaya geçilmeli. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, sıfır atık politikasını açıklamıştı. 1 Ocak'ta depozito sistemine geçecektik maalesef ertelendi. Türkiye depozito sistemine geçemedi. Belediyeler de atık yönetimini kaynağında ayrıştırmaya odaklanarak yapması gerekiyor. Mümkün olan tüm ürünlerde depozito, tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması, kaynağında ayrıştırmaya odaklanan atık yönetimi sorunu büyük ölçüde çözecektir.