Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Deniz Çelik, partisinin yerel seçimdeki hedefleri ile ilgili açıklamalarda bulundu.

Yerel seçimlere 1 aydan az bir süre kala siyasi partiler vatandaşlardan oy istemek ve vaatlerini anlatmak için çalışmalarını sürdürüyor.

Oy pusulasında yer alan partilerden bir tanesi de Türkiye Komünist Hareketi…

2015 yılında kurulan Türkiye Komünist Hareketi (TKH), 104 yıl önce kurulan Türkiye Komünist Partisi'nin mirasını sahiplenen bir siyasi parti.

TKH'nin İzmir adayı ise Deniz Çelik…

Genç yaşta Türkiye Komünist Partisi'ne katılan Çelik, Türkiye Komünist Hareketi'nin kurulmasıyla birlikte partideki yerini aldı. 2 yıldır İlerici Kadınlar Derneği'nin İzmir İl Temsilciliği yapan 29 yaşındaki Deniz Çelik, Dokuz Eylül Üniversitesi Amerikan Kültür ve Edebiyatı bölümü mezunu ve özel bir eğitim kurumunda İngilizce öğretmenliği yapıyor.

Muhabirimiz Büşra Çetinkaya'nın sorularını yanıtlayan Deniz Çelik'e sözü bırakalım.

TÜRKİYE KOMÜNİST HAREKETİ'NİN ÜÇ SAC AYAÐI VAR

Türkiye Komünist Hareketi 2015 yılında kuruluşunu tamamladı daha öncesinde 104 yılı arkasına alan Türkiye Komünist Partisi mirasını sahiplenen bir siyasi parti. 2015'ten beri kısa bir tarihimiz var. Türkiye Devrimci Sosyalist tarihi düşünüldüğünde kısa bir tarih olabilir. Siyasi olarak 3 temel sac ayağı var. En önemlisi 1952 yılında Türkiye'nin NATO'ya üyeliği ile başlayan emperyalizm dalgası. Amerikancı dalganın Türkiye halklarına bir zulme çevirmesi, Büyük Ortadoğu projesi ile birlikte halka bir zulüm haline gelen emperyalizm dalgasına karşı en büyük mücadelenin dalgasını örgütlemek. Birinci sac ayağımız bu. Anti emperyalist, Amerikan, NATO karşıtlığını tekrardan örgütlemek.

İkinci sac ayağı ise bugün özellikle AKP hükümeti ile birlikte, laiklik darbesi ile birlikte bir gericilik dalgasının bütün toplumsal yaşamda, eğitimde, kadınların hayatını cendereye çevirmesi bizim için laikliği savunma hattının ikinci nokta olarak getiriyor.

Üçüncü sac ayağı ise piyasacılığa karşılık. Yani patronlara karşı. Sermaye sınıfı kapitalizmle birlikte örgütlü. Bugün buna karşı bir mücadele hattının örgütsüz olduğunu düşünüyoruz. Buna karşı mücadele hattı işçi sınıfı hattı. Dolayısıyla TKH patronlara, sermaye sınıfına karşı mücadele eder. Sermaye sınıfının AKP ile düzen partileri ile birlikteliğine karşı mücadele eder. En temelde TKH'yi siyasi olarak üç temelde özetleyebiliriz: Anti emperyalizm, sermaye karşıtlığı ve gericilik karşıtlığı.

DİÐER PARTİLERDEN EN BÜYÜK FARKIMIZ: BİZ SOSYALİSTİZ

Diğer partiler, düzen partileri. Biz düzen partilerini yalnızca mecliste temsil edilen partiler olarak kodlamıyoruz elbette bir ayağı bu. Bizim için düzene enjekte olmak, düzenin içerisinde yer almak şu anlamı ifade ediyor: Eğer bir piyasa ekonomisi kapitalizm şartları içinde bir sermaye grubuna arkasını yaslayıp her anlamda faydalanan ve buradan bir siyaset üreten her siyasi partinin kendisi bir muhalefet bile olsa düzen için bir partiyi temsil ediyor. Dolayısıyla AKP'nin, CHP'nin, MHP'nin her anlamıyla sermaye sınıflarıyla olan ilişkileri var. Mesela HDP TÜSİAD'ı ziyaret ediyor. TÜSİAD'ın neyi temsil ettiği belli, patronları temsil eder. TÜSİAD'ın tam karşısında işçi sınıfı yer alır. Biz komünist partiyiz diyoruz. Biz işçi sınıfının temsiliyetini üstlendiğimizi düşünüyoruz.Biz TÜSİAD'la görüşebilir miyiz? Patron sınıfıyla görüşebileceğimiz bir şey olabilir mi? Biz TÜSİAD'a ziyarete gitmeyiz, TÜSİAD da bize ziyarete gelemez, gelmez zaten. Ortak konuşacağımız şeylerin olması gerekir. Düzenin temsilcileriyle konuşacak hiçbir şeyimiz yok. Meclistekileri partileri bir yana koyarsak her biri düzen partisi. Düzen partileri ile en büyük farkımız TKH, emekçi halkı örgütlemek ister. Örgütlü mücadelenin kendisini yaratmak ister. TKH'nin milletvekili pazarlıkları yoktur o yüzden. Belediye seçimlerinde 'belediyeyi alacağız' diye sloganları yoktur. İzmir'i şu mega projelerle güzelleştireceğiz, İzmir'i alacağız şuraya koyacağız gibi çok büyük lafları görmezsiniz. Biz çünkü İzmirli emekçileri sosyalist mücadeleyle örgütlemek istiyoruz. Biz sosyalistiz en büyük farkımız bu.

MOTİVASYONUMUZ İLKELİ OLMAK

Motivasyonumuzun kaynağı çok ilkeli olmaktan geliyor. Komünistler ilkelidir. Yalnızca TKH için söylemiyorum. Türkiye'de sol damar güçlü. Sadece bizim temsil etmediğimiz hatta sadece TKH geleneği hattının temsil etmediği birçok sol öznenin kendisi var. Komünistlerin ilkeli siyaseti sosyalizm programından gelir. Biz bir programa inanıyoruz. Bu programda eşitlik, laiklik, özgürlük, kamuculuk, halkın birlikte kardeşçe eşit bir şekilde yaşaması var. Hem ekonomik hem de toplumsal bir statüden bahsediyorum. Sınıfsal çelişkinin yok edildiği, ekonomik eşitlik temelinde bir özgürlüğün sağlanması anlamında konuşuyorum. Bu kısıtlı imkanlarla, hazineden yardım alan bir siyasi parti değiliz, sermaye grubuyla anlaşmamız yok fonlanmıyoruz. En çok dönüp baktığımızda 2013-2014'te milyonlarca insanın sokağa çıkmasından alıyoruz. Milyonlarca insanın AKP'ye karşı direnmesinden alıyoruz. Bugün en çok sağcılık örgütlüymüş gibi davranılıyor. Sanki herkes AKP düzenine sahip çıkıyormuş gibi gözüküyor. Ne emekçi halk ne kentlerde yaşayan insanlar açısından… Türkiye'de AKP'ye karşı çok ciddi bir muhalefet var sadece bu muhalefetin ete kemiğe bürünemeyip örgütlenememesi sorunu var. Bu muhalefeti kim örgütlüyor? Bugün CHP'de olmadığını görüyoruz. İlkesel siyaseti terk etmeleriyle, düzen siyasetine teşne olmalarıyla görüyoruz. Bizim gücümüz de buradan geliyor. Eğer bu milyonlarca insan buhar olup uçmadıysa.

ALAN ÇALIŞMALARINDA ZORLANMIYORUZ, YUHALANMIYORUZ, TEPKİ ALMIYORUZ

2015'ten önce de adımızda komünist vardı. Hiçbir zaman komünist kelimesinden vazgeçmedik.Biz Türkiye'de geleneksel Marksist hattı tutuyoruz. Burada memleketimizin ismi çok önemli. Memleketimizi seviyoruz, burada yaşıyoruz. Ülkemizin isminin siyasi partimizde olması çok önemli. Komünist isminin nasıl negatif bir etki yarattığı ya da nötr, tepkisiz davranılan bir kavram haline geldiğinin altını biraz kazırsak altından Fethullah Gülen çıkar. Komünizmle Mücadele Derneği'nin kurucularından Erzurum'da şubesinin açılışını yapan Gülen'dir. Bu ülkede bir ideolojiye karşı mücadele derneği açıldı. Biz komünistiz. Bunu söylüyoruz, bunun karşısında yer alabilmek için bununla mücadele derneği kuruyorsunuz. Örgütlendiği yerler gericiler, cemaatler, faşistler tarafından kullanılmıştır. Biz tam tersine bu ismi özel olarak kullanıyoruz, hiç çekinmiyoruz.

Alan çalışmalarında zorlanmıyoruz, yuhalanmıyoruz, tepki almıyoruz. Elbette negatif tepkilerle karşılaşıyoruz. Bunları faşistler, AKP'liler yapıyordur. Komünist olmanın, genç bir parti olmanın, parti kadrolarını gençleştiren bir parti olması daha çok sokak çalışması yapmamıza sebep oluyor. Gördüğümüz tepkiler negatif tepkiler değil.

MEGA PROJELERDEN ÖNCE EŞİTSİZLİKLERİ KONUŞMAMIZ LAZIM

TKH'nin mega projeleri yok. İzmir'e şu park sorununu çözeceğiz, parklar yapacağız gibi dertlerimiz elbette var. Bu kentin yeterince yeşil alanı yok. Bu kentin çok da avantajlı olmayan mahalleleri var. Bu mahalleler yoksullardan oluşuyor. İzmir'in güzelliklerini kentin içinde yaşayanlar görüyor ama yoksul mahallelerde bunlar görülmüyor. Günde 12 saat çalışan bir emekçiyi, Güzeltepe'de yaşayan bir emekçiyi düşünün. Onun için hayat çok da Konak'ın güzel sahilinden Güzelbahçe'den oluşmuyor. Kendi yaşam koşulları var. Dışına çıkamıyorlar. Ulaşım ağını, sürekli aksayan İZBAN'ı, yetersiz vapur saatlerini, niteliksiz ve çok pahalı olan ulaşımı konuşacaksak… Türkiye'de en pahalı ulaşım sanırım İzmir'de. Bugün mega projelerden önce kadınların yaşam ve çalışma koşullarında bir türlü güvenceli çalışmanın sağlanamamasını, önce eşitsizlikleri konuşmamız lazım. Bu kentin buna ihtiyacı var. Bizim sosyalizm programı çerçevesinde kente bakışımız var.

SOSYALİZMİ ÖRGÜTLEMEK İÇİN BİR FIRSAT

Seçilemeyeceğimizi kabul ediyoruz. Komünistler belediye almak niyetiyle de seçimlere girmiyorlar. Bizim niyetimiz de İzmir Büyükşehir Belediyesi'ni alalım değil. Neden giriyoruz? Temelde iki sebebi olabilir. En büyük sebebi düzenin partileri, mega projelerle anlatmak istedikleri şeyler var. Mesela Tunç Soyer'in seçim propagandalarından birini hiç unutamıyorum. Diyordu ki: Koç Holding'in sevgili çocukları neden hep İstanbul'dalar, hep Antalya'dalar. Neden İzmir'e gelmiyorsunuz? Bakın, İzmir'i tırnak içinde öyle bir pazarladı ki. Anlatıyor, 'bakın Alsancak'tan arabayla basıyorsun 40 dakikada Çeşme'desin, daha en istiyorsun, rezidanslarımız var, Bodrum da çok yakın' diyor. Seçim propagandalarından bir tanesi holding çocuklarının neden İzmir'de yaşamadığını bir sorun olarak kabul etmesi çok büyük bir felaket. İzmir'de milyonlarca emekçinin nasıl Bodrum'a gidip de tatil yapabileceğini düşünüyor? İzmir'in böyle bir sorunu olabilir mi? Benim bir emekçi olarak böyle bir derdim olabilir mi? Benim uykularım kaçıyor acaba öğrencilerim bu gece ne yiyor diye. Acaba ödevlerini yapabilecek imkanları var mı diye. Bizim dertlerimiz bunlar. Kadınların iş hayatına katılımı çok az. Ücretsiz kreşleri konuşalım mı yoksa Koç Holding'in çocuklarını mı konuşalım? Kazanamayacağımız halde seçimlerde Tunç Soyer'in seçileceğini de biliyorduk. Çalışmaları da vardır mutlaka sermaye sınıflarıyla. Biz talanın, sermaye ile ilişkisine oy veremeyiz. Biz solcuyuz ve işçi sınıfını örgütleme derdinde olan bu iddiada olan siyasi partinin üyeleri, birlikte mücadele ettiğimiz insanlar bu adaya düzene oy veremez. Buradan çıkış yok çünkü. En azından buradan bir çıkış olunmadığının bilinmesi bile, diğerinin yüzde 1'in altında kalan oy oranlarında oy vermesi bile gece yattığında pişman olmayacağını biliyoruz. Bize verilen oy 'elim kırılsa da vermeseydim' denilecek bir oy değil, bunu biliyoruz. 2015'ten beri düzene oy vermedik. Düzenin hiçbir temsilcisine oy vermedik.

İkinci mesele seçimleri halkın politikleştirdiğini düşünüyoruz. Halka siyaset konuştuğunu düşünüyoruz. Aslında objektif bir durum. 15 yaşında çocuklar bile 'CHP'li belediyeler de çalışmıyor' diyor. Bu politikleşmede komünistler neden geride kalsın? Kısıtlı imkanlarla, halkın kendisinden gelen örgütlülük, yoksulluk bize daha çok çalışmamız gerektiğini gösteriyor. Seçim dönemleri insanların siyaset dinlediği bir dönem. Siz de mi belediye seçimlerine giriyorsunuz, siz ne diyorsunuz diye sorduğu, kendimizi daha iyi anlatma imkanı bulduğumuz bir süreç. Sosyalizmi örgütlemek için bir fırsat olduğunu düşünüyoruz.

EMEKÇİ HALK İLE SERMAYE SINIFI ARASINDAKİ UÇURUM GİDEREK ARTACAK

İzmir göç alan bir kent. İzmir'in hem demografik hem ekonomik yapısında büyük bir farkın gözleneceğini düşünüyorum gelecekte. Emekçi halk ile sermaye sınıfı arasında çok büyük bir fark var. Bu uçurum giderek artacak. Dolar kuru gittikçe yükseliyor. Yoksul mahalleler daha da yoksullaşacak, kent zenginleri daha da zenginleşecektir. Bunlara daha çok proje gelecek, taşeron şirket bağlanacaktır. İmar izinleri vardır. İzmir'de yoksul mahalle ile İzmir'in nispeten daha iyi yaşayan mahalleleri arasındaki uçurum açılacak ama konumlanış değişmeyecektir. Büyük bir yoksulluk dalgası bekliyor bizi. Ekonomik kriz uzun zamandır emekçi halkı vuruyor pandemide çok derinleşti özellikle kadınların istihdamı azaldı. Çalışma koşulları daha kötüye gitti. Bununla birlikte pandemide tencere kaynayamaz duruma geldi. En temel ihtiyaçlarımızı gideremediğimiz bir tabloyla karşılaştık. Önümüzdeki dönem daha da derinleşecek. Emekçi halk daha da yoksullaşacak. Memleketimizdeki bütün kentler için geçerli bu.

DÜZEN PARTİLERİ SOL GÖSTERİP SAÐ VURUYOR

Bu sorunlara karşı çözümümüz: Teşhir etmek. Dertlerimizi, düzeni teşhir etmek. Bizim seçim sloganımız 'sağcılığa, rantçılığa, talana mahkum değiliz'. Biz insanlara sol gösterip sağ vurmanın kendisini teşhir etmek istiyoruz. Sağcılar sağcı siyaset yapamıyor, sol argümanları kullanıyorlar özellikle seçim dönemlerinde. Jargonları neredeyse komünistlere benziyor. Madem böyle düşünüyordunuz da seçimlerden sonra taşeronlarla anlaşmalar, büyük sermaye şirketleriyle anlaşmalarınız geliyor bilmiyoruz. Yoksulluktan bahsederler seçim döneminde. Komünistlerin parti programında ve seçim döneminde ilkeli bir duruşu vardır. Sağcılık ne kadar komünist jargonlara bürünse de seçimden sonra kendisini hissettirdiğini biliyoruz. Sağ, ilerlemenin önünde bir barikat oluşturur. Düzenin devamından yanadır, ilerlemeden gelişmeden yana değil. Akıldan yana bilimden yana değil. Sağın temsil ettiği değerler her zaman geriyi ifade eder. AKP sağcıdır, düzen partileri sağcıdır. Her alanda sağın kendisini görüyoruz sadece sol gösteriyorlar. Zorundalar.

İzmir halkı İstanbul'u takip ediyor. Ekrem İmamoğlu'nu, Murat Kurum'u takip ediyorlar. Sen bir İzmir'de bak bakalım. Öyle politik bir ortam ki bütün Türkiye'de seçimler takip ediliyor ve hepsi de soldan vuruyorlar. TKH'nin seçimlere girmesinde en önemli meselesi, düzenin kendisini teşhir etmek ve sol damarın kendisini örgütlemektir.

BELEDİYELER RANT KAPISIDIR

AKP'nin seçim vaatleri ortada. CHP'de projelerin açıkladı. Biz, düzen partilerinin vaatlerinin ne olduğundan çok ne olmadığıyla ilgileniyoruz. Bakıyoruz, kamuculuk var mı? Halkın doğrudan yerel yönetimlere katılacak mı, denetleyecek mi? Belediyeler aslında bir rant kapısıdır kapitalizm düzeninde. Genel seçimlerden farkı budur.Genel seçimler bizim açımızdan da böyledir, sözümüzü daha iyi söyleriz. Yerel seçimler daha çok çöpü kimin toplayacağı ile ilgili olan bir tartışmanın ürünüdür. Diğer yanıyla da rant kapısıdır. Hangi inşaat patronuyla müteahhit ile anlaşacağın gibi bir tartışmadır.

Bizim de bir yerel yönetim programımız var. Toplumcu yerel yönetimler. Kamusal alanların özelleştirilmesine karşı en büyük mücadeleyi vermek. Bunu yalnızca belediyeler, temsilciler aracılığıyla yapmayız. Halkı örgütlemek bu cepheyi oluşturmak istiyoruz. Kamu arazilerini, özellikle İzmir'deki sahil şeridinin kamuya ait olan ve inşaat şirketlerine peşkeş çekilmesine karşı bir mücadelenin kendisi. Bu program yazıyor mu diye bakarız. AKP ve CHP'nin vaatlerine bakarken ne olmadığını daha çok düşünürüz.