Türkiye Komünist Partisi İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Savaş Sarı, yerel seçim gündemi ile ilgili açıklamalarda bulundu.

Yerel seçimlere 1 aydan az bir süre kala siyasi partiler vatandaşlardan oy istemek ve vaatlerini anlatmak için çalışmalarını sürdürüyor.

Türkiye Komünist Partisi de İzmir'de yerel seçimler konusunda yoğun bir çalışma halinde…

İzmir Büyükşehir Belediyesi ve 30 ilçede pusulada yer alacak olan partinin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı ise makine mühendisi Savaş Sarı…

Savaş Sarı, editörümüz Metehan Ud'un sorularını yanıtladı. Sarı, TKP'nin belediyecilik anlayışını, seçimler konusunda partisinin tutumunu tüm detaylarıyla anlattı.

- TKP'nin ana seçim sloganı 'Zübüklerden Kurtuluyoruz'. İzmir'in 'Zübükleri' kimler? İzmir kimlerden kurtulmalı?

Maalesef bu bizim siyaset hayatımıza yerleşmiş bir tarz. İzmir'de de bunun birkaç örneğinden söz edebiliriz. Birincisi, 'Ben geleceğim ve çözeceğim' diyen bir tarz var. Somut bir siyasi konumlanış veya savunusu olmayan bu tarza sahip herkes biraz Zübük tanımına giriyor. İkinci türe dair ise şu söylenebilir. Yerel seçimlerde bu kadar çok aday adayının ve bu kadar çok adaylığa hevesli insanın olduğu bir seçim ben çok hatırlamıyorum. Şimdi, bunun bir nedeni aslında yerel yönetimleri bir fırsat kapısı olarak gören yaklaşım. Burada sadece maddi fırsatlardan da söz etmiyorum. Yerel yönetimlerin sağladığı mevki, itibar, bilinirlik, popülerlik ve daha neler neler var. Buna özenen, buna heveslenen, bunun üzerinden kendi siyasi varlığını tarif eden kişiler de aslında, o 'Zübük' tanımının içerisine büyük oranda giriyor. Türkiye'nin, İzmir'in bu 'Zübük'lerden kurtulması gerekiyor.

İSTANBUL'DAKİ KARANLIK TABLO ADIM ADIM İZMİR'E YERLEŞİYOR

- Bir tarafta yaşanan yoğun göç, bir yandan da rant politikaları ve çarpık kentleşme… Büyükşehir adayı olarak İzmir'in geleceğini nasıl öngörüyorsunuz?

2014 yerel seçimleri ve sonrası süreci hatırlarsanız, İzmir'de CHP'nin de, AKP'nin de kullandığı bir slogan vardı: 'Yaşanabilir Kent İzmir'... İzmir'in billboardlarında, afişlerde bu slogan kullanılıyordu. Bunun öncesinde AKP ısrarla İzmir'in köhne kalmışlığından, aslında İzmir'in modernleşmesi gerektiğinden, İzmir'deki CHP zihniyetinin İzmir'i modernleştiremediğinden dem vuruyor, İzmir politikasını bu eleştiri üzerine kuruyordu. O dönem bir tarafta Binali Yıldırım, diğer tarafta Aziz Kocaoğlu aslında aynı yönde belli adımlar atmayabaşladılar: İzmir'in kalkınması, modernleşmesi, İzmir'deki yaşamın güzelleşmesi adına İzmir'e sermayeyi getirmenin, İzmir'in o anlamda parasal kimi kaynaklara ulaşmasının gerektiğini ve bunun üzerine İzmir'in geleceğini kurmanın esas olduğunu vurgulayan bir çalışmayı hayata geçirmeye çalıştılar. Şimdi aradan 10 sene geçti. İzmir 10 sene önceye göre çok daha az yaşanabilir bir kent. İstanbul'da gördüğümüz o korkutangörüntü, gökdelenlerden, beton yapılaşmadan, trafikten oluşan o ürküten tablo adım adım İzmir'e de yerleşmeye başladı. İzmir'e para geldi mi? Gelmiştir herhalde ama bu daha çok İzmir'e para kazanmak isteyenlerin sermayelerini getirmeleri ve İzmir üzerinden daha da zenginleşmeleri şeklinde oldu. İzmir'in sırtından bayağı bayağı para kazandılar. İzmir'in hazine arazilerini, belediye arazilerini bir şekilde elde etmiş oldular. İzmir'de büyük inşaat firmaları, müteahhitler ciddi gelirler, kaynaklar elde ettiler. Adına İzmir'inManhattan'ı dedikleri Bayraklı bölgesinin gökdelenlerle işgali diyeceğimiz bir yapılaşma yaşandı.. Şimdi de Konak'ta benzer ve korkutucu bir yapılaşma yürüyor. Gökdelenlerle kuşatılan bir İzmir fotoğrafıyla karşı karşıya kaldık.



'YA SERMAYENİN YA DA HALKIN İHTİYAÇLARI'

-Peki İzmir nasıl yaşanabilir bir hale gelir?

Sanırım temel soru şu olmalı: İzmir holdingleri mutlu ederek mi kurtulacak, yoksa gerçekten de halkın ihtiyaçlarına göre bir yerel yönetimi hayata geçirerek mi kurtulacak? Buna karar vermek gerekiyor. Maalesef düzen partileri sermayeye olanaklar sunarak, holdinglerin daha çok karlar elde etmesini gözeten politikalarlaİzmir'in ileriye gideceğini propaganda ettiler ve hep buna uygun hareket ettiler. Bizim iddiamız şu: Bu politika İzmirlilerin İzmir'de yaşayamaz hale gelmesine yol açıyor ve önümüzdeki süreçte eğer bunun karşısında komünist belediyecilik İzmir'de yerel yönetimde hakim olamazsa bu durum daha da ağır boyutlar kazanacak. Türkiye Komünist Partisi yerel yönetimin bütün olanaklarının, kentin kaynaklarının doğrudan halkın temel ihtiyaçlarının karşılanmasına dönük olarak kullanılmasını esas alıyoruz. Bu korkutucu tablodan çıkışın tek yolunun da bu olduğunu savunuyoruz.

MEVCUT KENT POLİTİKASI İZMİR İÇİN KARABASAN

- Sizi pusuladaki diğer partilerden ayıran nedir? İzmirliler sandığa giderken diğer partilere değil de neden TKP'ye oy vermeli?

İzmir'de bir dizi tartışma yürüyor. İzmir'de kadim denen sorunlar ve o sorunlara dair çözüm önerileri var. Bu sadece AKP ile de alakalı değil. Örneğin, iç körfezin bitimine bir tüp geçit yapılma projesi var. İşin komik yanı,AKP'nin Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ bunu ısrarla kendi projesi olarak dillendiriyor ama aslında bu proje 2015'lerde Binali Yıldırım tarafından gündeme getirilmiş bir proje. Bu projenin kendisi İzmir'de kısmen trafik sorununun yükünü hafifletebilir mi? Hafifletebilir. İzmir'in belli bölgelerinde arazilerindeğerlenmesine yol açabilir mi? Olabilir ama sorun şu, bu proje ne bilim, ne İzmir'in doğal dokusu, ne kentin yapısı, ne de halkın ihtiyaçları dikkate alınarak gündeme getirilmiyor. İzmir'in holdingler ve sermaye açısından daha cazip ve karlı bir yatırım alanı haline nasıl getirileceği üzerinden bu ve benzer projeler gündeme getiriliyor. İzmir'de özellikle emeği ile geçinen yurttaşların ulaşım sorununun çözümü basit ve sade: Topluulaşım, özellikle de raylı ulaşımın geliştirilmesi. İzmir'in kaynaklarını toplu ulaşımın iyi hale getirilmesine, daha da geliştirilmesine dönük kullanmak ilk öncelik olmalı. İzmir'de kent hızla ve çarpık bir büyüme yaşıyor. Bu çarpıklığın arkasında da aslında benzer bir yaklaşım var. İzmir'in tüm kaynaklarının ve İzmirlilerin emeğinin kente daha çok sermayedarın, holdingin yatırım yapmasını sağlayacak bir yönde kentin büyütülmesi, gelişmesi. Bir de üstüne kent, yine aynı sermayedarlar ve onların inşaat firmaları tarafından yatırım ve kazanç kapısı haline getirilerek büyüyor. Bu, Türkiye'de holdinglerin tercihi olabilir ama İzmir halkı açısından gerçekten de bu büyümenin sonucu adlı adınca bir karabasan. İzmirli emekçiler İzmir'de yaşayamaz hale geliyor. İzmir yaşanabilir bir kent olmaktan çıkıyor.

TKP'NİN ÖNCELİÐİ TEMEL HAKLAR OLACAK

Bunun karşısında İzmirli yurttaşların temel haklarını savunmakla işe başlamak gerekiyor. Sağlıklı ve güvenli bir kentte yaşama hakkının sağlanmasını talep etmek, bunun için mücadele etmek, yerel seçimlerde bu seçeneğe güç vermek, oy vermek şart. Bakın bir örnek; insanların yaşadıkları yer ile çalıştıkları yerler, çocukların, gençlerin okudukları okullar ile ailelerinin yaşadıkları yerler arasındaki mesafeleri kısaltacak, kendi içerisinde temel sosyal ihtiyaçların karşılanabileceği kentler, semtler, mahalleler yaratabilecek bir planlamayı belediyeler yapabilir. Aslında bu yerel yönetimlerin zaten yapmakla sorumlu olduğu bir görev. Yurttaşların barınma, sağlık, eğitim, temel beslenme, ulaşım ihtiyaçlarının karşılanması da yerel yönetimlerin karşılaması gereken bir sorumluluk. Evet merkezi hükümetin de sorumluluğu ama yerel yönetimlerin de tanım ve sorumlulukları arasında bu var. Belediyeler her şeyden önce bunları yapmalı. Türkiye Komünist Partisi olarak bunun yerel yönetimlerin öncelikli ve asli görevi olduğunu düşünüyoruz. Biz İzmir'de yurttaşlardan Türkiye Komünist Partisi'ne bu amaçla oy vermelerini, oy vermenin de ötesinde bu haklarına sahip çıkmalarını ve bu haklarının savunucusu olmalarını istiyoruz. Türkiye Komünist Partisi büyükşehirde de ilçe belediyelerinde de belediye meclislerinde de emeği ile geçinen yurttaşların temel haklarının güvence altına alınması için adaylar gösteriyor ve oy istiyor.



'SEÇİM DÖNEMİNİN ÖNEMİ VE ANLAMI VAR'

- Kısıtlı imkanlarınıza rağmen sizi sokakta seçim çalışmasına iten gücü nereden buluyorsunuz?

Seçimlerden bağımsız olarak zaten Türkiye Komünist Partisi biraz önce bahsettiğim bu doğrultuda ve doğrular etrafında süreklileşmiş bir siyasi çalışma yürütüyor. Mahallelerde, işçi havzalarında, iş yerlerinde, okullarda insanların bir araya gelmesi, hakları ve ortak talepleri etrafında birlikte hareket etmeleri, insanca yaşayabilecekleri bir düzen için mücadelenin büyütülmesi için çalışıyoruz. Şimdi yerel seçimler özelinde de biz aslında bunu yerel seçimlerle de bağlantılandırarak yapmaya çalışıyoruz. Kapı kapı insanlara ulaşıyoruz. Evetbu seçimin bizim için, hem kazanmak hem iyi oy almak gibi bir anlamı ve değeri var ama aynı zamanda da bu seçim sürecinin emekçilerin örgütlülüğün artırılması, yaygınlaştırılması ve İzmir'de daha fazla kendi haklarının bilincinde olan ve örgütlü hareket edebilme kabiliyetini kazanmış insanların yaratılması gibi bir önemi ve anlamı da var. Bunun için de seçimlere giriyoruz.

TKP OY VE ÖRGÜTLÜLÜK ANLAMINDA SIÇRAMA YAŞAYACAK!

-Saha çalışmanız nasıl gidiyor, ne tür geri dönüşler alıyorsunuz? Komünist Partisi ismine olumsuz tepkiler geliyor mu?

Türkiye Komünist Partisi isminden rahatsız olan belli kesimlerin olması çok doğal.Ama halkımız açısından komünist kelimesinin ağırlıklı olarak olumsuz bir anlam taşıdığı doğru değil. Aksine komünistlerin dürüst, çalıp çırpmayan, özü sözü bir insanlar olduğuna dair bir algı da güçlü.Bu seçim sürecinde şunu gözlemliyoruz: Halkın siyasete ve siyasetçilere dönük ciddi tepkisi var. Bu tepkinin değerli bir yanı da var; seçim sloganımızda da değindiğimiz, siyaset alanındaki Zübüklük haline halk çoktepkili. Türkiye Komünist Partisi olarak tam da ismimizle ve komünist belediyecilik adına şu ana kadar Türkiye'de yaratmış olduğumuz algıyla olumlu bir etkiye sahip olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü o Zübüklükhalinin içerisinde bizi görmüyorlar. Bu seçimlerde komünistlere dönük bu pozitif algının bizim en büyük kuvvetimiz olduğunu düşünüyorum. O yüzden TKP siyaset alanında ilkeli ve tutarlı bir tarzda ısrar ediyor, insanlarla bu tutarlılığı ve temizliği koruyarak ilişki kurmaya çalışıyoruz. Bu, seçimde ne kadar oya yansır, ayrı bir konu ama biz bu anlamda iddialıyız. Türkiye Komünist Partisi olarak bu seçimlerde hem oy anlamında hem örgütlülüğümüzün artırılması, Türkiye Komünist Partisi'nin bilinirliğinin ve sevilirliğinin artırılması açısından ciddi bir sıçrama yaşayacağımızı düşünüyoruz.Biraz önce bahsettiğim, halkın siyasete ve siyasetçilere yönelik tepkisinde tehlikeli bir yan da var. Ona da değinmek istiyorum. Siyaset alanında halkın sözünü söylemesi, halkın kendi ağırlığını hissettirmesi gerekirken tam da bugün halkın siyaset alanından kendisini geri çekmesi gibi bir durum söz konusu olan tehlike. Türkiye Komünist Partisi halkı yerel seçimlerde de söz sahibi kılmak, zübüklerin kirlettiği siyaset tablosu karşısında seçeneksiz bırakmamak için de seçimlere adayları ile katılıyor.



MAHALLE MECLİSLERİNDEN KENT MECLİSLERİNE

- TKP'nin nasıl bir yerel yönetim modeli var? Seçilirseniz İzmir'i nasıl yöneteceksiniz?


Sosyalizm programı diye adlandırdığımız bir parti programımız ve toplumcu anayasa diye bir metnimiz var. İkisinde de yönetimlerin, en küçük toplumsal birimlerden başlayarak nasıl olması gerektiğine dair bazı tariflerimiz var. Bizim yerel yönetim anlayışımızda bir kere olmazsa olmazımız halkın örgütlülüğüdür. Bu ne demek? Mahallelerden başlayarak genç, kadın, erkek ayırmaksızın bütün yurttaşların katılımını sağlayacak mahalle meclislerinin oluşturulmasının olmazsa olmaz bir kural olduğunu düşünüyoruz. Mahalle meclislerindenilçe meclislerine, ilçe meclislerinden il ve büyükşehir meclislerine kadar, yurttaşların kendi iradesini, görüşlerini, kararlarını taşıyabileceği mekanizmaların yaratılması gerektiğini düşünüyoruz. Şimdi burada tabii ki yasalar, yönetmelikler buna ne kadar el verir, tüm bunlar tartışılabilir elbette. Ama orada atlanmaması gereken şey şu, siz mahalleler düzeyinde İzmirlileri bir araya getirip o yurttaşların sadece kendi mahallelerine dair de değil, kentin bütününe dair de çıkarlarının, ihtiyaçlarının, taleplerinin ne olduğunu tartıştırır ve orada bir örgütlü iradeyi ortaya çıkarabilirseniz, o irade açıkçası o yasaları değiştirme kuvvetini de kendinde bulur. Dolayısıyla da, biz yerel yönetimlerde mahallelerden başlayarak halkın bir araya geldiği, tartıştığı, kararlar aldığı, örgütlü hareketi ettiği, temel haklarını savunduğu bir iradenin örülmesi gerektiği anlayışındayız. Yerel yönetim anlayışımız yurttaşların insanca yaşayabileceği koşulların yaratılmasıdır. Örneğin, yerel yönetimlerimizde hiçbir genci tarikat yurtlarına mecbur bırakmayacağız. Dolayısıyla, belediyelerin önceliği İzmir'de okuyan bütün üniversite öğrencilerinin barınabilecekleri yurt olanaklarının yaratılması olacak. Bunun kaynağı nasıl yaratılacak derseniz, öyle kalemlere harcanan öyle paralar var ki, o kalemleri ortadan kaldırdığınızda çok rahat bir şekilde bu gençlerin barınabileceği yurtlar için kaynakları yaratabilirsiniz.

İKTİDAR İZMİR'DEKİ LAİKLİÐİN ALTINI OYMAYA ÇALIŞIYOR

Şimdi İzmir'de yerel seçime gidiyoruz ve tuhaf bir tartışma yürüyor. İşte İzmir Müslüman mı, gavur mu? Belediye başkanı sekülerlere mi yakın muhafazakarlara mı? Böyle devam ediyor. Kimin, hangi inanca sahip olduğunu sorgulamak ya da tartışmak kimsenin haddi değil. Din ve vicdan özgürlüğü bir insan hakkı. Kimse ne İzmir'in ne de İzmir'de herhangi bir yurttaşın inancını sorgulayamaz. Burada asıl sorun, ülkemizde de İzmir'de de laiklik fiilen bitirildi. İzmir laik bir yaşamı en fazla önemseyen kentlerden biri. Ama AKP bunun altını oyuyor ve laiklik karşıtı adımları ısrarla atıyor. Orada şunu açık olarak söylemek gerek, biz yerel yönetime geldiğimizde laiklik ilkesinden asla taviz vermeyeceğiz, İzmir'de didinin siyasete alaet edilmesine, dinin istismar edilmesine, kent yaşamında dinsel kurallar üzerinden tarifler getirilmesine asla müsaade etmeyeceğiz.



ÇILGIN İDDİAMIZ: ÜCRETSİZ DENİZ!

- TKP'nin çılgın bir projesi var mı?

Yani çılgın bir projemiz yok ama İzmir söz konusu olduğunda sanırım artık çılgın sayılabilecek bir iddiamız var. Biz İzmir'in kıyılarına tüm yurttaşların erişimini ve üç kuruş bile ödemeden denize girebilmesini sağlayacağız. Hem de belediyeye gelir gelmez bunu sağlayacağız, çünkü sahiller özel mülk değildir. Kiralama, fiili işgal ya da kıyıların imara açılması, imar affı gibi adlar altında da gerçekleştirilen, halkın kıyılara erişimini ve denize girmesini engelleyen her tür tasarruf aslında hükümsüzdür. Biz orada gereği neyse onu yapacağız.

HEDEFİMİZ HER MECLİSTE BİR KOMÜNİST SÖZ

-Yerel seçimlerdeki hedefleriniz nelerdir? Özellikle iddialı olduğunuz bir ilçe var mı?

İzmir'de büyükşehir belediyesi ve ilçe belediye başkanlık seçimleri özelinde komünist belediyecilik seçeneğinin güçlenmesinin, bunun iyi bir oy ile seçimlerde karşılık bulmasının çok değerli olduğu görüşündeyiz. Ayrıca her belediye meclisinde komünist belediyeciliği savunacak bir veya birden fazla temsilcinin yer alması iddiasıyla da tüm ilçelerde belediye meclis üyeliklerine adaylar göstermiş bulunuyoruz. Ama elbette tekrar ediyorum, biz büyükşehirde de, ilçe belediyelerinde de kazanma iddiasıyla hareket ediyoruz.

VAATLERİN HİÇBİRİ YENİ DEÐİL: İZMİR'İ PAZARLIYORLAR

- CHP ve AK Parti adaylarının seçim vaatlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

O vaatlerin hiçbiri yeni değil. 17 senedir İzmir'deyim ve bu benim tanık olduğum dördüncü yerel seçim. Ve hepsinde de bu vaatleri dinledim. Bu vaatlerde hitap ettikleri odak İzmir'de emeği ile geçinen yurttaşlar değil, İzmir'de ya da Türkiye'de parayı elinde tutan holdinglere vaatlerde bulunuyorlar. Bu İzmir'i pazarlamaktır. En temel vaatleri şu, İzmir'i iyi ve karlı bir işletme gibi yöneteceklerini söylüyorlar. İzmir asla bir şirket gibi yönetilemez. İzmir kamunun ihtiyaçlarını gözeten bir yerel yönetim anlayışıyla yönetilmek zorundadır. CHP, AKP ve diğer düzen partilerinin vaatlerinin halka dönük değil, halka karşı vaatler olduğunu düşünüyoruz. O vaatlerin kaçınılmaz sonucunu son 10 sene içerisinde hep birlikte gördük: İzmir artık daha yaşanmaz hale gelmiştir.

'ÜCRETSİZ ULAŞIM BİR LÜTUF DEÐİL HAK'

Şimdi giderayak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer '90 dakikalık aktarmayı parasız yapacağım, hatta bizim bir projemiz var, o projeyi hayata geçirebilseydik İzmir'in toplu ulaşımını da bedava yapmayı düşünüyorduk' dedi. AKP Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ el yükseltti ve 'Biz aktarmayı 120 dakikaya çıkarıp bedava yapacağız' dedi.. Aslında şimdi buradaki samimiyeti açıkçası ben tartışmak bile istemiyorum. Çünkü sonuçta AKP'nin yönetimde olduğu bir sürü büyükşehir var, İzmir'de de CHP çok uzun süredir yerel yönetimde, Tunç Soyer de 5 senedir yerel yönetimin başındaydı. Onların toplu ulaşımı parasız yapmak gibi bir niyeti var mıdır, yok mudur bilmem ama sorun şu, bu bir lütuf değil ki, bu bir hak. Yani senin tabi olduğun yasada yazıyor, Anayasa'da da yazıyor. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi'nde de var. Sen yurttaşlarına sağlıklı ve güvenli toplu ulaşım olanaklarını sağlamakla sorumlusun. Kimseyi de parası olmadığı için bu haktan mahrum kılamazsın. Bu hakkın hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu bir vaat değil, lütuf değil, bir proje değil. Bu bir sorumluluk. Ve onların seçim vaatlerinden de görüyoruz ki demek ki, yurttaşlara bedava toplu ulaşım olanağı sunabilmek mümkün ve gerçekleştirilebilir bir şeymiş. Biz yerel yönetim anlayışımızda bu ve benzer yurttaşlık haklarının gerçekleştirilmesini esas alan bir sorumlulukla çalışma yürüteceğiz. Bu sorumluluğun hayata geçirilmesi için de hem İzmir'in bütün kaynaklarını seferber edeceğiz hem de yurttaşların örgütlü iradesini seferber edeceğiz. Bunun için elimizden geleni yapacağız.



İZMİRLİLER HAKLARINA SAHİP ÇIKAN İRADEYİ DESTEKLESİN

-Son olarak 31 Mart'ta sandığa gidecek İzmirlilere bir çağrınız nedir?


İzmirlilere benim çağrım çok kısa. Birer yurttaş olarak haklarına sahip çıksınlar. Haklarına sahip çıkan iradeyi desteklesinler. Komünist belediyecilik, yurttaşların, dolayısıyla İzmir'de yurttaşların haklarının savunulacağı bir belediyecilik anlayışını temsil ediyor. Bunun için tüm yurttaşlarımızı Türkiye Komünist Partisi'ne oy vermeye çağırıyorum.