İzmir Kısa Film Festivali direktörü, yapımcı ve yönetmen Yusuf Saygı, editörümüz Büşra Çetinkaya’nın sorularını yanıtladı.

Dizi ve filmlerde mekan seçimi şüphesiz ki senaryoda anlatılmak istenen hikayeyle paralel gidiyor. Hikayenin anlatıldığı mekanlar çoğunlukla İstanbul, Çukurova, Kapadokya gibi tarih, kültürel, coğrafi ve sosyolojik özellikleri olan şehirler seçiliyor. İzmir de bu nitelikleriyle birlikte Türkiye'nin en gözde kentlerinden biri.

Bir zamanlar İzmir'de çekilen uzun soluklu ve büyük yapımlar artık yerini konukluğa bıraktı diyebiliriz. Aile dizisinde olduğu gibi İzmir'in simge yerlerinde birkaç sahne geçişleri dışında kentin hikayesinin anlatıldığı bir yapımla neredeyse hiç karşılaşmıyoruz.

İzmir gibi eşsiz güzellikleri ve kendine has bir tavrı olan şehirde sinema sektörünün neden gelişmediğini, çekim yapmaya gelen yapımların ne gibi zorluklarla karşılaştığını, gelişim için gösterilen çabaları, çözüm önerilerini konuştuk Yusuf Saygı ile…

ÇEKİMLER BİTTİ, İZİN YAZISI SONRADAN GELDİ
İzmir için sinema sektörünün en acil sorunu sizce nedir?

İzmir'deki sinema sektörünün en acil sorunu İzmir'de bir sinema sektörünün bulunamamasıdır. Sektör diye bahsettiğimiz şeylerde birçok bileşen var. Bu işlerin yapım firmaları, kiralama firmaları, senaryoyla ilgili stüdyolar, cast ajansları… Bu işin çok fazla ayağı var. Kostüm depoları, sanatla ilgili farklı depolar… Arka planda çok ciddi neredeyse 100'ün üzerinde kalem çıkartabiliriz. Sinema hayatın kendisini yansıtıyorsa dekor yapanlarından tutun da daha birçok faktörü içinde barındırıyor. Çok küçük bir şey belki ama bir ray kurdun, şaryo kurarsın. Onun su ayarını yapmayı bilmek, onun altındaki takozlardan anlamak… O kadar ufak çok fazla şey var ki… Bunların birçoğunu İzmir'de bulamıyorsun. Bu yüzden İzmir'e gelen birçok sinema ekibi kendisi 'kapalı devre' gelip işlerini halletmek zorunda kalıyor. Dışarıdan ihtiyacını karşılayamıyor ya da diyor ki 'jimmy jib var mı?', var. Onu kiralıyorsun ama üstüne koyduğu kameranın netlikle ilgili çarkı onda olmuyor ya da standartta kullanılan bir cihazın herhangi bir parçası olmuyor. Şimdilerde biraz ufak kameralar olmaya başladı ama profesyonel bir sette 3-4 tane kullanılan kameranın bir tanesi burada olmuyor mesela. En basit örneği yemekler daha fazla organizasyonlara, davetlere, düğünlere göre hazırlanmış. Ama sette oluşacak yemeğin sıcak olarak servis ediliyor olması, sete göre devam ediyor olması, zaman probleminin yaşanmıyor olması, aracın oturma yerlerinin hazırlanıyor olması gibi bazı durumlar gerekiyor. İzmir'e çekim yapmak için gelen arkadaşlar ona uygun bir yer bulmakta çok zorlanıyorlardı.

Bunun yanında en büyük eksikliklerden bir tanesi İstanbul'da izin konusu zamanında kurallara bağlanmış. Örneğin Beyoğlu'nun bir sokağında çekim yapacaksan, dizi veya reklam filmi çekeceksen fark etmez, ona göre sokaklar hemen kapatılıyor. Şehrin kendisi bile buna göre tasarlanmış. Maddi bir döngü de olduğu için bu... İzmir'de bir yerden izin almaya çalışırsa o süre çok uzayabiliyor. Serhat Karaaslan'ın cezaevinde geçen Görülmüştür filminin çekimlerini Buca Cezaevi'nde çekebilmek için izin almaya çalıştık. İznin yazısı filmin İstanbul'da çekimlerinin tamamlanmasından sonra döndü. Burada bu konularda eksiklikler var. Tam anlamıyla bir sokak kapatma nasıl olur bir bilen yok. İzmir'de bu yüzden bir sektörden bahsetmek çok mümkün değil. Burada daha fazla tanıtım filmleri yapan, televizyonlara bazlı işler yapan, TRT Belgesel ile bazı belgesel ilişkileri olan yapımlar var. En yüksekte diye gördüğümüz dizileri yapan firmaları, en son Atatük filmini yapan, Netflix'te büyük dizileri yapan firmaların sektörel anlamda fayda sağlayabileceği bir yer yok.

YALNIZ DEÐİL EKSİK HİSSEDİYORUZ
Kısa Film Festivali dahil olmak üzere çok sayıda projeleri hayata geçirmeye çalışıyorsunuz. Kendinizi yalnız hissediyor musunuz?

Aslına bakarsan çok yalnız değil de eksik hissediyoruz bazen. Festivalin bu sene 24'üncüsü düzenlendi. İzmir Kısa Film Festivali, Türkiye'nin en büyük kısa film organizasyonu. Kısa film deyip geçmememiz gerekiyor. O filmlerin de artık ticari bir değeri var. Avrupa'da daha çok bilinirlikleri var. Yönetmenlerin ileride uzun metrajlı filmleri için ciddi basamakları bunlar. Geçen sene bizde yarışan film, yönetmeni Ali Cabbar, Clermont Ferrand Film Festivali'nde ödül aldı. Şimdi uzun metraj filmini bitirdi, kurgusuyla uğraşıyor. Bir sonrakiler uzun metrajlı filmlere başlamaya çalışıyor. Umut Subaşı'nın daha önce kısa filmleri vardı, uzun metrajlı filmi dijital platformlarda izleme şansı bulabiliyoruz.

Bir filmi uzun metraj ya da kısa diye ayırmamak gerekiyor. Hangi düşünceye, fikre hangisi uygunsa ona göre yaptığın için çok ünlü yönetmenler Avrupa'daki iyi isimler de kısa film çekebiliyor. Kısa filmi bu yüzden önemli bir yere koyuyorum. İnsanların tecrübe kazanmasıyla ilgili kısa filmin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Açıkçası Batı'nın bakış açısı da böyle. Maalesef Türkiye'de hak ettiği değeri göremiyor. Şunu söyleyebilirim, arada arkadaşlarla kendi aramızda da konuşuyoruz. Evet, Avrupa beni çok iyi anladı. Uzak Doğu çok iyi anladı. Onlarla çok ortak işimiz oldu. Amerika kıtasına bakarsak, Oscar akademi ödülleri bizi çok iyi anladı. 100 ve 100'ün üstünde festivalde yer aldık. Ülkemizde genel olarak baktığımızda kısa filmde seyirci bile neyle karşılaşacağını bilmiyor. Türkiye'de 500'ün üzerinde kısa film yönetiliyor her sene. Dünyada binlercesi üretiliyor. Kısa filmin büyük bir kitlesi var. Çok kısa bir zamanda yoğun, duygusal bir şey anlatmak kolay değil. Ben önemsiyorum. İzmir'de uluslararası anlamda bir iş varsa kaç tane iş varsa bir elin parmaklarından az olabilir. İzmir Kısa Film Festivali bunlardan bir tanesi.

SİNEMDA EFES'İ GÖSTEREBİLMEMİZ LAZIM
Önceki yıllarda İzmir'de çekilen dizi ve filmler furyası vardı, çok ses getiren yapımlar var içlerinde. Örneğin Kavak Yelleri adında bir gençlik dizisi Urla'da çekilmişti. Yeşilçam döneminde de İzmir'de çekilen çok sayıda dizi ve film vardı. Bunlardan biri romandan uyarlanan Susuz Yaz dizisi, Bademler Köyü'nde çekilmişti… Şimdilerde bu kadar ses getiren uzun soluklu diye tabir edilen bir işin İzmir'de çekilmemesinin sebebi nedir? Ana mekan olarak İzmir neden seçilmiyor?

Aslında yaz dizisi olarak Çeşme'de ana mekan çekimleri olan FOX Tv'de yayınlanan bir dizi oldu. O dizinin buradan gitme sebebi, oradaki yerel yönetimin çekimler konusunda sokaklarda diğer yerlerde tam olarak oraya kucak açmaması diyeyim, 'kolaylık' sağlamaması… Kimse kimseden bir şey beklemiyor ama bazı çekim izinleri, mekan bulma gibi zorluklar yaşandı. İzmir'deki bu işlerin gelişmesiyle ilgili en büyük konu bu tarz işlerin bir sistematiğe bağlanmaması. Bir film yapmak şöyle bir şey… Siz internet sitesi yapıyorsunuz. Bir haber akışı var, gelen haberler var, en az 5-6 kişinin organize oluyor olması lazım. Sizin avantajınız tek işiniz bu. Bununla alakalı çok kısa sürede organize olabilirsiniz. Filmin içerisinde oyuncu seslendirme yapıyor, tiyatro oyunu oluyor, başka projelerde yer alıyor… Onun programına ayak uydurmak gerekiyor. Kamera zaten o sınırlı alanda kiralanmış oluyor. Ekstra durumlar olursa ekstra para yazmaya başlıyor. Diğer teknik ekip zaten haftalık ücretlerle devam ediyor, onların orada çalışmasıyla alakalı şeylerin planlanması lazım. Yemeğin bile o saate gelip o saatte çıkması lazım. İnanılmaz bir organizasyon işi. En düşük prodüksiyonlu filmde en az 50-70 kişiden bahsedebiliriz. Daha büyük prodüksiyonlu filmlerde fazla ekipler, karavanlar oluyor. Hem maddi anlamda büyük bir şey oluyor hem de insan kalabalığı oluyor. Burası sekteye uğramaya başlayınca tabii ki burayı tercih etmemeye başlıyorlar. Burada bir yerden izin alamıyorsa, bir mekanı gösteremiyorsa, iş yapamıyorsa ya da sokakta çekim yaparken bazı zorluklarla karşılaşıyorsa tercih edilmiyor.

Bir yerin tanıtılması için dizilerin önemi çok. Kavak Yelleri'nin oralarının tanıtımı, tanınmasıyla iligli katkısı çok fazladır. Turizm açısından da… Ülkeler, şehirler kendilerine tanıtım stratejisi olarak dizi ve filmleri belirlerler. Yurt dışından gelen filmler olursa onlara kapılarını açarlar, harcadıkları para kadar belirli oranlarda örneğin yüzde 20 oranında para iadesi yaparlar, vergi almazlar. Çünkü gelen film, birincisi çevreye zarar verecek ağır sanayi işi değil. İkincisi, izlenip görülecek ve burada para harcayacak. Üçüncüsü, fiilm gösterilmeye başlandığında buraların tanıtımı yapılacak. Bir sürü dizi ihraç ediyoruz ülkelere. Birçok dizi orada çekildiği için her taraf İstanbul'u Türkiye'yi tanımaya, bilmeye başladı. Çarpan etkisi ekstra olan bir etki. İzmir'de başlattığımız devam ettirmeye çalıştığımız bazı projeler var. Bu tek elden yeterli olmuyor. Büyükşehir'in desteğiyle yürüttüğümüz İzmir Sinema Ofisi projemiz var. Sadece Büyükşehir'in katkısıyla olacak bir iş yok. Sonuçta bizim Efes'i gösteriyor olmamız lazım, ören yerlerinde bazı çekimler yapabiliyor olmamız lazım. Kentin göz önünde olması gereken yerlerini göstermemiz lazım. Zihinlerde şunu ortadan kaldırmamız lazım: Sinema sadece turistik mekanlarda geçen şeyler değil. Hayatın kendisi öyle zaten. Sinema, pis ve karanlık yerler de arıyor. Bunların kurmaca olduğunu unutmamak lazım.

Sektörel olarak bi şey yapacaksak milyon dolarlık bir hacmin buradaki kişiler tarafından yapılıyor olmasıyla alakalı durum önemli. Çarpan etkisi o kadar fazla ki. İyi yemek yiyen bir oyuncu, öğlen yemeğinde çıkan bir şevketibostan, çeşitli ot yemekleri görünce sosyal medyada paylaşır. Bu bile kentin gastronomi tanıtımına katkı sağlar. Bu bile bir artıdır. Kemeraltı'nda alışveriş yapılacak çok fazla dükkan var. İnsanların setlerini dizayn edebileceği çok fazla yer var. İnsan gücü olarak üniversitelerde Ege Üniversitesin'de hem güzel sanatlar fakültesi hem radyo sinema televizyon bölümü var. Ekonomi üniversitesi'nde hem meslek yüksekokulu, hem iletişim fakültesi hem sinema televizyon güzel sanatlar var. Yaşar'da, Katip Çelebi'de… Ki bu işler sadece üniversitede bu bölümü okuyanların uğraştığı bir iş de değil. Sinema sektörü, ciddi anlamda büyük bir sektör çalışanıyla üreteniyle. Teknolojik bir iş aynı zamanda. Yaratıcı sektörler adı altında devam ediyor. Yurt dışından çok rahatlıkla çekim için ihtiyaç duyulan ekipmanlar gelebilir. En son Netflix'te yayınlanan The Swimmers adlı filmi örnek verebilirim. Sadece mekan göstererek, çeşitli mekanları kullanmak için izinleri kolaylaştırarak buraya gelmeleri için yapılıyor. Brezilya, Yunanistan sahnelerini burada çekti. Birçok deniz sahnesini burada çekti. Farklı yerleri farklı yerlermiş gibi gösterdi. Bazı yerlerin replikası olarak İzmir'i kullandı. Yukarıda kar görüntüsü de çekebiliyorsun Bozdağ'da. Aşağıda bahar görüntüsü çekebiliyorsun. Sadece İzmir olarak değerlendirmemek lazım diye düşünüyorum. Manisa, hemen yakında. 30 dakikada İstanbul'da bir yerden bir yere gitmen mümkün değil burada şehir değiştiriyoruz. Aydın, Muğla, Kuzey Ege… Çok geniş bir hinterlandı var. Potansiyeli hep yüksek olan bir yer. 1997'de üniversiteye girdiğim zamandan beri hep duyduğum bir şey bu. Bu potansiyel tam olarak kullanılamıyor. İstanbul'daki sektörü İzmir'e nasıl taşırız diye buradakiler her zaman bunu konuşuyorlar. Gerçekleşmesi için bence sektörün aradığı o profesyonelliğin, disiplinin burada birçok alanda olması gerekiyor.

BELLİ KRİTERLERİN OLMASI GEREK
İzmir'de çekilen sahnelerde ne gibi sorunlar gündeme geliyor? Karşılaşılan en büyük sorun nedir?

Mesela İstanbul'da belli bir yerde çekim yapmak için izin aldığın zaman izin kağıdını alıyorsun iki gün sonra dönüş oluyor. Bu kadar parasını yatırdın ya da izin verilmedi. Olumlu ya da olumsuz dönüşler olabiliyor ama İzmir'de bu alanda çok büyük boşluk olduğu için daha önceki yıllarda o izinler bir türlü verilememiş. Bunun formülize edilmesi gerekiyor. Belli kriterlerin olması gerekiyor.

ÜÇ KURUŞ DİZİSİ ÇEKTİ GİTTİ
Son zamanlarda dizi film çekimlerindeki 'İzmir sahnelerinde' bir artış olduğu görülüyor. Aile dizisinde İzmir'den sahneler vardı. İzmir ana mekan değil de konuk mekan haline geldi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tarz sahnelerin artmasındaki sebep ne olabilir?

Show Tv'de yayınlanan Üç Kuruş diye bir dizi vardı. Normalde mekanları burasıydı, biz baktık. Biraz maliyetlerden dolayı ayrılmak zorunda kaldılar. Açıkçası buradan destek bulamadılar. Destek verilseydi o dizi de İzmir'de çekilecekti. Çekilseydi şunu göstermiş olacaktık. Prime Time'da yayınlanan yıl içerisinde, yazlık dizi olmayan bir iş de İzmir'de gerçekleşebiliyor diye gösterebilecektik. Çünkü işler hep yazlık dizi olarak başlıyor belki daha kolay oluyor, insanlar hem tatil yapıyor hem iş yapıyor diye. Böyle devam eden Ödemiş tarafında çekilen TRT'de yayınlanan Yeşil Deniz dizisi vardı. Onlar izlenme rekorlarına çok takılmadığı için bütçe anlamında daha rahat olabilirler. Bir yandan İzmir sahnelerindeki artışta ulaşımın kolaylaşmasının da payı var. Bir set kamyonunun geliş saati belki 8-10 saatten 5 saate düştü. İstanbul'un mekanlarının çok bilinir olmasından kaynaklı yeni mekan arayışında yakın yerlerden nereleri olabilir diye düşünülmüş olabilir. Tercihler bu yönde olsa da çok içimize sinen bir şey de değil.

Aslında onlar geldiklerinde İzmir'den çalışan bir ekip onlarla birlikte olmuyor. Kapalı devre olarak gelip gidiyorlar. İzmir'de sektörel anlamda o kadar bir gelişme olmadığı için orada kullanılacak bir bilgi birikimi yok. Çok basit bir örnek: Eskiden filmli kameralar vardı filmler saklanırdı, şimdi dijital kameralar var fotoğraf makinesiyle çektikten sonra kartı takıyorsun. Dijital kameraların kartların boyutları artık inanılmaz terabaytlarda. Çok yoğun bilgi çekiyor. Kartın bilgisayara aktarılması gerekiyor. Bunun ismine loader diyorlar. Baktığınız zaman bu bir copy-paste işi. Burada bu işi doğru düzgün yapabilecek birinin olduğunu düşünmüyorum. Kopyalama sırasında özel bir program kullanıp içindeki data gerçekten aktarıldı mı aktarılmadı mı? Raporu alıp içindeki dosyaları kontrol edip tek tek bütün sahneleri sekansları açıp yerleştirmek bile bir bilgi birikimi işi. Çok basit bir şey. Bir mac bilgisayar, bir tane hard disk ve bunu yaparken üç tane yedek alman lazım. Bir problem yaşanmasın diye. Biraz da kurgu bilgisinin olması lazım ki çekilen görüntüyü orada gösterip renklerle referansları görüntü yönetmenine ve yönetme gösteriyor olman lazım. Bu senin bir artın olur. Onun için İzmir'e gelen ekiplere hep önerdiğimiz şey şudur: Kamera arkası görüntü ve fotoğraf çekiminde insanlarla çalışabilirsiniz ya da son dönemde cast ajansları artmaya başladı.

Bazı arkadaşlar çözümü başka yerde aradılar: sinema sektöründe çalışanlar İzmir'e yerleşsin, İzmirli olsun. Mesela Onur Ünlü, kimisi Manisa'da kimisi başka bir ilde, İstanbul'da. Dizilere bakalım kimisi doğuda, Adana'da, kimisi Kapadokya'da. Sinemacının nerede oturduğu önemli değil. Yakın çevresinde çekim yapacak diye bir şey yok. Öğrenciysen ve paran yoksa olur. Ege Üniversitesi öğrencisiysen Bornova'da, Dokuz Eylül Üniversitesi öğrencisiysen filmini Buca'da çekersin.

Örneğin Avrupa'nın bakış açısını anlamak için daha önce Berlin Film Festivali'ne katılıp arka plandaki bazı yerleri gezdiğimizde Almanya'daki üniversitenin sinema bölümünün başındaki yetkili ile görüştüğümüzde söylediği şey şu: Biz öğrencilerimizin set olarak dünyanın her yerini kabullenmelerini ve hikayelerini yazarken sadece Almanya'da geçen değil dünyanın her yerinde geçen hikayeler üretmelerini destekliyoruz. Bununla beraber onlara fon yaratıp yurt dışında farklı yerlerde film çekmeleri için çaba harcıyoruz. Bazen İran gibi Birleşik Arap Emirlikleri gibi yerlerde aktivist öğrencilerimiz başörtüsü konusunda ya da diğer konularda zorluklar yaşayabiliyor.

İki farklı bakış açısını görebiliyoruz. O yüzden zaman alıyor. Umudumuz yok mu? Var. Çünkü hem iklim, birçok mekanın olması ve gün yüzüne çıkmamış olması, bu mekanlarla ilgili yavaş yavaş gelişmeler yaşanması ve burada da artın yerel yöneticilerin aklında da sinema ile kentin tanıtımının yapılabileceği, kente ekonomik bir girdinin sağlanabileceğini bunun sadece bir sanat değil bir endüstri olduğunu kişilerin görüyor olması umudumuzu artırıyor.

HİKAYELERİ EŞELEYİP GÜN YÜZÜNE ÇIKARTMAK…
İzmir neden ana mekan olarak seçilmeli? İzmir'in sinemada yeri ne olmalı?

Aranan şey hikaye. Birçok yapımcıyla görüştüm hep bunu söylüyorlar. Aranan şey bir cümle aslında. Bir cümleyle her şey dizayn ediliyor. Kemeraltı'nda kendi içinde tarihi Yahudi yerleşkesi oradaki sinagoglar, oradaki hikayeler.. Aslına Kulüp dizisinde İstanbul'daki hikayeden çok daha farklı güzel şeyler İzmir'den de çıkabilir. Önemli olan bunları eşeleyip gün yüzüne çıkartmak. Burada çıkmazsa orada çıkan da orada çekiliyor. Burada çıkan oluşan bir şeyler olursa burada çekilir. Bir senaryo olmazsa film çekemezsin. Sadece sinema ekibi geldi, senaryo yazan geldi değil, sadece kamera kiralama meselesi değil. Kamera kiralamasını da profesyonel anlamda yapabilen 1 kişi/şirket var. Onlarda da bir film çıkartacak full ekipman olduğunu zannetmiyorum. Hikaye üretimi konusunda da eksiklikler var. İzmir, ciddi bir kültürel birikime sahip. Her yerde karşımıza farklı bir hikaye çıkabilir. Kısa filmlere önem vermemin sebebi de bu. Kısa sürede o kadar inanılmaz hikayeler anlatılıyor ki.

ÜRETMEK İÇİN KAYNAK LAZIM
İzmir Büyükşehir Belediyesi, dizi filmlerin kentte çekilmesi noktasında bazı hamleler yapmıştı. İzmir Sinema Ofisi de kurulmuştu. Büyükşehir'in yanında özellikle Bakanlığın bu konuda girişimleri oluyor mu? Sektörde yer alan bir isim olarak sizce atılan adımlar yeterli mi?

Bu proje, 14-15 sene önce burada bazı arkadaşlarımla birlikte Kalkınma Ajansı'na ilettiğimiz bir proje. O zamandan bu durumu öngördüğümüz bir proje. İzmir Sinema Ofisi olarak Büyükşehir Belediyesi ile ilgili bir şeyler yapmaya başladığımızda 2019'du. O dönemlerde pilot uygulama olarak Bakanlık tarafından Film In Turkey olarak yurt dışından gelen filmlerin burada çalışmasıyla alakalı olarak bir çalışma oldu. Sadece Türkiye'nin çekim anlamındaki yerlerin tanıtımı üzerine oldu. İzmir için düşündüğümüz şey bu değil. Bir işin sürdürülebilir olmasıyla alakalı burada ne kadar yapım firması da olsa ne kadar bir şeyler üretilirse, üretmek için kaynak bulursa, insan kaynağı dahil bunlarla alakalı gelişim devam ederse, bu firmalar büyüdükçe yurt dışından bazı fonlara başvurup kendileri kaynak oluşturmaya başladıkça bunu İzmir'e tüm Türkiye'ye getirmeye başlarlarsa ancak o zaman böyle devam edebilir. Bilirsem 10 tane film gelecek ve ben bu filmlerin arasında ortak yapımcı olarak buranın imkanlarıyla beraber yer alabileceğim. O zaman o film, yurt içinden çok önemli bir yönetmenin filminde ortak yapımcı olduğunda o film Berlin Film Festivali'nde gösterildiğinde ufkum daha çok açılacak. Berlin dünyanın en fazla tanınan şehirlerinden biri. Orada film çekiyor olmak ve kendi ulusal fonlarından yararlanmanın ilk kuralı oradaki yerel yapım firmasına başvurmanız. Oradaki para firmaya verilir o sizin için harcar, o da kazanır. Ulusal tecrübe de ödüller de kazanılır.

ANTALYA İLE REKABET EDERİZ
İzmir Kısa Film Festivali'nin Antalya Altın Portakal Festivali ile rekabet edebiliyor mu?

Kısa Film Festivali'mizin Altın Portakal'la bir rekabeti var. Hatta orada önde olduğumuzu söyleyebilirim. Gerçekten iyi yaptığımız bir iş ve uluslararası anlamda da birçok şeye bağladığımız bir iş. Genç arkadaşlarımızla da sadece gelip filmini gösterip izleyiciyle buluşturmak değil gerçekten filmiyle festivale katılmış bir yönetmen gibi hissetmelerini sağladığımız bir organizasyon. İzleyicilerin çok sıkı takip ettiği, bizi çok daha fazla yorduğu, iyi bir şey yapamazsak çok ciddi eleştiriler de aldığımız bir seyirci var. İzleyici festivali çok sahiplendi. Türkiye'deki diğer festivallerle ilgili şunu söyleyebilirim: Biz festivaliyle, gösterimiyle övünen ya da getirdiği yıldızlarla, harcadığı paralarla övünen bir festival değiliz. İzleyicimizle övünen ve var olan, festivalin asıl işi olan yönetmenle izleyiciyi bir araya getiren bir festivaliz. Bu yüzden Antalya ile yarışımız bu konuda çok rahat olabilir.