Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, muhabirimiz Diren Çelik’in sorularını yanıtladı.
Dünyada ve ülkemizde iklim değişikliğine bağlı sıcaklık artışı, giderek artan su sıkıntısı, yaz gününde sel felaketi yaşamak gibi mevsimlerin özelliklerindeki değişimler, yangınlar, Türk tarımını olumsuz yönde etkiliyor. Tarım alanları giderek daralıyor, maliyetler artıyor. Bu bağlamda üretim de azalıyor.
Tarımın geleceğiyle ilgili pek çok kişi, 'uzman' kesilerek değerlendirmeler yapıyor ancak Türkiye, O'nun fikirlerine yürekten inanıyor. O'nun tavsiyelerini dinliyor, tarımın gerçekten gelişmesini isteyen her kimse, ondan fikir alıyor. Tarım gazeteciliği deyince, önce O'nun adı akla geliyor. Kimden söz ettiğimizi tahminde zorlanmadığınızı biliyorum: Ali Ekber Yıldırım…
İzmir, turizm ve sanayi kenti olduğu kadar aslında çok önemli bir tarım kenti aynı zamanda. Kentteki tarımsal potansiyelin en doğru ve en verimli şekilde değerlendirilmesinden tutun da kuraklık tehlikesinden, kıtlık ve açlık çekme ihtimaline kadar her şeyi konuştuk duayen gazeteci Ali Ekber Yıldırım ile…
Sohbetimizde çok önemli konulara değinen Ali Ekber Yıldırım, küresel ısınmanın bir dünya sorunu olduğunun altını çizdi. 'İzmir'in 5 incisi' olarak bilinen ürünlerin birer birer eksildiğini dile getirdi. Üretimin yanı sıra üreticilerin de azaldığı dönemde kıtlık ya da açlık yaşanır mı, sorusuna öyle bir cevap verdi ki… 'Kuraklık da olur, açlık da…' derken, böyle şeylerin yaşanmaması için yapılması gerekenleri de anlattı.
Sohbette İzmir tarımı için en dikkat çeken konu ise soğuk hava deposu yatırımları oldu.
Gazeteci Ali Ekber Yıldırım cevapladı. Tarımın geleceğini, tarımın gelişmesi için neler yapılması gerektiğini merak eden herkes, Yıldırım'ın cevaplarını mutlaka okumalı.
Buyurun okumaya…
'ESKİDEN 10 YILDA BİR OLURDU, ŞİMDİ NEREDEYSE HER YIL KURAKLIK YAŞANIYOR'
- Türkiye'nin iklim krizi ile mücadelesini yeterli buluyor musunuz? Eğer bir puan verseydiniz Türkiye'ye 10 üzerinden kaç puan verirdiniz?
İklim krizi bir ülkenin tek başına çözebileceği sorun değil çünkü bütün dünyayı etkileyen ve bütün ülkelerin buradaki sorumluluğu olduğu gibi mücadelede de birlikte hareket edilmesi gereken bir konu. 'Türkiye olarak biz iklim kriziyle mücadele edelim. Bu sorundan kurtulalım' deme şansımız yok. Çünkü küresel ısınma, iklimdeki değişiklikler, bütün dünyayı farklı şekillerde etkiliyor. Bu kriz ile mücadele ancak dünyanın birlikte hareket etmesiyle mümkün. Türkiye, Paris İklim Anlaşması'nı çok geç imzaladı. Biraz Amerika, Çin gibi ülkelerle hareket eder gibi biz daha gelişmiş ülke değiliz. Biz de kalkınalım. Ondan sonra bu önlemleri alırız gibi davranıldı.
Bir yandan da Avrupa Birliği'yle, uyum çalışmaları kapsamında birtakım adımlar atıldı ama Türkiye'nin değil; iklim kriziyle mücadelede dünyanın aldığı önlemler yetersiz, verilen sözler yerine getirilmiyor. Dolayısıyla da etkilerini her geçen gün daha fazla yaşamaya başladık. Avrupa'da 2022 yılında son 500 yılın en büyük kuraklığı yaşandı. Türkiye'de eskiden 10 yılda bir kuraklık olurken, şimdi neredeyse her yıl veya iki yılda bir yaşanıyor. Türkiye de bu konuda henüz yeterli mücadele veremiyor. Masa başında birçok çalışma yapılıyor ama uygulamada henüz yeterince mücadele ettiğimizi söyleyemem. 10 üzerinden sadece 4-5 puan ancak verebilir.
'EGE'NİN BEŞ İNCİSİ DEÐER KAYBETTİ'
İzmir, aynı zamanda bir tarım kenti… İklim krizinden İzmir başta olmak üzere Türkiye nasıl etkileniyor? Tarımsal zenginliğimiz yok olma aşamasında mı?
Türkiye'de birçok bölge olumsuz etkileniyor. İzmir, tarımın en önemli merkezlerinden birisi. Benim ilk gazeteciliğe başladığım dönemde İzmir ve Ege'nin beş incisi diye ürünler sayılırdı. Zeytin, pamuk, üzüm, tütün, incir. Bu Ege'nin beş incisi olarak büyük oranda da ihracat yapılan ürünlerdi. Tütün ciddi anlamda değerini kaybetti. İnci olmaktan çıktı, yine de Ege'de üretim yapılıyor. Ama o ihracatçı kimliğini kaybetti. Üzüm, incir yine devam ediyor. Pamuk çok geriledi. Türkiye, pamuk ithal eden bir ülke oldu. Ürettiğinden daha fazla ithal eden bir ülke haline geldi. Özellikle zeytin, üzüm ve incir… Bunlara bir de narin diyebileceğimiz ürünler en ufak bir şeyde etkileniyor. Son 2-3 yıldır mesela zeytinde geçen sene Türkiye rekoru kırıldı. Üretimde ispanya ve İtalya'da da kuraklığın etkisiyle çok fazla üretim azalınca bir anda kıymete bindi. Türkiye'deki zeytin, zeytinyağında bu sene de benzer bir durum var ama diğer bölgelerde olduğu gibi İzmir de ya aşırı yağışlardan ya da aşırı sıcaktan mutlaka etkileniyor. Ürünler, verimler etkileniyor. İklim krizi lokal olarak değil ama genel olarak etkiliyor. İzmir'de de çiftçiler, üreticiler, tüketici bundan olumsuz etkileniyor.
İZMİR'DE DE AİLE ÇİFTÇİLİÐİNDE CİDDİ BİR ÇÖZÜLME VAR
İzmir'in tarım ezberinde ne gibi değişiklikler olduğunu görüyorsunuz? İklim kriziyle beraber sizce tarım yapmak imkansız hale gelebilir mi?
İmkansız hale gelmez. Bu Türkiye geneli için de hep söyleniyor. 'Türkiye'de tarım bitti mi?' diye soruyorlar. Ben de diyorum ki dünyada tarım 12 bin yıl önce başlamış ve 12 bin yıldır devam ediyor. Bunun bitmesi mümkün değil ama giderek aile çiftçiliği yok oluyor mu? Evet, yok oluyor. Daha çok şirket tarımı ön plana çıkıyor ama tarım hiçbir zaman bitmez. Farklı şekillerde yapılır, farklı kişiler tarafından yapılır ama tarım bitmez. Bu anlamda İzmir'de de aile çiftçiliğinde ciddi bir çözülme var. İzmir aslında Avrupa ölçeğinde hayvancılık yapılan bir yer. Verimliliği ve ürün çeşitliliği çok yüksek. İzmir ürettiği ürünün önemli bir bölümünü ihraç eden bir kent. Ege'nin bütün diğer illerinin ürünlerine katma değer katan, onu değerlendiren bir kent. Çok uzun yıllar Malatya kayısısı bile İzmir'e getirilip buradan ihraç edilirdi. Sonradan Malatyalılar kendileri yapmaya başladılar.
İZMİR'DEKİ TEHLİKE TARIM ALANLARINA OSB YAPILMASI
Organik tarım, dünyada hızla gelişen bir trend. Organik tarımın üretim merkezi ise İzmir. İlk ihracatla başlıyor. Avrupa'daki tüketici bunu talep ettiği için İzmir'de üretimi yapılıyor. Ama şimdi bakıyorum içeride de buna yönelik ciddi bir talep var. İzmir'in bence asıl bu konudaki ezberlerini bozan sıkıntı şu; giderek organize sanayi bölgeleriyle tarım alanları bir anlamda amaç dışı kullanıma çıkıyor. Çünkü İzmir aynı zamanda bir sanayi bölgesi. Tarıma dayalı organize sanayi bölgeleri kuruluyor ki bu bir moda gibi yayılıyor Türkiye'de. Bunların iyi planlaması lazım. Aslında Aziz Kocaoğlu'nun başkanlığı döneminde İzmir'in tarımdaki stratejik planıyla ilgili çok kapsamlı bir çalışma yapıldı. İlhan Tekeli'nin yaptığı çalışmaydı. Ben de o çalışmada İlhan Hoca'nın isteği üzerine yer almıştım. 12 ayrı strateji belirlendi. İzmir'in tarımdaki potansiyeli ortaya konuldu. Bunların uygulamaya geçirilmesi ve bunlara sahip çıkılması o raporlarda var. Bunun daha iyi sürdürülebilir bir tarım içinde değerlendirilmesi lazım. Ama o bunun çok fazla yapıldığını söyleyemem.
ÇİFTÇİLER DENEME-YANILMA YAPIYOR, SOÐUK HAVA DEPOSU ÖNERİSİ
İklim değişikliği üzerinden yetiştirilen ürünlerden yetiştirme yöntemlerine ve hasada kadar üreticiler hayatlarında ne tür değişiklikler yapmalı? İklim krizine karşı nasıl önlemler almalı?
İzmir tarımda birçok konuda da örnek olan bir kent. Aziz Bey döneminde strateji planı hazırlanması buna örnektir. Selçuk'ta bir soğuk hava deposu yapıldı. Mesela; buradaki şeftali ciddi olarak değer kazandı. Neden? Çünkü eskiden çiftçi aynı anda hasat edip onu bir an önce satmaya çalışıyordu ama şimdi soğuk hava deposuna koyuyor. Herkes aynı anda piyasaya sürmediği zaman fiyat üreticinin lehine gelişiyor. Dolayısıyla bu altyapı çalışmaları da aslında İzmir'de yapıldı. Kooperatifçilik üzerinden bir destek sağlanarak bu yapıldı. Bu da başarıya ulaştı. Ondan sonra birçok kentte de 'İzmir'in yaptığını biz de yapalım' denildi ve örnek alındığını da söyleyebilirim. Yani yerelden bir kalkınma modeli ortaya konuldu. Bu örnek bir model oldu ve Türkiye'nin değişik bölgelerinde bu örnek alındı gerçekten de. İzmir'in çok önemli ürünleri var. Mesela, Torbalı ve Menemen'de kış sebzeleri brokoli; ıspanak, pırasa onun gibi birçok ürünler üretiliyor ve bunlar dünyada şu anda çok önem verilen ürünler. Bu ürünler ağırlıklı olarak da artık dondurulmuş, ya da yarı dondurulmuş olarak dünyada çok büyük talep görüyor. Brokoliyi hem Rusya istiyor hem Amerika istiyor fakat İzmir'de bununla ilgili bir altyapı yatırımı ve çiftçiye hizmet edecek bir dondurulmuş ürün tesisi kurulması lazım. Bunu ben özellikle Almanya'daki Anuga fuarında görmüştüm. Mesela Bursa'da bu konuda bir kümelenme var ama üretim yeri burası. Ya oradaki firmalar mesela gidip Mısır'dan enginar alıyorlar. Sordum neden Mısır'dan alıyorsunuz, İzmir enginarda birinci dedim? Mısır'dan aldığımız ucuz. Bir de kolay soyulabilen bir ürün. İzmir'deki daha zor soyuluyor dediler. Bunu anlatmamız ve ona uygun çözümler geliştirmeliyiz. İzmir'deki üreticiler ürünlerde bu tür fırsatları değerlendirdikçe gençler de bu alana yatırım yapmış olur. Menemen'de çiftçiyle konuşuyorum. İklimler değişti diyoruz, çiftçiyi topluyorum hale götürüyorum. Güneşli ise hava 5 liraya satıyorum, biraz hava kapanınca 8 liraya satıyorum diyor. Böyle anlık değişmemesi lazım. Üretim bölgesinde bu tür gıda işleme tesisi sanayi tesisi kurulursa üretici buradan ciddi olarak para kazanabilir ve üretimi o yönde geliştirebilir. Ama bunlar yapılmadığı zaman üretici para kazanamadığı için ondan vazgeçiyor. Başka ürüne yöneliyor. Ispanakta bir problem çıkmıştı, kısa bir aradan sonra kriz atlatıldı. Üretici - özellikle genç kuşak- dünyada talep gören bu ürünleri İzmir'de yetiştiğini bilerek üretim yaparsa tabii ki çok büyük avantajlar elde edebilir. Para da kazanabilir.
İklim krizine karşı çiftçiler biraz kendi kendilerine birtakım şeyler deniyorlar. Bir tohum ekiyor diyor ki, ilkbaharda yandığı için donduğu için ben ürün alamadım. O zaman daha geç çiçek açan daha geç bir çeşide yöneliyor. Bunun daha sistemli yapılması lazım. Çünkü İzmir'de o altyapı var. Ege Üniversitesi gibi Türkiye'nin en eski ikinci Ziraat fakültesi var. Önce Ankara'da sonra burada açılıyor. Hem bilimsel hem de bu araştırmalarla iklim krizine karşı yeni çeşitler geliştirmek, çeşitliliği korumak, eski çeşitleri de korumak bunun gibi birçok çalışma yapabilir. Burada çiftçi kendisi deneme yanılma yoluyla değil de bunu daha bilimsel bir yöntemle yapmamız lazım.
'TARIMDA TEKNOLOJİDEN YARARLANILMALI'
Son olarak, gıda krizi kapıda diyebilir miyiz?
Türkiye söylediğim gibi birçok ürün her türlü ürünü yetiştiriyor. Potansiyeli çok yüksek. Eğer üretirseniz Türkiye açısından bir açlık-kıtlık olmaz. Üretmezsiniz ve çiftçi desteklenmeyip bu işi bırakırsa üretemezsiniz kıtlık da olur, açlık da olur. Örnek verecek olursak, aile çiftçiliği giderek yok oluyor. Neden? Çünkü ailenin gençleri tarımda kalmıyor. Neden kalmıyor? Daha farklı bir gelecek arıyor, sosyal güvence arıyor. Çocuklarının eğitimi için göç ediyor. Bu olanaklar kırsalda sağlanabilir, kooperatif aracılığıyla birleşerek daha iyi üretim, daha verim sağlanabilir. En temel sorun girdi fiyatlarının çok yüksek olmasıdır. Kooperatifle bunu yaptığın zaman en azından orada bir verimlilik elde edebilirsin. 10 torba gübre ya da tohum alan bir çiftçi kooperatif olarak 10 bin torba aldığında onu mutlaka fiyatında, daha ucuza alır. Önce maliyetleri düşürür, sonra verimliliği artırabilir. Daha bilinçli çiftçilik yapılabilir. Teknolojiden yararlanılabilir.
ÖNEMLİ OLAN SİSTEMİ KURABİLMEK
Geçen sene Trakya'da bir çayır tırtılı çıktı. Ayçiçeğini neredeyse yok edecekti. Bir hafta içerisinde drone'larla bir ilaçlama yapıldı. Ürün kurtarıldı. Teknolojiyi de bilinçli olarak kullanmak, bu işe katmak gerekiyor ama her şeyden önemlisi merkezi hükümetin, devletin tarıma bakışının değişmesi lazım. Tarımı yok sayan, tarımı önemsemeyen politikalar yerine, tarımdan zenginlik üretecek politikalara bakmak lazım. Bu aynı zamanda belediyeler için de, yerel yönetim için de böyle. Çünkü yerel yönetimler bu konuda çok ciddi bir yetki de aldılar. Tarıma, kırsala da destek olmaları lazım ama birçok belediye görüyorum. Tarıma desteği işte fide dağıtmak, Tohum dağıtmak olarak icra ediyor. Çiftçiden çok şehirde hobi olarak ekim yapanlara gidiyor.
Önemli olan sistem kurmak. Aziz Kocaoğlu döneminde yapılan da oydu. Kooperatif üzerinden o destek sağlandığında zaten çiftçiye yansıyor. Üretirsek gıda krizi Türkiye açısından olmaz ama dünya açısından elbette ki bir gıda problemi var. Türkiye eğer kendi potansiyelini değerlendirirse kendi ihtiyacını karşılayabildiği gibi birçok ülkeye ihracatla yani başka ülkelerdeki insanların da en azından bir bölümünü besleyebilir.