Türkiye’nin en genç iklim aktivisti Atlas Sarrafoğlu, muhabirimiz Diren Çelik’in sorularını yanıtladı.
Türkiye'nin en genç iklim aktivisti Atlas Sarrafoğlu, ilk eylemini 2019'da gerçekleştirdi. İstanbul Bebek'te 700 kişinin katıldığı eylemde sesini duyurduğunda 11 yaşındaydı.
Avustralya yangınları için Avustralya Konsolosluğu'nun, Amazon Yağmur Ormanları için Brezilya Konsolosluğu'nun önünde iklim grevleri yaptı, Madrid'de 500 bin kişiyle beraber sokaklarda yürüdü. Lozan'daki iklim aktivistleri toplantısında grev konuşmacıları arasında yer alarak 4 bin kişiye Türkiye'de gerçekleşen bir hortum sırasında hayatını kaybeden 13 yaşındaki mevsimlik çocuk işçi Berivan Karakeçili'yi anlattı. 2012 yılından beri sahiplerini bulan WWF'in (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) Gençlik Ödülü dünyanın her yerinden genç doğa koruma öncülerine verilirken, 2020 WWF Gençlik Ödülleri'nin en genç kazananı Türkiye'den 13 yaşındaki 8. sınıf öğrencisi yine Atlas oldu.
Ağustos 2018'de iklim değişikliği ile savaşılmaya hemen başlanması gerektiği konusunda protestolara başlayan İsveçli eylemci Greta Thunberg'in ardından onu cesur bulan ve onun gibi olmak isteyen,Türkiye'de bir ekip kuran Genç aktivist Sarrafoğlu'na göre, artık söz 'kirleticilerde' değil gençlerde olmalı.
Yaşıtlarını da iklim için farkındalığa çağıran Atlas, kendisine yapılan olumsuz yorumlara aldırmadığını ifade ediyor:
'Bizim umudumuz var, iklim krizi aslında umut gerektirir, umut harekete geçmektedir ve bana kalırsa umut bir kastır bu kası çalıştırarak güçlendireceğiz ve güçlendikçe de aslında bunu işe koymamız aksiyon almamız gerekiyor. Umutla birlikte, çünkü umudu kaybettiğimiz zaman her şeyi kaybederiz'
YouthForClimateTurkey&FridaysForFuture International İklim Aktivisti Atlas Sarrafoğlu ile EGİAD'da düzenlenen ve konuşmacı olarak katıldığı 'Gelecek için Sürdürülebilirlik' Zirvesi'nde keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Sarrafoğlu, dünyanın iklim krizini döndürmede sadece 6 senesinin kaldığının altını çiziyor.
11 YAŞINDA EKİP KURDUM
-İklim değişikliği kavramını ne zaman öğrendiniz? Aktivist olmanızın hikayesi nasıl?
Aslında iklim değişikliğini, ilk kez yedinci sınıfta, ders işlediğimiz esnada duydum.Fakat o zamanlar ilgimi çekmemişti. Çünkü sadece bizlere buzulların erimesi olarak anlatılmıştı bu konu. Müfredattaki iklim değişikliği konusu yetersizdi. Yaklaşık 1 sene sonra Greta Thunberg'i gördüm. İsveç parlamentosunun önünde grev yapıyordu. Sonrasında bu kadar genç birinin bütün politikacıları, karar vericileri, şirket CEO'larını karşısına alıp, 'siz yanlış yapıyorsunuz. Benim geleceğimden çalıyorsunuz' demesi benim aslında çok dikkatimi çekmişti. Çünkü çok cesurca bir hareketti.
Ben de dedim ki,Türkiye'de bunun bir örneği var mı acaba? Ben de katılmak isterim, elimden ne geliyorsa destek vermek isterim fakat araştırdım, sivil toplum kuruluşlarına sordum. Katılabileceğim bir organizasyon bulamadım. Greta'yı da ilk kez Açık Radyo'dan duydum. Sonrasında oraya da sordum, böyle şey var mı? Eğer varsa katılmak isterim çünkü tam o sıralarda ilk küresel iklim grevinin de çağrısı yapılıyordu.
Ona katılmak istemiştim, daha 11 yaşında, sonrasında hiç Türkiye'de böyle organizasyon olmadığını duyunca aileme dedim ki ben yapmak istiyorum. 11 yaşındayken 'Friday's for future' isminde bir ekip kurdum. Türkçe'ye 'Gelecek için Cumalar' olarak çevriliyor.Ardından ilk grevimizi yaptık. Okuldan birkaç arkadaşımla ve okul öğretmenlerim, arkadaşlarım ve akrabalarımla hazırlanıp İstanbul- Bebek Parkı'na gittik. 50 veya en çok 100 kişi bekliyordum. Birçok basın kuruluşu ile birlikte 700 kişi geldi. Sesimizi duyurmamıza yardımcı oldu ve böylece de aslında Türkiye'deki iklim hareketi başlamış oldu. Türkiye'den sonra tabii farklı ülkelere de gittim. Orada konferanslarda bulundum. İklim aktivistlerinin olduğu yaz kamplarında bulundum. Orada da tabii sözümüzü duyurmaya çalıştım.
KÜRESEL KUZEY'İN GÜNEY'E BORCU VAR
-Dünya ülkeleri ile Türkiye karşılaştırıldığında iklim değişikliği konusunda farklar nasıl?
Aslında iklim değişikliği dediğimiz zaman herkes farklı algılayabiliyor. Çünkü Türkiye'de bu genel olarak kuraklık olarak anlaşılıyor. Fakat dünya etrafında bu biraz da seller, yangınlar, kıtlık, savaşlar böyle anlaşılabiliyor. Çünkü iklim değişikliğinin aslında etkilediği şey gıda... İnsanların temel ihtiyaçları olan su ve fosil yakıtları için savaşlar çıkacak deniyor. Asıl önemli olan burada ülkelerin ne kadar fazla fosil yakıt yaktığı veya yakmadığı. Çünkü iklim krizinin ne kadar az hafife alırsak, iklim krizine ne kadar kriz gibi davranmazsak o kadar bizim üstümüze gelecek. Mesela, Amerika ve Çin, neredeyse bütün dünyanın fosil yakıtının yarısını yakıyor. Bu ülkelerin iklim krizinden daha fazla etkilenmesi gereken cezaların daha fazla çekmesi gerekirken etkilenmiyorlar.
Çünkü varlıklı ülkeler bunun yerine küresel olarak daha yoksul olan Güney Amerika, Afrika ve Asya'daki ülkeler etkileniyor. Biz bunları küresel güney ülkeleri diyoruz. Küresel Kuzey'in, Küresel Güney'e borcu var. Bu hem maddi hem manevi borç... Çünkü kültürlerini aldılar. Hem tarım alanlarını aldılar, yaşam alanlarını ailelerini aldılar onlardan. İklim krizini herkes eşit şekilde yaşamıyor. Örnek vermek gerekirse Pakistan'daki sel felaketinde ülkenin üçte biri sular altında kaldı, 2 bin kişi öldü işte ve milyonlarca kişi de bu krizden etkilendi, yerlerinden edildi. Türkiye'de biz bunu sadece orman yangını veya kuraklık olarak algılıyoruz. Böyle algılamamız gerekiyor. Çünkü iklim krizi aslında bizden uzak bir kriz değil, bizim de yaşayacağımız bir kriz.
Raporlara bakıldığında iklim krizininen çok Akdeniz Havzası'nda yaşanacağı söyleniyor. Akdeniz havası dediğimiz yer Libya,Fas, Mısır, Türkiye, İtalya bu buralarda daha çok yaşanacağı söyleniyor. Biz buna hazır mıyız? Türkiye olarak hayır değiliz çünkü. Bizim de çok fazla bu konuya yatırımımız yok. Türkiye önceki gün açıkladığı bir raporunda COP 27'de (Conference of theParties) geçen hafta ve bu hafta devam eden Mısır'da devam eden zirvede politikacıların katıldığı bu iklim zirvesinde açıklama yaptı. Karbon ayak iziyle alakalı taahhüt verdi, azaltmaya gitmiyoruz. Tam tersi % 33 artışla gidiyoruz dedi. Hayal kırıklığına uğradık tabii ki.Bu önemli bir toplantı fakat Türkiye dediğimiz gibi Paris Anlaşması'nı imzalayan ve meclisten geçiren son beşinci ülke oldu. Türkiye olarak maalesef bu konuda ve mücadele konusunda oldukça gerideyiz.
-Sizce kanun yapıcılar, iklim değişikliğini ciddiye alıyor mu?
Dünyada ve Türkiye'de iklim politikaları konusunda çok geriden geliyoruz. 1910 yıllarında, bir İngiliz gazetesinde, Sanayi Devrimi sonrası yapılan araştırmada yer alan raporda, fosil yakıtların dünyaya zarar verdiği anlaşılmış. İnsanlara demişler ki, fosil yakıtları kullanmaya başladık. Önümüzdeki 100 yıl içerisinde bizlere kötü etkileri olacak. Dolayısıyla insanlar aslında iklim krizinin ne olduğunu biliyorlardı. Kötü etkileri olacağını biliyorlardı ama umursamadılar. İnsanların somut olarak bir şey yaşaması gerekiyor ya da dokunmadığı sürece, 'bana bir şey olmaz' anlayışı olduğu için insanlar 'böyle gelmiş böyle gider' diye düşünüyor. Böyle düşünmek çok yanlış. Çünkü biz bu dünyayı aslında büyüklerimizden miras almadık. Biz bu dünyayı küçüklerimizden ödünç aldık. Dolayısıyla gelecek nesillere daha iyi dünya bırakmak için aslında bizim de yaptığımız iş aktivizm. Biz burada ciddiye almayan politikacılara mesajlar vermeye çalışıyoruz. İsyanımız onlara… Bizim yaptığımız grevlerimiz, protestolar aslında hepsi politikacılara ve gerekli mercilere…
-Peki sizce, iklim değişikliğine karşı mücadelede, sorumluluk çocukların üzerinde mi olmalı?
Dünyayı kirletenler biz değiliz. Dünyayı kirletenler bizden önceki nesiller, fosil yakıtı kullananlar, bu endüstriyi açanlar, piyasayı açanlar dolayısıyla aslında hayır bizlere kalması gerekmiyor. Bizden sonra yine sizlere hiç kalmaması gerekiyor. Hayır çocuklara, gençlere kalmamalı diyebilirim ama aynı zamanda da büyüklerin bu konuda aksiyon alma hızı gençlere göre çok düşük. Biz gençler, kendi geleceğimizi kurtarmaya çalıştığımız için kendi hayatımızı, kendi canlarımızın kendi ekosistemlerini önemsediğimiz için geleceğimizi önemsediğimiz için böyle bir aksiyona geçiyoruz. Fakat büyükler nasıl olsa ben birkaç seneye yokum deyip bu harekete geçmiyorlar. Bu aksiyonu almıyorlar bile.
-İklim değişikliğine karşı mücadelede neler yapılmalı?
Öncelikle kişisel olarak harekete geçmeliyiz. Kişisel olarak bir dönüşüme girmeliyiz. Tabi evde kendi dönüşümlerini yapmak, gübre yapmak olsun, atıklarımızı geri dönüştürmek, atıksız yaşamak olsun. Bunlar çok güzel değişimler fakat iklim krizini sadece bu şekilde çözemeyiz. İklim krizi düşündüğümüzden çok daha büyük bir kriz… İnsanlığın karşı karşıya olduğu en büyük varoluşsal kriz diyebiliriz ve biz bununla bir süredir boğuşuyoruz. O yüzden insanların aslında iklim krizine karşı yapması gereken en temel şey, iklim aktivisti olmak, temelde yapmamız gereken şey sesini gerekli mercilere duyurmak, seslendirmek. Toplu bir değişimin öncüsü olmak, parçası olmak, kişisel değişimler bunu takip edecektir diye düşünüyorum.
-Şu an 15 yaşındasınız ve hangi mesleği icra etmeyi düşünüyorsunuz?
Bazı hayaller yıkılıyor… Gençlerin de bazı hayalleri yıkılıyor. Mesela ben 15 yaşındayım. Lise 3'e gidiyorum fakat ne okuyacağımı bilmiyorum. Çünkü dünya o kadar hızlı değişiyor ki ne okusam. Belki birkaç sene içerisinde o işe yaramayabilir. O yüzden böyle kötü bir senaryonun içinde ben de hayal kuramıyorum bir genç olarak.
-Yaşıtlarınıza çağrınız nelerdir?
İklim aktivisti olmaları, bu konuyu desteklemeleri ve olabildiğince fazla araştırmaları bu konuda gözlem yapmaları ve bu konunun içine dahil olmaları, aksiyon almaları. Çünkü ne de olsa bu bizim geleceğimiz bizim hayatımız söz konusu. Burada başkasının değil, kendi geleceğini savunan, gerektiğini düşünüyorum. Gençler olarak o yüzden eğitim aktivite olmaları bizim ekiplere katılmaları böyle konferanslara dahil olmaları gerektiğini düşünüyorum. Gençlere söz hakkı verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü burada zaten kirleticiler söz hakkı alıyorlar. COP'ta öyle… 630 fosil yakıt delegesi var, bütün fosil yakıt azatlım raporlarını onları çağırıyorlar. Sıtma problemine çare arıyorsanız toplantıya sinekleri çağıramazsınız. Gençlere söz hakkı yeterince verilmiyor. Hep büyükler konuşuyor ama artık gençlerin konuşması gerekiyor.
-Bu kadar genç yaşta aktivist olduğunuz için nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Hem olumlu, hem olumsuz- kötü tepkiler de geliyor. Kötü yorumlar çok önemli olmuyor bizler için. Genelde, 'Okulunu bitir, profesör ol, bilim insanı o, iklim krizini çöz' şeklinde yorumlar geliyor. Fakat biz o yere gelene kadar ve o platformu edinene kadar zaten iklim krizi etkilerini gösterecek. Çoktan geri dönülmez noktaya geleceğiz. Çünkü şu anda bizim 6 senemiz var. İklim krizini döndürmeniz için 6 sene de ben profesör olamam. Bilim insanı olamam. Olsam bile iklim krizinin tek başıma çözemem ama aktivist olduğum zaman, hep birlikte hareket edersek iklim krizini çözebiliriz. Bizim umudumuz var, iklim krizi aslında umut gerektirir, umut harekete geçmektedir ve bana kalırsa umut bir kastır bu kası çalıştırarak güçlendireceğiz ve güçlendikçe de aslında bunu işe koymamız aksiyon almamız gerekiyor. Umutla birlikte, çünkü umudu kaybettiğimiz zaman her şeyi kaybederiz. Dünyanın dönüm noktaları şu anda açılıyor işte. Mercanların solması olsun, adaların batması. Daha birçok kıtlığın başlaması. İklim krizini şu anda oldukça fazla yaşıyoruz ama insanlar dediğim gibi somut etkilerini yaşamadığı sürece de bunun olmadığına inanıyorlar. Ya da var olduğunu biliyorlar ama inkar ediyorlar. Sorundan her zaman uzaklaşıyorlar, konfor alanlarından çıkmıyorlar. Ama çıkmaları gerekiyor.