İZDEDA Başkanı Haydar Özkan 30 Ekim İzmir depreminin yıl dönümünde 2 yıllık süreci depremzedelerin gözünden muhabirimiz Oktay Güçtekin'e anlattı.
İzmir'de 30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan ve 117 kişinin hayatını kaybettiği 6,9 şiddetindeki deprem sonrası depremzedeler, hak ve taleplerinin çözümlerini bulmak ve Türkiye'deki diğer afetzedelere örnek olmak amacıyla İzmir Depremzedeleri Dayanışma Derneği'ni kurmuştu.
79 bin 272 bağımsız birim için deprem sonrasında az, orta ve ağır olmak üzere çeşitli hasar kayıtları oluşurken, eşini, çocuğunu, komşusunu, akrabasını kaybeden depremzedeler, yıkım sonrası emsal artışı, kredi ve zaten kendine ait olan evlerini yeniden satın alma sorunları ile karşı karşıya kalmıştı.
Felaketin üzerinden geçen koca bir iki yıllık süreci ise İzmir Depremzedeleri Derneği Bakanı Haydar Özkan, muhabirimiz Oktay Güçtekin'e anlattı.
*İki yıl depremzedeler için nasıl geçti? Yaşananlar depremzedenin kaderimiydi?
Depremzedenin kaderi değişmedi. Değişen kaderi ne mesela… Kira var. 2 sene boyunca insanların ömründe çok büyük yer tutmuyormuş gibi geliyor ancak bu sürece yokluk dahil olunca çok büyük bir yer tutuyor. Ben askeri okul mezunuyum ve sayılı günlerin çabuk bitmediğini bilen birisiyim. Herkes 'sayılı gün çabuk geçer' derler ancak öyle bir şey yok. 2 yıl boyunca kira ödedim, bütün depremzedelerimizin çocukları okullarından, mahallelerinden ayrıldı, bütün düzenleri değişti. Şaka gibi geliyor ancak aynı evde 2 aile oturuyor. Annesinin, babasını, çocuklarının yanına tekrara geri dönenler var. Bunların görülmemesini kafam almıyor. Kader böyle evet. Değişmeyen hiçbir şey yok.
*Kader mi bu?
Bence kader değil. Ben kadere inanan biriyim. Ölümün bir şekli vardır, bir şey bahane olacaktır… Buna inanırım. Ancak gözle görülür bir şekilde yapıyı çürük yapıp üstüne çökerse bu nasıl bir kader? Tamam onu oraya getiren bir kader evet ama öldüren kader… Bence cinayet.
*Depremzedenin birçok sorunundan bahsettiniz ve sorunların çözülemediğini vurguladınız. Bunlara baktığımız zaman söylenen 'kader' ve 'fıtrat' gibi sözlere dayanarak şunu sormak istiyorum, 2 yıldır yaşanan çözümsüzlük kader mi?
Kesinlikle kader değildi. Bu siyaset. Siyaset yapmayalım dedik, depremzedenin üzerinden siyaset yapılmasın dedik her zaman. Ancak yaşanan süreç sadece siyasetti. Emsal 11 ay beklemeyebilirdi. Kredi 22 ay niye bekledi? Bunlara kader denemez. Ben bunu kader olarak kabul etmiyorum. Başka şeyler de var ancak… Biz iyi niyetli, güzel düşünüyoruz devletimiz açısından, onların da bizim için iyi ve güzel düşündüğü kanaatindeyim ancak söyleyeceğim her laf yanlış anlaşılır diye korkuyorum. Bu nedenle bakanımızın söylediği sözler üzerinden gitmek istiyorum, 'deprem vergisi vardı, onu başka bir yere aktarmış olabiliriz…' Olabilir bu devletin içinde vardır mutlaka. Bizde kiramız yetmediğinde bakkal parasını oraya yatırıyoruz. Ancak deprem geldi bir anda deprem vergilerini niye iç ettik? Bu kaderse ben dinden çıkarım.
Ben en çok neye bozuluyorum biliyor musun? İki yıldan beri söyleyemediğim bir laf vardı… Depremzede nasıl geldi? Allah tarafından gelen bir durum. Bizi kim yönetiyor? Allah'a inancının daha yüksek olduğunu söyleyen bir parti yönetiyor. Peki o zaman biz Allah'a inanıyoruz, Allah'ın verdiği afete inanıyoruz, peki o afeti afet kabul etmeyip, basit bir şey gibi görmek Allah'a şirk koşmak mıdır acaba?
*Depremzede olarak söylediğiniz sözlere ve eleştirilere dikkat etmek zorunda kaldığınızı görüyoruz, bu sizi endişelendiriyor mu?
Korkuyorum. Kendimden korkmuyorum. Bana kimse bir şey yapamaz. Hiçbir değişik tip insanlarla beraberliğim olmadı. Devletin 1984 yılında askeri liseye aldığı 2013 yılında emekli ettiği 32 yıl 10 ay üzerinden emekli olmuş bir Astsubay emeklisiyim. Dışarıda yaptığım işlerde yüzümü kızartacak herhangi bir iş yapmadım, çoluğumun çocuğumun boğazından haram lokma geçirtmedim. Ben bana değil, depremzedeye zarar olur diye korkuyorum. Bin 700 bina yıkıldı, bin 700 bina yapıldı, 29 kişi açıkta kaldı. İnsanların evi yok evi. Anayasal hakkı nerde? Onları da savunan İZDEDA. Kime ne diyebiliriz ki? Herkese çok sözümüz var ancak kimseye bir şey diyemiyoruz. Devlet ahlakını alınca yıllardan beri bazı şeylerin söylenmemesi gerektiğini biliyoruz. Ülkemizdeki ekonomik durum belliyken absürt şeyler açıklamanın doğru olmadığını biliyorum. Neymiş 0 faizli kredi istiyorlarmış. Evet bende istiyorum. Emsali yüzde 30 istedim onda da yüzde 20'ye tamam dedim. Ben 0 faizli kredi ile yola çıktım 0,60'a razıydım zaten. Çünkü daha önce bu oranlara verilmişti. Tabii ki 0 faizli krediyi 2 yıl ödemesiz verirse devletimiz deprem vergisini almıştı ya babalık yapıp görevimi yaptım derdi. Ancak orada yapmadı. Buradaki suçlu Haydar Özkan mı? Benim Sayın Başbakanımız'ın (son Başbakan Binali Yıldırım'ı belirterek) 1,04 dediği zamanki halimi benim yanımdakiler bilirler. Ben başbakanımdan fırça da yedim. Bu kredi sadece benim için miydi?
*Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin büyük bir devlet olduğunu biliyoruz, yurt dışında da Suriye ve Arnavutluk'a ücretsiz konutlar yaptı. Oralara yapılırken burada 2 yıldır konutsuz kalınca siz hangi ülkeliyiz diye sordunuz mu kendinize?
O devletin gücü ile ilgili. Tabii ki oralar da yapılmalı.Ancak tabii ki insan soruyor ben kimim, nerdeyim ve ne yapıyorum diye. Bir sürü depremzedenin önüne geçiyorsunuz ve göğüslüyorsunuz. Durun diyorsunuz, öyle değil diyorsunuz. Geçmiş dönemde biri 56 model Chevrolet'lerin tamponları esnekmiş. Bende öyleyim, aşağıdan depremzede bana bunu al diye vuruyor, devlet ve hükümet kanadı yukarıdan ben bunu veremem diye vuruyor… Ben de arada 56 model Chevrolet tamponu gibi gidip geliyorum. Devlet ile belediyenin, devlet ile vatandaşın, vatandaş ile belediyenin, siyasi parti ile vatandaşların arasında kalıyoruz.
*'Yeter', 'nalet olsun bu işten' gibi sözleri söylediğiniz mutlaka olmuştur. Sizi geri döndüren ne oldu bu mücadeleye?
Ben bu iş olmayacak dedim. Bunu beceremeyeceğiz dedim. Beni döndüren AK Partili bir arkadaşım oldu. Bana 'Her şey değişebilir' dedi. Ben de 'Sayın Cumhurbaşkanımız bir şeye hayır demişse o dönmez, bunlar olmayacak boşuna kürek çekiyoruz' dedim. O da bana 'Hayır! Yılmamak lazım' dedi ve o sırada Boğaziçi Üniversitesi'nin rektörü değişti. Ben tekrar tetiklendim. Çakmağa gazı doldurduk ve tekrar yaktık ondan sonra.
*Bu mücadeleyi ne kadar devam ettireceksiniz?
Sabrımızın tükendiğini fark ediyorum bazen. Ancak sağ olsun bazı arkadaşlarımızın bu konudaki sabrı bizlere gerçekten destek oluyor. Yapımızda böyle bizim herhalde dayanabildiğimiz yere kadar, en son depremzede evine girene kadar bu mücadeleyi devam ettirmeyi sürdüreceğiz. Ben çoluğum çocuğum ile yaşamıyorum, depremzedelerimiz ile yaşıyoruz.
*Siz bu süreçte 'depremzede' olduğunuz unutuldu mu? Sizin hakkınız savunuldu mu? Kırgınlığınız var mı?
Yok hayır savunulmadı. Unutuldu benim depremzede olduğum. Rezerv alanda kura çekimi olacak ve herkes bana gelip 'benimkini deniz gören bir yerden olsun' dedi. Kimse demedi ki Haydar Başkan buraya girmesen biz devlete gitsek de sen istediğin yerden alsan demedi. AFAD Müdürü kimseden farkınız yok herkesle birlikte kuraya gireceksiniz dedi. Depremzedeye kırgınım. Depremzedenin hakkının savunan 30-40 kişi. Geri kalan işine geldiği gibi davranıyor.
*79 bin 272 bağımsız birim var, derneğe üye olan sayısı kaç? Siz üye olan ile olmayanı ayırıyor musunuz hak ararken?
Derneğe üye 4 bin 500… Ortada bir mağduriyet var çünkü. Üyelerin hakkını savunduğumu söyleyip proje alanlarını savunmadığımı iddia edenler Allahlarından bulsunlar. TV programlarına çıktığımda yüzde 70'ini proje alanlarına ayırmama rağmen 'bizi savunmuyorsunuz' dediler. Sonra ne oldu? Herkes evlerini aldı 8 bin TL kiraya verdi, 3,5 milyon TL'ye satışa koydular ve sonra da bana küstürler. Şimdi Malatya, Elazığ depremzedeler bize ulaşıyor çözüm bulalım diye. Bense kendi depremzedelerime şu çağrıda bulunuyorum; Lütfen ama lütfen benim senin evini düşündüğün kadar sende kendi evini düşünseydin biz kaç defa evimizde oturuyor olurduk. Benim ayrımcılık yapmam için bir çıkarım olması lazım.
*AFAD verilerindeki tüm depremzedeler sizin yanınızda olsa 2 yılda ne değişirdi?
Şu an herkes evinde oturuyor olurdu. Gündoğdu Meydanı'nda yangın felaketi olmasaydı ve eylemde kalabalık olabilseydik şimdiye kadar kredilerimizi almış, evlerimizi tamamlamış ve bugün belki de koltuğumuzda çay içiyor olurduk.
*Siyasette üst kademe bir çok görüşme gerçekleştirdi depremzedeler. Belki de CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu bile bu kadar genel başkan ile görüşmemiştir, sizce bu süreçte depremzedeler bu kadar görüşmenin karşılığını alabildi mi?
Sırtımız sıvazlanmaktan nasır bağladı 2 yılda. Çözümler aldık… Emsali aldık, kredi bankacılara göre sıfır faizli gibi diyorlar ancak depremzedeleri biliyoruz. Olmayan insana ne dersen de 0,20 veriyorum desen ne olacak? Ödeyemeyecek insanlar. Baktığımız zaman gerçekten hiçbir şey alamadık. 2 yılda havanda su dövmüşüz. Sadece yorulmak ile kaldık bu süreçte.
*Bayraklı Belediyesi depremden en fazla etkilenen ve en çok depremzede vatandaşın yer aldığı, Bornova Belediyesi ise belki de Bayraklı'nın ardından en fazla depremden etkilenen ilçe olabilir. Bu iki ilçe belediyesine bi kırgınlığınız var mı?
Bornova Belediyesi'ne çok kırgınız. Bornova Belediye Başkanı Mustafa İduğ Bey'e gittim. Kendilerine gittiğimde 'Sizin yeriniz burada var, İZDEDA'nın masası burada sizde gelip gideceksiniz' dediler. Bir daha kendilerini göremedik. En zorumuza gideni ise, Büyükşehir Belediyesi'nin lokomotif işletmesi İZBETON öncülük etmiş, Ege Şehir Planlama yanında yer almış, hadi biiz beğenmediler ancak bizim ortak fikrimiz ile kooperatifleşme yoluna gitmişiz ve 26 kooperatifleşme olmuş. Bornova Belediyesi'nin orda 9 blok var. Belediyenin de 24 tane lojmanı var. Onun içinde de çözümsüzlük var. İçerisinde ağır, orta ve az hasarlı yapılar var. Bornova tarafı olunca az hasarlılar emsalden yararlanamıyor ve onlar ben yıktırmam diyor. Diğer tarafta yıktırmak isteyenlerin hakkı var ve bir çözüme ulaşılamıyor. Yani oraya bir erkin girmesi lazım. Buraya kim girer? Belediye girer dimi? Belediye başkanımız bir çözüm üretmiş. Doğruysa gerçekten depremzedeler olarak çok kırıldık. Ege Koop'u çağırmış burayı çözün diye. Tabii ki çözer Ege Koop burayı ancak büyükşehir belediyesi ile ilçe belediyesi aynı parti. Bir kooperatif kurmuş büyükşehir belediyesi, bir kenarından tutalım dese olmaz mıydı? Bayraklı Belediye Başkanı Sayın Serdar Sandal'a da kırgınız. Bizim derneğimizi hiçbir zaman kamu yararına dernekmiş gibi görmedi. Maddi açıdan hiçbir zaman yardım etmedi bize. Yoksa sosyal konuda çok yardımcı oldular.
*Hükümetin İzmir'deki en büyük temsilcisi Sayın İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger ve İzmir'in seçilmiş en büyük yöneticisi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer… İki isimle de sık sık görüştünüz ve bir araya geldiniz. İki ismin depremzedelere bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İkisi de depremzedelerimiz için büyük bir şans. Sayın Valimize benim yanımda kimse bir laf edemez. Ettirmem. Ben sayın valimizin yanına hiç tek gitmedim. Her zaman şahitlerle gittim. Ne istediysek depremzedeler olarak telefonu çevirdi ve hemen o an çözdü. Her derdimize koştu. Nakdi yardım yapılması konusunda bile valimiz bize yardımcı oldu. Deprem şehitlerimiz haricinde depremden uzuv kaybı ile yaralı çıkan kızımızı götürdüm ve ona da ev alınmasını sağladı. Valimiz biz depremzedelere desin ki 'Yürüyerek Ankara'ya gideceksin' en başta ben giderim. Diğer yandan Sayın Tunç Soyer beyefendi bana desin ki 'Yürüyerek Ankara'ya gideceksin' biz depremzedeler en başta ben olmak üzere yine yürüyerek Ankara'ya gideriz. Bunları insanlık adına söylüyorum. Sayın Soyer 'Derneğini kur' demişti ilk başta, ben ilk zamanlar anlamamıştım ne dediğini. Dernek kurulurken burada ilk konuşmasında 'Hak verilmez alınır' dedi. Ben kendisine 'belediyeye yürüyeceğim sayın başkan bilginiz olsun' dedim. Kendisi sanki derneğin kurulması için destek olmamış gibi hep karşımda yapıcı ve verici oldu. AK Parti bana belediyeye niye yürümüyorsun da bize yürüyorsun diyor. Ben emsal için 'başkanım vermezseniz belediyeye yürüyeceğiz' dedim, hemen toplantıya çağırdı ve ertesi gün görüşmeler başladı. Kimse kusura bakmasın. İki isim de kıymetli insanlar ve çözüm odaklılar.