DEM Parti İzmir Büyükşehir Belediye eşbaşkan adayları Akın Birdal ve Türkan Aslan, yerel seçim gündemi ile ilgili açıklamalarda bulundu.

Yerel seçimlere 1 aydan az bir süre kala siyasi partiler vatandaşlardan oy istemek ve vaatlerini anlatmak için çalışmalarını sürdürüyor.

Türkiye'nin beşinci büyük partisi DEM Parti ise İzmir'de yerel seçimler konusunda yoğun bir çalışma halinde…

DEM Parti, İzmir'de kendi camiasının önemli isimlerinden eski Milletvekili Akın Birdal ile Avukat Türkan Aslan öncülüğünde seçmenlerin kapısını çalıyor.

Birdal ve Aslan, Haber Müdürümüz Ender Aldanmaz ve muhabirimiz Büşra Çetinkaya'ya ülke ve kentteki seçim atmosferi, ittifaklar konusu ve İzmir için neler vaat ettikleri hususunda önemli değerlendirmelerde bulundular.

Röportajda dikkat çeken iki noktadan ilki İzmir'de ittifak kapısının neden kapandığı konusuydu. İkinci nokta ise seçimle ilgili oldukça iddialı ve hazır görünmeleri.

Oy hedefi ise İzmir'in plakası… Yani yüzde 35!

Sözü Birdal ve Aslan'a bırakalım…

DAMARLARIMDA HASTANEYE KOŞAN DEVRİMCİ GENÇLERİN 14 ÜNİTE KANI DOLAŞIYOR

-Akın Bey, 76 yaşındasınız. Cezaevileri yaşadınız, suikaste uğradınız. Çok badireler atlattınız. Sizi 76 yaşında saha çalışması yapmaya iten motivasyonu nereden alıyorsunuz?

Akın Birdal – Hem teorik hem de pratikten kaynaklanan bir güç bu. Ben bir eğitim emekçisinin çocuğuyum. 6 kardeşten biriyim. Bütün ailede ilk yükseköğrenim yapan benim. Liseyi bitirinceye kadar yazları çalışıp kışın okudum. Üniversiteyi ancak bursla okudum. Geldiğimiz, yaşadığımız hayatı unutmamak gerekiyor. Üniversitede sol ve sosyalizm ile tanıştım. O benim pratiğimi destekledi, geliştirdi. İnsanlığın mücadele tarihi bedellerle yazılmış. Hiçbir şey kendiliğinden iyileşmiyor. Bu nedenle bizler üniversiten başlayıp Talebe Cemiyeti'nde yer alıp sonra meslek odalarında Ziraat Mühendileri Odası'nda yönetimlerde yer alarak sonra 1977'den 1980'e kadar kır yoksullarının ekonomik demokratik mücadele örgütü KÖY KOOP'ta yer aldım, kendi ilimin birlik başkanıydım. Üniversite yıllarında Niğde Gençlik Başkanlığındaydım sonra Niğde KÖY KOOP Başkanlığı, Merkez Birliği'nde de eğitim-örgütleme, basın, yayın halkla ilişkiler daire başkanlığı yaptım. 1980 darbesinde 7 arkadaşımla birlikte Mamak Cezaevi'ne girdim ve 1984'e kadar 3 yoldaşımla küçük 20 metrekare bakkal dükkanında tencerimizi kaynattık. Türkiye Mühendis Mimar Odaları Birliği Teoman Öztürk, Ege Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Çetin Selçuk ve TÖBDER yöneticisi arkadaşım Necati Ayar ile birlikte. Sonra davalar bitti ve mesleğime döndüm. Peyzaj Mimarlığı bürosu açtık. Sonra 1983'te 12 Eylül Darbesi'ne ilk başkaldırı Aziz Nesin'in arkadaşlarıyla yaptığı Aydınlar Dilekçesi ile olmuştur. 12 Eyllül askeri darbesi Türkiye'yi bir cehenneme dönüştürdü. 51 kişi idam edildi, 173 kişi işkencede öldürüldü, 650 bin kişi işkenceden geçti. Orada tutuklu-hükümlülerin yakınlarının, anne babalarının hak arayışı bu zulmü görünür kıldı. Onların arayışı ile aydınların arayışı kesişti. İnsan Hakları Derneği'ni kurduk.

Türkan Aslan: Yaşının bu kadar söylenmiş olmasından rahatsızlık duyduğumu ifade edeyim. Çünkü Akın Bey'in 76 yaşında olduğunu şimdi sizden öğreniyorum. Muazzam bir enerjiye sahip, bize de enerji veren yol gösteren bir Akın Birdal görüyorum.

Akın Birdal – Genel sekreterlik, genel başkanlık sonra da başıma gelen suikast… Damarlarımda 14 ünite kan kalmamıştı. Damarlarımda hastaneye koşan devrimci gençlerin 14 ünite kanı dolaşıyor. Emin olun, gerek ben gerek Türkan arkadaşım bu adaylık önerisini kabul ederken Türkiye'nin demokratikleşmesi, özgürleşmesi, eşit ve özgür, barış içinde yaşayan bir toplum hayali yolunda yaşamını yitirenlere karşı da bir borç kabul ettik ve bu görevi o nedenle üstlendik. Türkan arkadaşım İnsan Hakları Derneği'nde yol arkadaşımdı ve şimdi yolumuz burada kesişti, beraber yürümekten de mutluluk duyuyorum.

-Türkan Hanım sizi tanıyalım...

Türkan Aslan: Çok küçük yaşlardayken Erzurum'dan İzmir'e göç edip yerleşmiş bir ailenin çocuğuyum. İlk,ortaokul ve lise yıllarının tamamı İzmir'de geçti. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandım ve bitirdikten sonra göz bebeğim olan İzmir'e geri döndüm. İzmir'de nefes alıyorum çünkü. İzmir Barosu'na bağlı olarak çalışıyorum. İlk çalıştığım dernek İnsan Hakları Derneği, hem İzmir şubesi hem İHD Genel Merkez'de yollarımız Akın Bey ile kesişti. İnsan hakları mücadelesinde Akın Bey ile beraber çalışma onuruna sahip oldum. Bir kısım siyasi partilerle yollarım kesişti. 1999'da HADEP'ten Karşıyaka Belediye Başkan adayı olarak gösterildim. Çok genç yaşta olduğu için o çalışma sürecinin de nasıl geçtiğini hatırlamıyorum. Şimdi sindire sindire, özümseyerek geçirdiğim bir seçim çalışması içerisindeyim. Hak mücadelesi noktasındaki davalara giriyorum daha çok. Hem HDP'nin hem de DEM'in merkezi hukuık komisyonunda çalışıyorum. Bir dönem de 2006 yılında Demokratik Toplum Partisi insan haklarından sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcılığı görevim oldu kısa bir dönem.

SEÇİM KAYGISI DEÐİL 1 NİSAN KAYGISI AÐIR BASIYOR

-Türkiye'deki seçim atmosferini nasıl görüyorsunuz?

Akın Birdal – Doğrusu heyecan verici, umut verici, güven verici değil. Çünkü Türkiye'de ideolojik hegemonyanın otoriter baskıcı despotik yapısı, anayasal sistem, insanların sözünü özgürce söyleyebilmesinin önünde engeller var. İç denetim, dış denetim mekanizmaları, kanalları kapanmış. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi zaten 'ben yaptım, oldu' anlayışını hakim kılmış. Toplumsal ve siyasal muhalefetin parçalı oluşu, bu hegemonyaya karşı güçlü bir hegemonya oluşturulamayışı ve son seçimlerdeki yaratılan umutsuzluk insanları demoralize etti. Ne olacak diyerek hükümetin değiştirilemediğini görüyor. Kendi gücünün de değiştirme olasılığında görmediğinde ötürü kendiliğine bırakılmış bir şey. İzlenen neoliberal politikalar insanları açlığa, yoksulluğa sürüklemiş. Şu anda seçim kaygısından çok 1 Nisan kaygısı daha ağır basıyor. Çünkü hükümet bir seçim politikası yürütüyor. Örneğin simiti 15 liradan 10 liraya indiriyor. Seçim politikasından dolayı ekonomide frene basıyorlar. İzlenen politika rant ve sömürüye dayalı bir sistem. Çalışanların, kamu görevlilerin, emeklilerin, yaşlıların beklentilerine karşılık vermeyecek. O nedenle daha çok toplumsal ve siyasal muhalefetin birliğine ihtiyaç var. Doğrusu, demorkasi ile ekonomi ilişkisinin doğrudan, diyalektik bir bağı var. 1993'te 2. Dünya İnsan Hakları Konferası'nda Viyana Bildirisi yayımlandı ve bu bildirinin 8. Maddesi çok önemli. Ne kadar demokrasi, o kadar ekonomi. Ne kadar ekonomik ilerleme o kadar demokrasi. Böyle bir bağ var. Şimdi demokrasi yok. Emekçiler örgütlenemiyor. Grev hakları gasp ediliyor. 1980'de KÖY KOOP ile eksintiye uğrayan kırsal alandaki örgütlenme zaten kalmadı. Üreticiler şu anda kendi başlarının çaresine bakıyorlar ve topraktan uzaklaşıyorlar çünkü bu ekonomik program, her şeyi şirketleşmeye bıraktı. Tarımda üreticilerin örgütlenmesi, kendi ürettiklerinin üzerinde söz sahibi olmasının artık olanakları kaldırıldı. Örneğin tarıma destek veriyoruz diyor, tarım alanında şirketleşmiş kendi yandaşlarına milyonlar aktarıyorlar.

AÇLIK, İŞSİZLİK ÖYLE DERİNLEŞECEK Kİ BAŞKALDIRI OLACAK

-Türkiye için deniz bitti mi diyorsunuz?

Akın Birdal –Yöneticiler için bitti. Şöyle bir şey var. Benim kaygım 1 Nisan'dan sonra bu yoksulluk, açlık, işsizlik öylesine derinleşecek ki buna karşı bir başkaldırı olacak. Çok ağır, baskıcı yasaklar getirecekler. Dezonformasyon Yasası henüz fazla işletilmiyor ama 1 Nisan'dan sonra açlığa, yoksulluğa karşı direnen ve isyan eden halkı yasakla, şiddetle, nefretle bastırmaya kalkışacaklar. Türkiye'de yaşanan bu günler o günlerin habercisi. Ana muhalefet buna hazır değil, günlük politika yapıyorlar.

-Ana muhalefet dediniz. İttifak tartışmaları yaşandı. 2023 seçimlerinde partiniz Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleme kararı aldı. Süreç başarısızlıkla sonuçlandı. Siz kendi siyasal hattınızla yola düşmeye karar verdiniz. Sayın Sırrı Sakık, 'AK Parti'ye MHP'ye olduğu kadar CHP'ye de kaybettireceğiz' diye bir çıkışa imza attı. Bu kamuoyunda ciddi bir şekilde tartışıldı. Mayıs'ta ne oldu, Mart'ta ne değişti?

İZMİR'DE DİYARBAKIR KADAR İDDİALIYIZ

Akın Birdal – Öyle bir şeyimiz yok bizim. O Sırrı Bey'in çıkışı. Bizim hareket noktamız o değil. Biz kendi tabanımızın, seküler kesimin beklentilerini, özlemlerine karşılık verme saikiyle yola çıktık ve kazanmak için çıktık. Elbette bu bir yarıştır. Bu yarışta ipi ilk önce göğüslemeyi herkes kendisi ister. Biz de iddialıyız. İzmir'de Diyarbakır kadar iddialıyız. Kuşkusuz emin olun en çok demokrasiye, insan haklarına, barışa Kürt hareketi ihtiyaç duyuyor. İhtiyaç duydukları için bu demokrasi kapısını daha da genişletmek istiyorlar. Oy veriyorlar, destek veriyorlar. 35 yıllık siyasi örgütlü yapısı var. Kürt Hareketi'nin müttefikleriyle yola çıkışı 1995'tir. HADEP çatısı altında yine bir araya geldik. Birleşik Sosyalist Parti'den, genel başkan yardımcısıydım, Mersin'de adaydım. 1995'ten başlayan ve bugüne gelen bir siyasi yapı var. Niye şimdi bunu biz yok sayalım? Başkalarının yok saymaya neden hakkı var? Bize sorumlusunuz, bize bağlısınız diyenler var. Hayır. Acıyı, zulmü, baskıyı yaşayan onlar. O zaman bütün bunlara karşı yine uzlaşmadan yana bir tutum takındılar ama CHP tutumu nedeniyle bu iş sonuçlandı. Biz de saat 12'ye 5 kala bu adayımız olun dendi, kabul ettik. Belgelerimizi son gün yetiştirdik.

SAAT 14:30'DA ADAYLIÐI KABUL ETTİK, 16:30'DA YSK'YA BELGELERİ VERDİK

-YSK'ya isim bildirileceği son gün saat 12'ye 5 kala mı adaylığınızı netleştirdiniz?

Akın Birdal - Daha öncesinde bir görüşme var tabi ki ama saat 14.30'da adayız dedik, 16.30'da belgeler götürüldü ve 17.00'de verildi.

KİMSEYE KAZANDIRMAK YA DA KAYBETTİRMEK NOKTASINDA DEÐİLİZ

Türkan Aslan – Sırrı Bey'in bizim aday tanıtım toplantımızda ve beyannamemizi sunduğumuz toplantıda böyle bir konuşması oldu. Bu onu bağlayan bir konuşmaydı. DEM Parti'nin üçüncü yol diye ifade ettiği ve izlediği bir paradigması var. Üçüncü yoldan kastımız şu: Toplum uzun bir süredir, Avrupa Birliği ile açılım süreci bittikten sonra AKP'nin izlemiş olduğu çizgi daha sonra MHP ile oluşturmuş oldukları ittifak ile birlikte Türkiye'yi alıp başka bir yöne kaydırdılar. Avrupa Birliği'nden tamamen uzaklaşan bir noktaya geldik. Türkiye'yi nefes alamaz hale getirdiler. Emekçisinden yaşlısına, gencinden engellisine… Gençlerin büyük bir oranı Türkiye'yi terk edip dünyanın başka bir yerine özellikle Avrupa'ya gitmeye çalışıyorlar burada kendilerine bir gelecek bulamıyorlar. Toplum olarak çok sıkıştırıldık. Yaşam kültürümüze müdahale, yaşam alanlarımıza müdahale var. Bu yüzden şunu söylüyoruz: AKP ve MHP'nin bizi sıkıştırdığı bu alandan kurtulmamız gerekiyor. Fakat ana muhalefet partisi ve diğer partiler buna çözüm üretecek noktada değiller. Aksine kısır çekişmelerin içerisinde toplumun gerilmesine ve toplumun daha da sıkışmış pozisyonda kalmasına neden oluyor. Biz üçüncü yoldan bahsediyoruz. Ne kara ne beyaz. Ortada gri var ve bunun bir sürü tonu var. Biz, toplumun nefes alabileceği bir alan açmak istiyoruz.

Aslında bir uzlaşı da var. Kent uzlaşısı kavramı özü itibarıyla da çok güzel bir kavram. Evin içinde uzlaşı, mahallede uzlaşı, siyasette uzlaşı yaşamın her alanında bir uzlaşı kültürüyle birbirimizi ötekileştirmeden bir uzlaşı alanı sağlayabilirsek her yer daha huzurlu, güvenli ve refah seviyesi daha yüksek olur. Ekonomik olarak her şeyi, coğrafya olarak her şeyi burada bulabilirsiniz. Yeter ki bu kaynaklar doğru yerlerde harcansın. Biz varız diyoruz. İki siyaset arasına sıkışmayın diyoruz, üçüncü yol var diyoruz bu sebeple adayız. Kimseye kazandırmak ya da kaybettirmek noktasında değiliz. Biz iddialı bir partiyiz. Türkiye'deki siyaset denklemini sarsabilecek bir güce sahibiz. Biz Türkiye'yi yönetmeye adayız. Türkiye partisiyiz, her yerde örgütlüyüz.Yaşadığımız kentleri de yönetmek noktasında adayız. Herkesten iyi yapabilirz noktasında değiliz bu iki kişinin yapabileceği bir şey değil çünkü. Biz, kent uzlaşısını sağlayarak birlikte bu şehre birlikte daha iyi hizmet edebileceğimizi düşünüyoruz.

CHP İŞİ PAZARLIÐA DÖNÜŞTÜRMEK İSTEDİ

-Son dakikaya kadar DEM Parti'nin İzmir'de aday çıkarmayacağı ve kent uzlaşı noktasında bir ittifak kurulacağı yönünde tartışmalar devam ediyordu. Ne oldu da bu uzlaşı çıkmadı?

Akın Birdal – Kent uzlaşısının olmasını istediğimiz konusunda çok samimiydik. Bizim kent uzlaşımızla CHP'nin kent uzlaşısında farklılıklar oldu. Onlar işi pazarlığa dönüştürmek istediler. 3 belediye meclis üyeliği, 5 il genel meclis üyeliği, en fazla ileri gidilirse de 1-2 ilçe. Biz öyle düşünmüyorduk. Kentte yaşayan kentlilerle, kadınlarla, emekçilerle, ekolojistlerle, gençlerle, engellilerle bütün farklı olan kesimlerle beraber bu kentin yönetimine talip olma anlayışını esas aldık.

TUNÇ BEY'İN DAHA TOPLUMCU BİR YANI VARDI

-Geçtiğimiz günlerde verdiğiniz bir mülakatta Tunç Soyer aday gösterilseydi DEM Parti aday göstermezdi diye bir açıklamada bulundunuz. Kent uzlaşısı noktasında Sayın Soyer ile uzlaştığınız noktalar neydi?

Akın Birdal – Çalışmalarda ortaklaşma oldu. İzmir'i insan hakları kenti yapma konusunda önemli çabaları oldu. Öyle iddiaları da vardı bazı adımlar da atıldı daha toplumcu bir yanı vardı. Ankara'da görüşmeler sürüyordu. Tunç Bey'e karşı bir sempati belirtiliyordu. Bunu CHP Genel Merkez de biliyor, burası da biliyor ama sonra ne oldu bunu biz bilemeyiz.

Türkan Aslan – Tunç Soyer'in demokrat bir kişiliği var. Hem Seferihisar'da hem de İzmir'de başkanlık döneminde görüldüğü üzere demokrat bir kişiliği var. Kendisini hiçbir kesime kapatan bir özelliği yok. Onunla ortak iş yapmak mümkün. Sizi, kültürünüzü, dilinizi olduğu gibi kabul eden bir kişiliğe sahip, diyaloğa açık. Bu noktada onunla iş yapacağımıza, kenti birlikte daha güzelleştireceğimize inandığımız için kent uzlaşısının temelinde Tunç Soyer'in adı ön plana çıktı. CHP kendi iç dinamikleri itibarıyla bunu uygun görmediler yerine Cemil Tugay'ı getirdiler. Sonuçta şöyle bir politika izleniyor. Genel seçimlerde DEM Parti, o dönemki HDP çok açıktan Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceğine yönelik açıklama yaptı ve buna göre çalışma da yaptı. Kürt illerinde Kılıçdaroğlu'nun aldığı oyları herkes biliyor ve verdiği sözü de tuttu. Ancak şöyle bir yaklaşım var: Bir ittifak yapalım ama kamuoyu önünde bir araya gelmeyelim, görünmeyelim.

TUGAY, PARTİ YETKİLİLERİMİZLE GÖRÜŞME NOKTASINDA KAPALI OLDUÐUNU SÖYLEMİŞ

-Peki Cemil Tugay'ın adaylığına neden soğuk baktınız?

Şu an rakibimiz olan belediye başkan adayı Cemil Tugay, DEM Parti'nin il binasına gelip bir fotoğraf verme nezaketini bile göstermedi. Kendi zihni itibarıyla bizi öteki olarak görmeye devam etti. Biz öteki değiliz, bu ülkenin sahibiyiz. Herkes gibi bu ülkenin sahibiyiz ve bu ülkenin yönetimine katılmak istiyoruz. Bu noktada bizimle fotoğraf vermeyecek hiçbir anlayışla, zihinle bir araya gelmek durumunda da değiliz. Parti görüşmeleri yapılırken sonuçta genel merkez ile götürülecek bir iş değil bu. Yerelde aktörler var. O temelde yapılan görüşmelerde bizim öğrendiğimiz kadarıyla belediye başkan adayları, partili yetkililerimize görüşme noktasında kapalı olduğunu söylemiş. Açık olarak söyleyip söylemediğini bilmiyorum ama bize yansıyan bu. Biz böyle bir anlayışla bu kenti birlikte yönetme imkanımız olmadığını gördük.

ÇOK GEÇ KALINMIŞ BİR CÜMLE BİZİM İÇİN

-Peki Cemil Tugay'ın 'DEM ile ittifak yaparız, kimse de niye ittifak yaptığımızı sorgulayamaz' cümlesi geç kalınmış bir cümle mi?

Türkan Aslan – Çok geç kalınmış bir cümle bizim için. Seçimi kazanırlarsa bir olasılık olsa bile bu kentte yaşayan insanlarla, yapılarla diyalog içerisinde olmak durumundalar. Bunun getirdiği bir şey olsa gerek. Bu enerjiyle ve coşkuyla 31 Mart'ta İzmir'deki bütün dengeleri alt üst edeceğiz.

TABANIMIZDA KIRILMAYI ENGELLEDİK, CHP TABANINDAN GERİ DÖNÜŞ ALIYORUZ

-Saha çalışmalarına dönersek… Siz sahadaki durumu, kendi tabanınızdaki durumu nasıl görüyorsunuz?

Türkan Aslan – Uzun bir süredir yerel seçimlerde özellikle İzmir dahil birçok yerde aday göstermedik. Yerelde bir uzlaşıyla onları destekleme noktasında bir tutum sergiledik. Hizmetler eşit bir şekilde sunulmadığı için kendi tabanımızda klasik yerel yöneticilik anlayışıyla bu işi götürdükleri için tabanda bir kırılma vardı. Bu kırılma bu seçimlerde de DEM Parti kendi adaylarıyla seçime gitmemiş olsaydı, kent uzlaşısına en yatkın kesim bizim taban olmasına rağmen büyük bir kırılma yaşanacaktı. Metropollerde kendi adaylarıyla seçime girme düşüncesi kendi tabanımızda büyük bir coşku yarattı. CHP'nin tabanında da, kendi iç dinamiklerinde yaşan sorunlar nedeniyle müthiş derece olumlu bir geri dönüş alıyoruz. İnsanlar bize 'seçime gitme nedeni çıkardınız, gönül rahatlığıyla gidip oy verebiliriz' diyorlar. Bunu sadece kendi tabanımızdan almıyoruz başka kesimlerden de alıyoruz. Çünkü insanları yıldırmışlar. Piriştina döneminde beri o dönemden bu döneme İzmir'in hak ettiği bir hizmet yok. İzmir, çok güzel bir coğrafya. Kendi kaynaklarıyla kendini finanse edebilecek bir kent. Layık olduğu hizmeti almak noktasında hep sıkıntı yaşıyor. Bunu sadece merkezi yönetimin maddi aktarım yapmamasıyla tek başına açıklanabilecek bir durum değil. Siz, neyi önceliyorsunuz yerel yönetimlerde? Hangi alanlarda hizmet vermek istiyorsunuz, nasıl bakıyorsunuz? Öncelikleriniz farklı olunca haliyle kente hizmet etme kısmı yarım kalıyor. CHP de bu konuda eksik kaldı. İzmir, Türkiye'nin parlayan bir kenti haline gelmedi. Hizmet alma konusu zaten eksik, tonlarca sıkıntı var. Artık İzmir'in sıkıntıları kronik hale geldi. Çözüm üretilmesi de gittikçe zorlaşıyor. Bir noktada buna engel olmak gerekiyor. Bu yüzden büyük bir tepki var. Kendi partimizde üçüncü yol olarak ifade ettiğim şekilde konsolide olması çabası içerisindeyiz. Çünkü bize baktığınızda hak temelinde, insan hakları mücadelesi yapan iki aday görürsünüz. Biz yaşama bu pencereden bakıyoruz. Bir kent kültürü yaratmak istiyoruz. İzmir bunun için nesnel koşullara çok uygun bir kent. İnsanların hoşgörüsü, sıcaklığı, beklentiler yüksek. Koşullar iyi, sahada olumlu tepkiler alıyoruz bu tepkilerin sandıkta da yansıyacağı kanaatindeyim.

-Diyarbakır'da nasıl iddialıysak İzmir'de de o kadar iddialıyız dediniz. Siz ciddi ciddi İzmir'in DEM Parti'ye dönme ihtimalini görüyor musunuz?

Türkan Aslan – DEM Parti'ye dönmemesi için bir sebep yok. Çoğulcu, katılımcı, demokrasinin temel ilkeleri çerçevesinde bir yerel yönetimden bahsediyoruz. Mahalle meclislerinden, sokak meclislerinden, gençlerin, çocukların, kadınların örgütlenmesi gerektiğinden bahsediyoruz. Sendikaların meslek örgütlerinin daha aktif olması gerektiğini söylüyoruz. Çünkü bu kentin insanlarıyız, nasıl güzel bir hale getirebilirizi bu yapılarla birlikte konuşmak istiyoruz. Bunu yaparken, her yerin, kurumun kendi bütçesi var. Bütçenizi nereye harcadığınız çok önemli değil midir? Siz, bu yapılarla oturup bir bütçe oluşturursanız İzmir'in gelirini buna göre şekillendirirseniz 5 yıl içerisinde görünen bir şekilde parlayan bir yaıldız haline getiririz. Parlayan yıldız derken cila anlamında söylemiyorum bir kent kültürü oluşturmamız lazım. Birbirimizi seviyor olmamız lazım. Birbirimizi sevmemek için sebep var mı? Sonuçta bu ülkenin insanlarıyız. Hepimiz için daha güzelini istiyoruz. Getirdiğimiz çözümler geçici çözümler değil. Gecekondulardan başlayalım istiyoruz. Çünkü eşitsiz bir hizmet var. Alsancak'a, bütün ilçelerin merkezine bakın her yer parlıyor gelen sadece buraları dolaşmışsa 'İzmir çok güzel bir kent' diyor. Biraz arkaya gittiğiniz zaman dökülüyor. Karşıyaka Cumhuriyet Mahallesinde oturan birinin Karşıyaka merkeze gelme ihtiyacı hissetmesin istiyorum. Siz orayı daha güzel bir hale getirirseniz,hizmetleri oraya götürürseniz, çekici hale getirirseniz merkeze inmesine gerek kalmaz. Ben buralıyım. Sadece DEM Parti'nin seçmenine odaklanmış bir şeyden bahsetmiyorum. İzmir'deki kadınların, gençlerini yaşlıların, engellilerin her kesimin oyuna adayız biz. Biz sadece kendi oyumuzu alarak bir ivme yaratmak istemiyoruz bu kenti güzelleştirmek istiyoruz.

PLAKAMIZ OLAN YÜZDE 35'İ HEDEFLİYORUZ

2015 seçimlerinde o zamanki ismiyle HDP, çok ciddi bir oy almıştı. Onun üzerinde bir oy alabileceğinizi düşünüyor musunuz? Nasıl bir hedefiniz var? Yüzde 30'un üzerine çıkmak gibi?

Türkan Aslan – Plakamız yüzde 35'i hedefliyoruz. Çok iddialıyız. Plaka yapacağız. Oyu ikiye katlamakla uğraşmıyoruz. Ciddi anlamda bir enerjimiz var.

CHP EÐER KAYBEDECEKSE SORUMLUSU BİZ DEÐİLİZ

-CHP'nin de AK Parti'nin de stratejik anlamda kampanya faaliyetleri var. Özellikle CHP'nin seçmenine, İYİ Parti ve DEM Parti tabanına yönelik çağrıları var. Cemil Tugay'ın 'İzmir AK Parti'ye geçerse mahvolur' açıklaması var. Cumhur İttifakı adayı Hamza Dağ da logosuz bir kampanya çalışması yürütüyor ve diğer partilerin seçmenlerinden de bir karşılık bekliyor. Hem CHP'nin hem AK Parti'nin bu yöndeki kampanya faaliyeti sizin tabanınızda nasıl bir etki yaratır?

Akın Birdal - Hamza Dağ, AKP logosunu kullanmadan kendi adıyla sahaya girişi, AKP'nin başarısızlığının bir itirafıdır. Halkın AKP'ye ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'a karşı hoş bakmadığının itirafıdır. Siz o partinin adayı olacaksınız ve adını kullanmayacaksınız. Bir broşür/kitap hazırlığı var. AKP logosu yok, AK P'nin adı yok soyadı yok. Kendisi var ama kapağı çevirdiğiniz zaman AKP'nin ekonomik programı var. Ranta, sömürüye, kara dayalı. CHP'liler aynaya baksınlar. Bize seçimi kaybetireceksiniz diyemezler. Seçimi kaybediyorlarsa eğer kendileri kendilerine kaybettiriyorlar.

Türkan Aslan – AKP'nin 22 yıldır Türkiye'ye getirdiği yıkımı hepimiz birlikte yaşıyoruz. Artık nefes alamıyoruz.. Bütün meslek gruplarından insanlar, gençler yurt dışına gidiyorlar. Ülkeyi umutsuzluğa sevk ettiler. Açlıkla yoksullukla insanları terbiye ediyorlar. Asgari ücrete mahkum hale getirdiler. Buna AKP logosu koymayarak Hamza Dağ'ın bir başarı şansının olmadığı kanaatindeyim. Geçen gün bir kafede oturuyordum. Benden bağımsız iki kadın sohbet ediyor. AKP'nin anons aracı geçiyor. Kadın arkadaşların biri arkadaşına şunu söylüyor: Farkında mısın, Hamza Dağ AKP'nin logosunu kullanmıyor. İzmirliler uyanıktır. İzmirliler bu propagandanın farkında. İzmirliler buna teveccüh göstermeyecek, bizim tabanımız hiç teveccüh göstermeyecek. Çünkü tabanımız kendi adaylarıyla İzmir kentinin daha güzelleşebileceğimne, daha iyi hizmet sunulacağını düşünüyor.

Akın Bey çok güzel söyledi: CHP'liler önce aynaya baksınlar. Eğer kaybedeceklerse sorumlusu biz değiliz. İzmir geneli için söyleyeyim. Son gün son saatlerde başvurusunu yapan bir partiyiz. Bu şehirde bir kent uzlaşısı olsun diye çok çaba sarfedildi. Bizimle aynı kareye girmek istemeyen belediye başkan adayları var. Bu yüzdne sorumlusu biz değiliz. Biz siyasi partiyiz, ülkeyi yönetmeye talip olduğumuz gibi İzmir'de de kenti yönetmek için talibiz.

-Yapmak istediğiniz projeler neler?

Türkan Aslan –Mega ve ultra projelere karşıyız. Elbette büyük projelerimiz olacak bunları yaparken İzmirlinin yaşamını büyük oranda etkileyecek bir proje ile gelecek olursak bunun için bir referandum yapacağız. Siz bu projede İzmirli olarak ne düşünüyorsunuz bu çok önemli. Hangi ilçe için gelmişse oradaki insanlar ne düşünüyor? Kamusal yararı var mı, yüksek mi ona bakacağız. Sonuçta büyük projeleri ortaya koyup sonra ihalelerle İzmir'i peşkeş çekme gibi bir zihniyete sahip değiliz. Kamusal yarara, İzmirlinin düşünce ve önerilerine üstünlük vereceğiz.

Parti olarak şöyle bir anlayışa sahibiz: Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir bakış açısına sahibiz. Bu üç kavram bizim yolumuzu aydınlatan kavramlar. Katılımcı, çoğulcu bir İzmir kenti yaratmak istiyoruz. Kent konseyine mahalle meclislerinden temsilciler göndersinler istiyoruz. Biz hiç kimsenin bizim arka bahçemiz olmasını istemiyoruz. Kent Konseyindeki öneriler, projeler il genel meclisinde öncelikli ele alınacak projeler olacak. Bu kente hep birlikte hizmet etme anlayışına sahibiz. Ekolojik sorunlar çok fazla. İzmir'in 30 ilçesi var. Yarısından fazlasında ekolojik sorun var, ekokırım suçu işleniyor. Efemçukuru uzun süredir altın madeni faaliyet yürütüyor, İzmirlinin içme suyuna zarar verme riskini taşıyor. Gördes'te içe suyu geliyor fakat altında yarık var suyu verimli kullanamıyoruz. Manisa'ya aslında ihtiyacımızın olmaması lazım, kendi su ihtiyacımızı karşılayabilmemiz lazım. Efemçukuru sebebiyle çok uzun yıllardır projesi olan Çamlıca Barajı'nın yapımına bir türlü başlanamadı. Önce İzmirliye temiz su vermek zorundayız. Gaziemir'de kurşun fabrikası var. Faaliyeti durdurulmuş vaziyette ama alanda atıkları var ve tehlike yaratıyor. Kültürpark sorunumuz var. İzmir'e kuşbakışı baktığınız zaman tek yeşil alan orası. Oranın yapılaşmaya açılma tehlikesi var. Kültürpark'ı da tüm ekosistemiyle beraber park olarak kalmasını sağlayacağız. Buna benzer bir sürü ekolojik sorun var.

İzmir'in ulaşım sorunu var. Neredeyse İstanbul trafiğine döndü İzmir. Sabah işe gitmek isteyenler saatlerce trafikte kalıyorlar. Çevre yolu ile bu işi çözeriz diye düşündüler ama çözülmedi, sıkışma devam ediyor. Deniz ulaşımını kullanma imkanına sahibiz. 18 ilçenin denize kıyısı var. Bunun 14-15'i deniz ulaşımıyla merkeze bağ kurulabilecek noktada. Deniz ulaşımını yatay ve dikey olarak aktif hale getireceğiz.

Hamza Dağ'ın ortaya attığı İzmir'in ekoljik yapasını bozacak iki kıyıyı birleştiren projesine şiddetle karşıyız. O projenin hayata geçmemesi için elimizden geleni yapacağız.

İlçelerin yarısından fazlası demiryolu, raylı sistemle bu sorunu çözebiliriz. Özel araçların trafiğe çıkışını bir miktar kısıtlayabiliriz. Bu şehirde yaşayanlarla oturup bu sorunları çözmek mümkün. Barınma bir hak. Kiralar aldı başını gidiyor. Ev satın almak da mümkün değil. Asgari ücretle geçinen bir ülke haline döndük. Barınma sorununa ilişkin sosyal konutlar yapabiliriz. Büyükşehir'in yaptığı bazı girişimleri de oldu, bunun yaygınlaştırılması konusunda çalışmamız lazım.

Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki vesayetinin ortadan kaldırılması için bir mücadele yürütmek lazım. Temel haklardaki sorunlar yerel yönetimler tarafından çözüme kavuşturulabilmeli. Şehir hastanelerini ulaşımın olmadığı yerlere yapıyorlar. Diğer hastaneleri de kapatıyorlar. Karşıyaka-Soğukkuyu'daki devlet hastanesi insanların evlerine yakındı, kapattılar. Mantar gibi özel hastaneler türedi. Birçoğunun sağlık hizmeti de kaliteli değil. Belediyenin sağlık hizmetine de el atması gerektiğini düşünüyoruz. Önce insanların hasta olmaması için önleyici, koruyucu tedbirler alınmalı. Biz hasta garantili hastaneler, yolcu garantili yollar yapıyoruz. Bütün hizmetlere garanti verme halindeyiz. 50-100 yıl bu paraları ödemek zorunda kalacağız. Yerel yönetimler eğitim alanında da aktif olabilir.

Bu kent bir kültür beşiği. Mahallelerde özgün yapıya göre kendi dillerinde kreş açmak durumundayız. Ana dilinde hizmet sunmanın önemli olduğu kanaatindeyim. Bir eşitlik ilkesinden yola çıkıyoruz.

30 Ekim'de İzmir'de büyük bir deprem yaşadık. Hepmizin canını acıtan bir durum. 6 Şubat depremini de yaşadık. Ne kadar hazırlıksız olduğumuzu hepimiz biliyoruz. Afete ve depreme dirençli kentler yaratmalıyız. Bu kentleri yaratırken TOKİ'nin yaptığı gibi rant alanına dönüştürmek yerine insanların barınma hakkını elinden almadan dirençli kentler yaratmamız lazım. Mavişehir gibi birçok yerde, yakın zamanda olan selde esnaflar çok büyük zarar gördü. Şehrin altyapısını da uygun hale getirmek gerekiyor. İnsanların bütün malvarlıklarını satarak yeniden konut elde etmelerine izin vermeyeceğiz. İnsanlara makul koşullarda yerinden dönüşümü sağlayabileceğimiz bir dirençli kent oluşturacağız. Uzmanlar söylüyor, İzmir'de büyük deprem bekleniyor. Hemen 1 Nisan'dan itibaren meslek odalarıyla oturup konuşacağız. Her işimizi yaparken bilim, hukuk, teknoloji bizim kılavuzumuz. Şu an iktidarda görmediğimiz 3 özellik sayıyorum. Bilimi esas almıyorlar, hukuk zaten yerlerde sürünüyor, teknolojiyi işlerine geldiği gibi kullanıyor.

Biz İzmir'i kadın kenti haline getirmek istiyoruz. Burası kadın kenti. Amazonlu kadınlar tarafından M.Ö. 3 binli yıllarda kurulan ilk yerleşim yeri olduğu söyleniyor. Bu söylem buradan geliyor. Biz gerçek anlamda kadın kenti yapmak istiyoruz. Kadın özgürlükçü bakış açısına sahibiz. Büyükşehir'in bütçesini kadın bakış açısıyla hazırlamak zorundayız. Bu kentte yaşayan insanların yarısı kadın. Siyasal iktidar kadını eve hapsetmeye çalışıyor. Siyasal alanın ve kamusal alanın dışına itmeye çalışıyor. Biz kadınların meydanlara çıkmasını, bütün üretkenlikleriyle, enerjileriyle, o güzelliği canlılığı, vicdanı, aklı bu çalışmanın içerisine katması gerektiğine inanıyoruz. Büyükşehir'in bütçesini mor bütçe halinde örgütlemek zorundayız. Kadına yönelik şiddetin arttığı bir dönemden geçiyoruz. İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasının sonuçları iyice görünür hale geldi. Geçtiğmiz hafta 8 kadın 1 günde öldürüldü. Bir kıyıma dönüştü. Kadına şiddetle mücadele etmeliyiz. Kadınlara özgü yaşam alanları yaratmak durumundayız. İzmir'de sığınma evleri yetersiz. 7 sığınma evinin 3'ü bakanlığın 4'ü belediyenin yetersiz ve koşulları iyi değil. Şiddete maruz kalma olasılığı olan kadınlara güvenli alanlar yaratmalıyız. Kadınlara, gençlere istihdam alanı yaratmak belediyenin görevi. Belediye, kaynağını doğru temelde kullanabilirse İzmir'den hiçbir genç başka bir şehre başka bir ülkeye gitme düşüncesinde olmamalı. Kadınlar üretmeliler ve ürettiklerini harcamak durumundalar, bir erkeğin eline bakmamalılar. Bir sürü projemiz var.

İZMİRLİLER EZBER BOZSUNLAR İSTİYORUM

-Sizi oldukça hazır gördüm. Oldu da seçimi kazanamadınız. Kent muhalefetinde daha aktif bir DEM Parti mi göreceğiz?

Türkan Aslan – İzmirliler ezber bozsunlar istiyorum.Bugüne kadar CHP'ydi. AKP'ye zaten teveccüh göstermeyecekler. Bir ezber bozsunlar. Hak savunucusu olan eş başkanlara bir şans versinler. Kadın ve erkek birlikte hizmet etmek adına eş başkanlıkla yola çıkan bir yapıyız. Kadını yaşamın içerisinde görünür hale getirmek istiyoruz. Görünürden kastım vitrin değil özne olması. Kamusal alanda özne olsunlar istiyoruz. Olur da seçimi kazanamazsak bundan sonra bu şehrin her alanında olacağız. Kente dair sözümüzü daha güçlü bir şekilde söyleyip daha güçlü bir muhalefet yapacağız.

Akın Birdal – Biz insan hakları savunucusuyuz. Öznemiz herkes. Hiçkimseyi ötekileştirmeden… Demokratik, laik , toplumcu bir belediyeciliği esas alacağız. Üç tane sihirli sözcük vereceğim. Uygar, yaşanabilir bir kentin üç sihirli sözcüğü: Günaydın, teşekkür ederim, özür dilerim. İnsanlar nasıl bir yabancılaşma içindeler. Tanı tanıma, konu komşusuna günaydın, merhaba demiyor. Güne başlarken tebessüm ve günaydın çok önemli. Teşekkür etmek ve omzun çarpar bir şey olur, özür dilerim.