Türkiye'nin 2023 yılında ortaya koyduğu 500 milyar dolarlık ihracat hedefiyle ilgili değerlendirmede bulunan Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) Koordinatör Başkanı Mustafa Türkmenoğlu, ihracatın söylem analizini EGEDESONSÖZ için yaptı. Türkiye'nin 500 milyar dolarlık ihracat hedefinin bir söylem olduğuna dikkat çeken Türkmenoğlu, sadece aritmetik hesap yapılarak bu rakama ulaşılmadığını söyledi.
Kutay GÜROCAK/EGEDESONSÖZ - Avrupa pazarlarında yaşanan daralmaya karşın geçtiğimiz yılı 152 milyar dolar ihracatla kapatan Türkiye'nin kuruluşunun 100. yıldönümünde ortaya koyduğu 500 milyar dolarlık ihracat hedefiyle ilgili değerlendirmede bulunan Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) Koordinatör Başkanı Mustafa Türkmenoğlu, sadece aritmetik hesap yapılarak bu rakama ulaşmadıklarını söyledi. Aynı zamanda Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı da olan Türkmenoğlu, 500 milyar dolar ihracat hedefinin skor olmadığına dikkat çekerek, Türkiye'nin ihracattaki söylem analizini EGEDESONSÖZ için yaptı.
Dilerseniz görüşmemize, Türkiye'nin ekonomideki hedefleriyle ilgili ortaya koyduğu ve her fırsatta dile getirilen 500 milyar dolarlık ihracat söylemiyle başlayalım. Bu rakam kimilerine göre yüksek; kimilerine göre düşük olarak değerlendiriliyor. İş dünyası ve kamouyu, bu rakamı nasıl yorumlamalı?
Bizim bu konuda yaptığımız çalışma çok farklıydı şimdi devlet politikası haline geldi. Neden? Çünkü bu rakamı oluştururken, sektörün oyuncuları ve bakanlıktaki bürokratların öngörüleriyle bu işi tersten ele aldık. Yani önümüze hedef koymadık. 'Türkiye'nin 2023 yılındaki ihracatını 500 milyar dolar yapacağız, ne yapalım?' diye düşünmedik. Biz her sektörün kendi içindeki konjonktürünü, dünyadaki değişimleri, petrol fiyatlarını, lojistik imkanları ve bir sürü alt açılımı değerlendirerek bu rakama ulaştık. 'Şunu yaparsak şöyle olur; bunu yapaksak böyle olur' diyerek rakamları topladık. Ortaya böyle bir sonuç çıktı. Ama bizim için illa ki bu rakam olacak diye bir şey yoktu. Yani, 'İhracatımızı öyle ya da böyle 500 milyar dolar yapacağız?' demedik. Yok böyle bir şey. Bu rakam, konjonktürdeki değişmeler, yatırımların farklı hale gelmesi, dünyadaki gelir düzeyinin yükselmesi, serveti olup da henüz bunu paraya çevirememiş ülkelerin öne plana çıkması veya uluslararası politikaların değişmesi ile çok daha yukarı da çıkılabilir; ancak, Allah korusun bir savaş çıkması ya da birkaç ülkede olumsuz gelişme yaşanması halinde çok daha aşağıya inebilir. Bu skor gibi oldu. İş 'Biz bu maçı 500 ile kazınırız' a döndü.
Bu algının oluşmasında rakamın her fırsatta dile getirilmesi etkili olmadı mı? Yani değişim yönündeki olasılıklar fazla dile getirilmediği için akıllar biraz da bundan karıştı sanıyorum.
Biraz önce bahsettiklerim olursa 500 milyar dolar ihracat ve 1 trilyon dolarlık dış ticaret hacmine ulaşılabilir. Yani başa baş bir nokta. Ancak, burada ne var? Enerji tüketimi. Sanayideki imalatınız ve buna bağlı olarak ihracatınız artığı sürece enerjinin kullanımı da artıyor. Ona bağımlısınız ancak enerji de ithal olarak geliyor. Türkiye, 10 sene içinde bunu çözerse, o gün 150-160 milyar dolarlık artıya geçer. Türkiye, bunun ne kadarını başarır?; ihracat arttığı noktada ihtiyaç ne olur?; ne kadarını siz karşılayacaksınız? Esas önemli konular bunlar. Kimse bunun peşinde değil. Herkes skor gibi görüyor bu rakamı. Bazıları '499 mu olur yoksa 501 mi?' diye düşünüyor. Kardeşim, ne olacağı önemli değil ki. Biz olaya böyle bakmıyoruz. Rakamın ne olacağı önemli değil. Kişi başına gelir, 30-35 bin TL olur, diyoruz. İşte bu önemli. İhracat 400 ya da 700 olmuş, hiç önemli değil.
Sizin vurgulamak istediğiniz nokta, bu rakama şartlanılmaması gerektiği yönünde. Peki, ihracat nasıl bir rotası çizmek gerekiyor? Türkiye neye odaklanmalı?
Bugün, bir Kore modeli var. Onlar dünya çapında 5-6 tane marka yakalamış, 5 sene içinde almış götürmüş. Bu kadar zamanda ihracatı belki 500 milyar dolara gelmiş. Bunlar önemli bizim için. Buna odaklanmak ve her sektörden 3-5 tane dünya markası yaratarak bunları büyütmek gerekiyor. Ölçek ekonomisini geçmek; KOBİ'leri ve 30 bin ihracatçıyı, 1 ile 5 milyon dolar ihracat yapar hale getirmemiz gerekiyor. Önemli olan konulardan biri de birim kilogram değeri yüksek, katma değeri fazla olan ürün üretmek. Örneğin, bin ton mal satıyorsak bunu 100 bin tona çıkarmamız mümkün değil. Ancak bin tonu 10 bin tona çıkarıp, bunu 1 TL'den değil 4 TL'den satmaya başladığımız zaman, 500 milyar dolar hedefine etki ederiz. Burada ne kadar başarılı olursak o kadar fazla ihracat gerçekleştiririz. Bizim düşüncemiz, hem makro hem de mikro düzeyde. Kümelenme de buradan çıkıyor. Onun için '500 milyar dolar' bir söylem. Bu rakam, skor da değil hedef de. Bu rakam çok daha yüksek olabilir. Her iki sene de bir buna bakıp, nerede güçlü nerede zayıf olduğumuzun analizini yapacağız. Belki, sektörlerin farklı alanlarında yapılanmaya gitmesi gerekecek. Bu şekilde yol alacağız.
İhracatı artırmak için katma değeri yüksek ürünlere dikkat çektiniz. Bunun dışında ihracat için nasıl bir strateji izlemek gerekiyor?
Günümüzde farklı ihracat kalemleri yaratıldı; film endüstrisi veya sağlık turizmi gibi. Bunlar da bir hizmet ihracıdır aslında. Enerjiye ihtiyaç duymadan, belli hizmet sektörlerinde çok hızlı yol alabiliriz. Dünyada 200-300 milyar dolarlık ulaşılabilir hizmet sektörü potansiyeli varsa; bunun 70-80 milyar dolarını aldığımız zaman 500 milyar doların çok üstüne de çıkabiliriz. Şimdi hükümetimiz ve Ekonomi Bakanlığımızla birlikte buna bakıyoruz. Bir de uluslararası iyi ilişkiler ve politik gelişmeler de çok önemli. Biz şunu söylüyoruz, 'Gelin alt kırılımları, günlük konjonktüre göre daha da geliştirelim; değişmesi gerekeni değiştirelim.' Sonuçta 500 milyar dolar olur ya da olmaz. Sorun değil. Biraz önce bahsettiğim gibi her sektörden dünya markası çıkartırsanız, 550 milyar dolar da yapabilirsiniz. Birbirini tetikleyen şeylerdir bunlar. Biz, oturup aritmetik hesabı yapmadık. O çok kolay. Her sene yüzde 5 büyürsen; bu da ihracata yüzde 3 yansırsa; 15 yılda yüzde 45 eder. Bunun kümülatifi de yüzde 60 olur. Bugün ülke olarak 160 milyar dolarsak bu hesapla 275 milyar dolar çıkarız. Biz bunu yapmadık. İhracatta zaten 300 milyar doları geçeceğiz. Ama biz bu rakama 15 senede inovasyon, Ar-Ge, markalaşma, turquality, hedef pazarlar ve hizmet alanında çıkamıyorsak, burada oturduğum için kendimden zül duyarım. Kişisel de değil, ihracatçı açısından söylüyorum bunu. Piyasaların iki üç senedir yaşanan daralmasına; Avrupa Birliği'ne yapılan ihracatın yüzde 62'den 38'e düşmesine karşın hala 160 milyar dolarlık ihracat hedefi koyabiliyorsak, bu olumlu bir şey. Aritmetik yapsaydık 1990'larda kalmamız lazımdı.
Biraz da yaş meyve sebze sektöründen bahsedelim. Sektörünüzdeki son durum nedir?
Geçen yılın sonuçlarına baktığınız zaman, yaş meyve sebze ihracatındaki artış bizim hedeflediğimiz düzeyde gitti. Olumsuzluklar yok muydu? Daha iyi olabilir miydi? Evet, olurdu. Özellikle Suriye'deki gelişmelerden ötürü lojistik yönünden sıkıntıya düşülmesi; Avrupa'daki resesyonun mutfağa yansıması; Rusya ve buraya bağlı ülkelerdeki farklı gelişmeler, ihracatımızın artacağı yönündeki öngörüleri karşılamadı. Biz daha iyi olacağını tahmin ediyorduk. Yani 7-8 puanlık bir artış bekliyorduk. Bunun dışında körfez ülkeleri ve Ortadoğu'da yaklaşık 200 milyon dolarlık bir pazar bulunuyor. Dünyada yaş meyve sebze ve mamullerine baktığımız zaman Türkiye olarak aldığımız pay çok fazla değil. Bazı ülkelerde çok etkiniz fakat bazılarında sadece talep karşılıyoruz. Yani ana tedarikçi konumunda değiliz. Bir de toplam ihracata baktığımız zaman hedefimiz, ülke çeşitlemesiydi. Buna karşın Afrika pazarı, toplam ihracatımızda gelişmesine karşın bizim sektör için lojistik ve tedarik açısından verimli değil.
Sektör olarak hangi ülke ya da ülkeler sektörünüz için avantajlı konumda bulunuyor?
Genele baktığınız zaman, az gelişmiş ülkelere daha çok sanayi ürünleri ve yarı mamullerde ihracatımız artıyor. Ama gelişmişlik düzeyi yüksek olmadığı için sofra tüketimine yönelmiyorlar. Sektör olarak, Uzakdoğu ve özellikle Japonya ile Hong Kong pazarını zorladık. Orada Uzakdoğu İhracatını Geliştirme adı altında 7-8 senedir çalışıyoruz. Greyfurt ihracatımız arttı. Onun arkasından limon ve kiraz geliyor. Bunları da avantaj haline çevirebilirsek dayanıklı ürünleri deniz yolu ile; dayanaksız ama karlı ürünleri de havayoluyla bu ülkelere tanıtmamız gerekiyor. Çünkü bu pazarlar, bizim kaliteli ve damak zevkine uygun ürünlerimizi iyi fiyatlandırıyor. Mesela Japonya, çok zor ama girdiğiniz zaman terk etmeyeceğiniz bir pazar. Uzakdoğu belli ürünlerde avantajlı görülüyor. Oralarda orta ve uzun vadede, pazar payımızı artırabiliriz diye düşünüyoruz. Genel anlamda bunu denemeye çalışıyor, başarılı da oluyoruz. Acelemiz yok. Sektör olarak 2013'ü geçen yıla oranla yüzde 10-12'lik bir artış ile kapatacağımızı tahmin ediyoruz.
Uzaktan algılama yöntemi ile rekolte tahminleri yapılıyor. Bununla ilgili sektörünüzdeki çalışmalar hangi aşamada bulunuyor?
Çukurova Bölgesi'nde uzaktan algılama ile rekolte tespiti yapılıyordu. Biz de kendi bölgemizde 6-7 senedir saha çalışması yaparak, rekolte tahminleri yapıyorduk. Şimdi bölgemizde de uzaktan algılamayla narenciye çeşitleri ile ağaç ve ürünlerle ilgili rekolte çalışması yapılacak. Bu, hem ihracatçı ve üretici için hem de pazarlama kabiliyeti ve tüketim anlamındaki yapılacak operasyonlar için önemli hale gelecek. Gelecekte bu yöntem bahçe ürünlerinin tespitinde de kullanılabilir. Bu çalışma bir örnek olur diye düşünüyoruz. Teknolojik çağda bunlara ihtiyacımız var.
Son yıllarda ön plana çıkan konulardan birisi de kümelenme kavramı. Sizin konuyla ilgili düşünceniz nedir?
Organik tarım, tekstil ve mobilya gibi sektörlerde kümelenme modeli var. Bizim mamullerde de bu yapılmaya çalışılıyor. Bana göre doğru bir sistem. Ekonomi Bakanlığı bunu doğru ve yerinde bir kararla yaptı. Kümelenmedeki başarı ve gelişme, birlik içinde daha kolay oluyor. Gelecekte kümelenme modelinde birbirini tamamlayan sektörler de olacak diye düşünüyorum. Örneğin, Türkiye'nin yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde belli ülkelerde belli ihaleleri alması söz konusu. Bu, bir kümelenme halinde yapılabilir. Ya da mobilya veya ev tekstili gibi alt kümeler, bir araya gelip bir üst küme olabilir. Böylece maliyetleri düşürüp, hedef pazarları bulma konusunda daha iyi organize olabilirler. Şu anda sektörel kümelenmeler yeni tanımlandığı için sayıları az. Ancak gelecekte sağlık turizmi yapan bir ülkenin talebini organikçiler karşılayabilir. Bunlar 2023 ihracat hedefinin alt kırılımları. Biz çalışırken bunları da dikkate almıştık. Bugünden yarın çok kolay olmuyor. Çünkü kümelenmede her firmanın ihtiyacı ve analizi farklı çıkabiliyor. Dolayısıyla onları alıp da bir yere getirmek, hepsine yön vermek kolay değil. Başlandı ve başarılıyor. Başarısını gören de bunu örnek alıyor.
İhracatta lojistiğin önemi çok fazla. Ege Bölgesi'nde ise lojistik köy ve liman açısından son derece avantajlı. Bu noktada görüşleriniz nedir?
Lojistiksiz ithalat da ihracatta olmaz. Dış ticaret buna bağlı. Lojistiğiniz ne kadar hızlı ve maliyeti düşük olursa o kadar avantajlı hale geliyorsunuz. Eliniz rahatlıyor. Türkiye'nin bazı ürünlerde öne çıkması ve büyümesinin sebeplerinden bir tanesi de bunları anında tedarik edebilmesi. Bölgemizde lojistik, sadece limanlarla değil aynı zamanda uçuş sayısından İstanbul-İzmir otoyolu ve lojistik köye kadar bir çok imkanı içeriyor. Bunlar, her türlü şeyi hızlandırıp sorumlulukları dağıtacak; sorunları yerinde halledecek sistemler. Bugün ihracatta var, yarın ithalatta olacak. Gelişmeler, bizim için avantaj. İhracata baktığımız zaman, ithal ikamesine dayalı ya da katma değeri yüksek olan bir ihracat var. Her ikisi de bu ülke için önemli. Bunlar şampiyonlar ligindeki ilk 10'da olmamıza fırsat sağlayacak enstrümanlar. Bugün, Marmara'da sanayi, insan gücü, popülasyon ve taşıt yönünden kilitlendiği noktada büyüyor. Bu durum Trakya'yı geçtiği ve Bursa'ya dayandığı noktada Türkiye, ikinci veya üçüncü büyük bölgesel büyüklükler yaratmak zorunda. İzmir'de bu konuda ilklerden birisi olabilir.
Lojistiksiz ithalat da ihracatta olmaz. Dış ticaret buna bağlı. Lojistiğiniz ne kadar hızlı ve maliyeti düşük olursa o kadar avantajlı hale geliyorsunuz. Eliniz rahatlıyor. Türkiye'nin bazı ürünlerde öne çıkması ve büyümesinin sebeplerinden bir tanesi de bunları anında tedarik edebilmesi. Bölgemizde lojistik, sadece limanlarla değil aynı zamanda uçuş sayısından İstanbul-İzmir otoyolu ve lojistik köye kadar bir çok imkanı içeriyor. Bunlar, her türlü şeyi hızlandırıp sorumlulukları dağıtacak; sorunları yerinde halledecek sistemler. Bugün ihracatta var, yarın ithalatta olacak. Gelişmeler, bizim için avantaj. İhracata baktığımız zaman, ithal ikamesine dayalı ya da katma değeri yüksek olan bir ihracat var. Her ikisi de bu ülke için önemli. Bunlar şampiyonlar ligindeki ilk 10'da olmamıza fırsat sağlayacak enstrümanlar. Bugün, Marmara'da sanayi, insan gücü, popülasyon ve taşıt yönünden kilitlendiği noktada büyüyor. Bu durum Trakya'yı geçtiği ve Bursa'ya dayandığı noktada Türkiye, ikinci veya üçüncü büyük bölgesel büyüklükler yaratmak zorunda. İzmir'de bu konuda ilklerden birisi olabilir.