Her şeyin alınır satılır olduğu çağın orta yerinde, okula gidemediğini söylerken utananmazlumun masumiyeti, sahiciliği ve utanma duygusu altında ezilişi…

Ve içinde her şeyin çok güzel olacağına dair bir umut kıpırtısı…

Sahicilik, masumiyet ve utanma duygusu… Bunların varlığını, bir mazlumun naifliğinde, çıkarsız vehesapsız kendini ifadesinde hatırlamışolabilir miyiz?Olamayız. Çünkü insanlığın vicdan yitimiyle malul olduğu bir çağdayız.

Türkiye'de seksenli yıllardan itibaren başlayan üretim/tüketim sarmalında kitlesel histeri ve paranın her şey olduğuna dair toplumun genel mutabakatı; liberalizmin yeryüzü ölçeğinde yarattığı sahte cennetin getirdikleriyle mütecanistir.

Olduklarından vazgeçerek sadece ve sadece edinmek üzere, iki yüzlü ahlakın yollarına taş döşediği şuursuz tüketimin büyülü dünyasına ve para mabetlerine yönelişin miladıdır, 1980.

Üzerinden 40 yıl geçti. Şimdi sormak istiyorum; Kapitalist sistemin nimetlerinin göz kamaştıran, akıl karıştıran çağrısı karşısında kaçımızın elleri temiz kaldı?

Dünyanın ahvaline bakınca, elleri temiz kalan insan sayısının çok fazla olmadığını söylemek pekala mümkündür.

Bugün, metropollerde, sisteme itirazı olanlar içinde sesi en fazla çıkanların sistemden oldukça iyi beslendikleri nedense görmezden geliniyor. Oldukça konforlu hayatları var. Ve yoksullar adına konuşuyor, düşünüyor, davranıyorlar.

Peki, yoksullar adına davranmak kötü mü? Kuşkusuz değil. Ancak yoksulların kendileri ortaya çıkarak konuşmadıkları ve eyleme geçmedikleri sürece, olan biten bir gösteriden öteye geçemiyor. O konuşan, itiraz eden, gösteri yapanlar ile yoksul kitleler arasında bir bağ oluşmuyor.Bir ucu entelektüelizme diğer ucu devrimci eylemlere uzanan dar alanda, başkaldıranlar eğleşiyor, o kadar.

Ya siyaset! Siyasetin parayla yapıldığı bir vakıadır. Alınır satılır bir faaliyet… Siyasetin finansmanı ve finansman yolları, siyasi kadroları belirliyor.

Ve bu örgütlü kadrolar, yoksulların, mazlumların çektiklerinden siyasal diskur oluşturarak siyasetten geçinmenin ideolojisini inşa ediyorlar.

Yoksulluğun, çaresizliğin ve giderek büyüyen sefaletin altında ezilenler ise, sessiz sedasız, hayatın bir kıyısında acı çekmeyi sürdürüyor; Hayatın bir kıyısında, görünür olmaktan uzak, sessiz sedasız…

Olamadıklarının altında ezilen mazlum o kadarnaif ve sahici ki bu insanlık ayıbını ifade ederken utanıyor.

Ve bu tablo karşısında, edinmekten yorgun düşmüşler,eller kirli, zihinler kirli, bir itiraz gösterisiyle yitik vicdanlarını yokluyorlar.