Gerek iktidar medyasında ve gerekse muhalif medyada ve hatta sosyal medyada en çok yer alan siyasetçilerden biri Muharrem İnce'dir. Şu sıralar bu bakımdan ilk sırada olduğunu da söyleyebiliriz.

İnce ağzı laf yapan, hazır cevap ve hitabet gücü yüksek bir siyasetçi. Aşırı hırslı ve egosu bir hayli yüksek biri olduğunu da buna eklemek lazım.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmelledin'e oy vermeyip bir sonraki seçimlerde İnce'ye oy verenlerdenim. Seçim kampanyasını da yakından izlemeye çalıştım. Mitinglerdeki performansı iyiydi. Bunda az önce sözünü ettiğim hitabet gücünün etkisi var şüphesiz. Ancak daha önemlisi, o seçimde toplanan kalabalıkların ruh haliydi. İnce'nin sürdürdüğü kampanya sırasında meydanlardaki coşku, Erdoğan ve onun temsil ettiği değerlerden kurtulma ihtimali duygusuydu.

Endişeli modernler bunu daha önce Cumhuriyet Mitinglerinde de yaşamıştı.

Her ne kadar CHP'nin oyundan fazla bir oya ulaşsa da, aslında bu kişisel oy olmaktan ziyade Cumhurbaşkanlığı seçiminin dinamiği ile ilgili bir durumdu. Yani İYİ Parti ve HDP seçmeninin bir bölümü adayını yarışta iddialı görmediği için, ikinci turda yapacağını ilk turda yapmıştı. Olay bundan ibarettir. Yoksa bu kampanya seçmen blokları arası kayda değer bir geçişe yol açmamıştı.

Nitekim o dönem İnce'ye yönelik teveccüh ve destek, şu sıralar tepki ve öfkeye dönmüş durumda. Kutuplaşmış ve ona bağlı olarak fanatikleşmiş seçmen kitleleri böyledir. Ya coşkuyla destekler ya da hain sıfatını yapıştırır. Meral Akşener de kısa süreli de olsa böyle bir git gel yaşadı.

Sanırım on, on bir yıl kadar önceydi. Karabağlar Belediyesi'nin düzenlediği bir panelde ben hem oturum başkanı hem de konuşmacıydım. Konuşmacılardan biri o zamanki CHP Grup Başkan Vekili Muharrem İnce idi ve şu anda adını anımsayamadığım hukukçu bir kadın akademisyen vardı. Parti aidiyetini bilmem ama İşçi/Vatan Partisi çizgisinde bir yaklaşımı vardı.

Toplantı nikah salonunda idi. Salon doluydu ve toplantı bir hayli geç başladı. Çünkü dönemin belediye başkanı rahmetli Sıtkı Kürüm, projelerini göstermek için İnce ile tura çıkmıştı. Salonda homurdanmalar artıyor ve biz de ara ara gecikme için özür diliyor, bilgi veriyorduk.

Dönemin Kültür Müdürü dostum Salim Çetin, hocam bir saat sonra da burada nikah var. Paneli öyle bir ayarla ki, ara verdiğinde nikah kıyılsın, sonra da kaldığımız yerden devam edersiniz dedi. Bir saatlik rötar böyle garip bir duruma da yol açmıştı.

Nihayet büyük coşku ve alkış seli ile İnce salona geldi. Yanıma oturunca kulağına durumu fısıldadım. Bir saat sonra nikah arası vereceğiz ve sonra devam edeceğiz diye. Kaba bir şekilde, bana ne nikahtan, sen bana ilk sözü ver, ben konuşup giderim dedi.

Tabi ben bu durumu izleyicilere, Sayın İnce programı nedeniyle ayrılacak, ilk sözü ona vereceğiz deyip, toplantıyı başlattım. Her zaman olduğu gibi salonu coşturacak bir konuşma yaptı. Erdoğan'a verip veriştirdikçe salonda alkış kıyamet…

Kalabalığın alkışları ile ayrıldı salondan. Tabi Belediye Başkanı ve diğer siyasi ekip de. İlginç bir şekilde nikah sonrası kayda değer bir kitle toplantıya devam etmek için kalmıştı.

Sözü diğer konuşmacı olan hukukçu kadın akademisyene verdim. Çok ilginç bir durum ortaya çıktı. Konuşmacı İnce'yi rezil edecek sözlerle eleştirdi. Hem tutumunu hem de konuşmasını yerden yere vurdu.

Peki, salonda ne oldu dersiniz? O da çılgınca alkışlandı. İnce'yi kendinden geçercesine alkışlayanlar, onu çok sert sözlerle eleştiren konuşmacıya da büyük destek vermişti.

Toplantıyı kapatmaya kalktığımda, hocam sen de konuşacaktın, seni dinlemeye gelmiştik diyenler oldu. 'Benim söyleyecek sözüm yok' dedim. Gerçekten öyleydi…