Bir yerde okumuştum…

İnsan zorlandığı anda 'en iyi bildiğini' yapar…

Sahi...

Zorluk karşısında en iyi bildiğimiz şeyleri yapmak…

Hikayemizi nasıl değiştirir?

Ya da değişebilme gücümüz zorlukta mı gizlidir gerçekten?

Hayata karşı dik durabilmenin erdemi…

Bildiklerimizde mi saklıdır?

Tüm bu soruların cevabı yine bizde saklı...

***

Yaşam kozmik kara kutumuz...

İlk bakışta, sonu çağrıştıran, bu sevimsiz ve soğuk sözcüğün

içsel sonsuzluğumuzu muhafaza ettiği düşüncesi ne ironik!

Sancıtan, acıtan ve duyumsatan 'varlık' dediğimiz fenomenin…

Eşsiz yaşam güncemizin 'yediemini' kara kutumuz…

Hayatın merkezine koyduğumuz 'değişmez' dirençlerimizi özenle içinde sakladığımız…

Ve hatta birçoğumuzun…

Yazgının kaçınılmaz olduğu fikrine sığınmayı yeğleyerek…

Yaşamla araya mesafe koymanın 'dayanılmaz ağrısı'na duyarsızlaşmasıyla gölgemizden uzun korkularımızı emzirdiğimiz dehlizimiz…

Ancak;

Bir hikayeden 'ge-çe-bil-me' cesareti değişimle mümkün...

Sarkacın ucunda salınan zaman, korkuyu kucağında büyütürken…

O kör kuyuları, hissiz odaları, Dede Korkut bilgeliğiyle aşabilmek

hikayemizi yeniden şekillendirecek…

Öyle ki…

'Başka türlüsünün de mümkün olduğu' duygusuyla kucaklaşmak,

Yoldan çok 'sürecin' bize kattıklarıyla…

'Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu' hatırlayabilirsek yeniden…

Yolun da yolculuğun da bir varıştan ibaret olmadığı duygusuyla tanışabileceğiz o vakit…

***

Türkiye Cumhuriyeti'nin yedieminidir Mustafa Kemal Atatürk

Nevi şahsına münhasır, eşsiz ve kutsal sonsuzluğumuzdur…

Ve de…

Bu en kuvvetli hikayenin olağanüstü kurgucusu…

Değişime dair kutuyu bize emanet ederken…

Zaman mefhumundan bağımsız…

Mutlak heybetiyle…

Henüz yürümediğimiz yolların başında ve sonunda…

Fikri ve ilmi cesaretiyle…

Karanlığa meydan okur…