Bir önceki yazımda, yeni yazımın konusunun 'Devletler, bürolar ve yurttaşlar Avrupası'' olacağını belirterek bitirmiştim. Ancak İtalya'da geçtiğimiz gün yapılan genel nedeniyle sonuçları sıcağı sıcağına değerlendirmek ve sizlerle paylaşmak ihtiyacı hissettim.
Sağ Partilerin Yükselişi
İtalya 4 Martta sandık başına gitti ve seçimler sağ partilerin mutlak zaferiyle sonuçlandı.
Fakat bu zafer, hiçbir partinin tek başına hükümeti kurabilmesi için yeterli değil…
Aslında bu manzaranın, İtalyan siyasetine az buçuk aşina olanlar açısından pekala tanıdık bir manzara olduğunu söyleyebiliriz. Zira İtalya tarihte tam bir koalisyonlar ülkesi. Bilindiği üzere ülkede neredeyse tamamı koalisyon olmak üzere son 69 yılda 63 hükümet kuruldu.
Ancak bu seçim sonuçlarının diğerlerinden bir farkı var…
Belki tarihte ilk defa İtalyan halkı mevcut siyasi düzen ve gidişata karşı oy kullandı demek yanlış olmaz. Çünkü ülke, mülteci krizinin yaşandığı 2011'den bu yana büyük sıkıntılar yaşamakta. Özellikle Libya'dan gelen illegal göçün sebep olduğu sosyoekonomik değişim İtalyan halkının tepki oyu kullanmasındaki en önemli etmenlerden birisi.
Yanı sıra İtalya, Avrupa'da Yunanistan'dan sonra kamu borcu en yüksek ülke konumunda…
Genç işsizliğin %21 gibi son derece yüksek bir oranda seyretmesi ise bambaşka bir mesele…
Bugüne kadar günah keçisi olarak Brüksel siyasi elitlerini ve Euro'yu seçen sağ popülist partiler, öyle görünüyor ki bu seçimde emeklerinin karşılığını fazlasıyla almış durumdalar.
Belirsizlikler zinciri…
İşte tuhaflığın başladığı yer tam da burası…
Berlusconi etkisini net bir şekilde gördüğümüz Forza İtalya, Kuzey Ligi ve İtalya'nın Kardeşleri partisinden oluşan sağ ittifak oyların ancak %34'ünü alabildi…
Aynı şekilde, İtalya'nın ünlü komedyeni Beppe Grillo tarafından kurulan 5 Yıldız Hareketi de seçimlerde birinci parti olmasına karşın tek başına hükümet kurabilecek bir güçte değil. Fakat ilginç olan, bu sene başına kadar Euro'dan ayrılma vaadiyle güçlenen bu partinin geçtiğimiz ay Euro karşıtı söylemlerini terk etme eğilimine girmesi…
An itibariyle manzara tam bir siyasi belirsizlik hali…
Sol partilerin İtalyan halkında giderek artan siyasi hoşnutsuzluktan bir oy devşiremediği ve hatta seçimlerde İtalyan solunun çökmüş olduğu da hesaba katılırsa manzara daha dramatik bir hal alıyor…
İtalya'nın Avrupası…
Yukarıdaki belirsizlikler zinciri göz önünde bulundurulduğunda, seçmen tepkisine sebep olan esas faktörün iç siyasetten kaynaklandığını söylemek zor değil.
Bu bakımdan unutulmamalı ki, İtalyan seçmenlerinin verdiği oy herhangi bir siyasal alternatifin varlığını değil, aksine alternatifsizliğin İtalya'da vardığı boyutu temsil ediyor. Ulusal ölçekte yaşanan sıkıntıları AB içine taşımak isteyen siyasal akımların sınırı geçerek bir karşılık bulamadığını da buna eklemek gerek.
Kıta Avrupası'nda AB Projesine karşı topyekün bir hareket oluşmadığı gibi projenin meşruiyetini kökten yok sayan bir siyasal çekirdekten bahsetmek de çok zor.
Dikkat edilirse, ne olursa olsun en ciddi meselelerde bile olası bir çözüm, AB sınırları içinde ya da bir başka deyişle AB eliyle dizayn edilen müzakere masalarında aranıyor. İngiltere örneğinde olduğu gibi gerçek bir Brexit, yani İngiltere'nin birlikten ayrılma süreci ancak AB'nin rızası sonucu gerçekleşecek.
Dolayısıyla, İtalya için konuşulan AB'den ya da Euro bölgesinden ayrılma senaryoları (Italexit) da aynı kurallara tabi. Daha düne kadar Euro'dan ayrılmak için referandum yapacağını açıklayan 5 Yıldız Hareketi de, böyle bir kararın olası sonuçlarını gördüğü için şimdi daha temkinli davranmakta.
Nisan 2017'de AB Komisyonu tarafından yayınlanan Eurobarometre raporu, İtalyan halkının AB'ye tutumuna yönelik son derece ilginç verileri içeriyor.
Detay vererek okuyucu sıkmak istemiyorum…
Fakat İtalyan halkının üçte ikisi, ülke için yararlı olacak politikaların AB kurumlarıyla ortak belirlenmesini ve yarıdan fazlası da 2030 projeksiyonunda AB'nin daha fazla dayanışma içerisinde olmasını bekliyor. %60'a yakın bir çoğunluk da kendisini hala hem Avrupalı hem İtalyan hissetmekte.
En çarpıcı olanı ise sona bırakıyorum…
Rapora göre, gelecek nesillerin bugünlere göre AB içinde daha rahat yaşayacağına inananların oranı %66 olarak belirtilmiş.
Bu oran, AB'yi kuran Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg'un hayli üzerinde…
İtalya'nın bugünkü AB'nin (o günkü adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu /AET) kurucularından biri ve yukarıda anılan devletlerle beraber kurucu altı ülkeden (altılar) biri olduğunu unutmamak gerek…
Yine de seçim sonuçlarının vermiş olduğu gerçekçi tablodan çok uzaklaşmayıp, Financial Times'ın dünkü haberinde Avrupalı bir diplomatın yaptığı şu tespiti aktarmakla yetineceğim:
'… Herkes İtalya'nın Avrupa'nın hasta adamı olduğunun farkında fakat hiç kimse onu iyileştirecek bir ilaca sahip değil…'