Malumunuz, Türkiye'de gündem son derece hızlı ve ürkütücü bir olağanlıkla değişiyor.
Şimdi gündemimiz erken seçim…
Ülkece parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişte önemli bir oylama yapacağız.
Normalde erken seçim kararının Avrupa'da nasıl karşılandığı ile alakalı bir yazı yazmak son derece isabetli olabilirdi, ancak konu henüz taze.
Önümüzdeki günlerde elbet bu konuyu ele alacağım ancak biraz beklemekte yarar var.
O nedenle, 17 Nisan Pazartesi günü AB Komisyonu tarafından açıklanan 'Türkiye İlerleme Raporu'ndan ve bir önceki yazıma uygun olarak AB'nin samimiyeti meselesinden biraz bahsetmek istiyorum.
Bilindiği üzere, raporun yayınlanmasının ardından, AB Bakanı Ömer Çelik, 'Biz burada objektif bir dille yazılmamış bir metin görüyoruz. AB'nin FETÖ'nün ortaya koyduğu tehdidi anlamadığını görüyoruz' diyerek sert bir tepki gösterdi.
Bunun yanı sıra Çelik, raporda Türkiye'nin stratejik bir ortak olduğu belirtilmesine rağmen AB tarafından Türkiye'ye hakkaniyetli bir yaklaşımda bulunulmadığına…
Dolayısıyla raporda yer verilen 'Türkiye AB'den uzaklaşıyor' ifadesinin tamamen siyasi bir söylem olduğuna vurgu yaptı.
Burada bir virgül koyarak Yenişafak yazarı Yasin Aktay'ın dünkü yazısından bir alıntı yapalım.
Ne diyor Sn.Aktay?
'…AB bu gibi önerileri Fransa'ya da üst perdeden yapabilmiş olsaydı belki söylenenlerin bir miktar anlamlı olduğu savunulabilirdi. Ancak Fransa'da OHAL uygulamasına ses çıkarılmazken Türkiye'ye ayar verilmeye çalışılması kabul edilemez.'
Devamında raporu 'mizahi bir tiyatro' olarak nitelendiren Aktay, yazısını '… Üyelik perspektifinden uzaklaşan AB mi yoksa Türkiye mi? Bu sorunun cevabının Türkiye olmadığı açık.' ifadesiyle bitiriyor.
Akademisyen kimliğini bildiğimiz Aktay'ın bu ifadelerine 'El insaf' mı demeli… Bilemedim.
Halbuki biraz araştırsa, Charlie Hebdo Saldırısı nedeniyle Fransa'da ilan edilen OHAL'in üzerinden henüz üç ay bile geçmemişken…
AB Konseyi Parlamenterler Meclisi başkanının…
Venedik Komisyonu'na bir yazı yazarak Fransa'daki OHAL'in Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AB Konseyi normlarına uyup uymadığı doğrultusunda görüş talep ettiğini…
Ve bu talep sonucu toplanan komisyonun, 2016 Şubatında OHAL uygulamasının olası etkilerini bir rapor haline getirdiğini görebilirdi.
Kaldı ki Fransa'nın hem AB üyesi olduğunu..
Hem de –Yasin Atay'ın dile getirdiği- böyle bir varsayımın AB'nin iç meselesi olduğunu peşinen belirtmek gerek.
Ayrıca Fransa'nın 1 Kasım 2017 itibariyle OHAL'i kaldırdığını biliyoruz..
Fakat Fransa OHAL'inde büyük çaplı meslekten ihraçlar, gözaltı ve tutuklamalar, ağır insan hakları ihlalleri ve 'çocuklar ölmesin' diyenlerin bile trajik bir şekilde hapse atıldığı örneklerin yaşanıp yaşanmadığını bilmiyoruz. Bilen varsa da lütfen söylesin.
O yüzden biz yine aynaya bakalım ve öte yandan rapor meselesine geri dönelim.
Yazının başında Sn. Bakan Ömer Çelik'in raporun samimiyetten uzak olduğuna dair kanaatini belirtmiştik.
Halbuki her cümlesini dikkatlice okuyanlar fark edecektir ki, söz konusu rapor 'yiğidi öldür hakkını yeme' minvalinde yazılmış.
Coşkulu övgüler de var, yer yer sert eleştiriler de…
Yani raporda katılmadığım bazı hususlar olsa da, şahsi kanaatim kesinlikle bu yönde.
Fakat FETÖ ile Gülen hareketi arasındaki nüansı son derece iyi gören AB Bakanı Sn. Çelik, keşke bunun haricinde raporun hangi kısımlarını samimi bulmadığını açıklasa…
Ya da raporu tamamen Türkçe'ye çevirtip yayınlasa ve ilgili kısımlara itirazlarını kamuoyuyla tek tek paylaşsa…
Keşke o zaman anlasak raporun 'dost tavsiyesi' mi yoksa 'düşman başına' mı olduğunu.
Bu noktada demagoji yapmadan biraz rapordan bahsedelim:
Söz konusu rapor,
Türkiye'nin ticaret ve yatırım fırsatları bakımından AB piyasalarına iyi entegre olduğunu…
Enerji sektöründe önemli ilerlemeler katedildiğini ve AR-GE bakımından önemli adımlar attiğını…
Özel sektörün ise son derece rekabetçi ve Avrupalı piyasa güçleriyle başa çıkma konusunda dirençli olduğunu belirtiyor ve %7.4'lük son büyüme oranını takdire şayan buluyor.
Misal, E-devlet sisteminden övgüyle bahsediyor…
Fakat aynı rapor,
Yüksek cari açık, yüksek enflasyon ve makroekonomik dengesizlikler..
Karmaşık vergi sistemi…
Ve yanı sıra TL'deki değer kaybı gibi etkenler nedeniyle ekonominin aşırı ısındığını..
Bu nedenle ekonomik büyümenin sürdürülebilir olmadığına dikkat çekiyor.
Ancak..
Bundan da öte,
Kamuda hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkelerinin bir an önce hayata geçirilmesini..
OHAL sonrası kötüleşen sosyal politikaların iyileştirilmesini…
Eğitime ve insan kaynaklarına daha çok yatırım yapılmasını tavsiye ederek vazgeçilmez bir hususun altını sürekli kalın bir çizgiyle çiziyor: Hukukun üstünlüğünün korunması ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesi.
Bakan Çelik, rapora yönelik basın açıklamasında, OHAL gerekçesi olarak Türkiye'nin terör örgütlerinin hedefinde olduğunu ve terörle yoğun bir mücadele yürüttüğünün altını çizdi.
Elbet bu anlaşılabilir.
Fakat bu tür açıklamaların sıklığı Türkiye'nin bir terör cenneti mi yoksa yatırım cenneti mi olduğu konusunda kafa karıştırıyor.
Tabi ki benim değil, uluslararası yatırımcıların…
Şayet 'Güçlü ülkeyiz' ve 'AB tam üyelik hedefimizden vazgeçmedik' deniliyorsa…
Türkiye'nin hangi gerçeğe tabi olduğuna karar vermek ve ona göre hareket etmekte fayda var…