'Ama savaşı kabul etmek zorunda kalmaz mıyız?' diye sordu, Prens Andrew.

'Herkes isterse kabul etmek zorunda kalırız. Bunun çaresi yok. Ama inan bana, sevgili oğlum, şu iki şeyden, sabır ve zamandan daha değerli bir şey yoktur. Onlar her şeyi halleder.'

Luuk van Middelaar'ın kitabı, Leo Tolstoy'un ünlü Savaş ve Barış eserinden bu alıntıyla başlıyor…

Kitabın adı 'AVRUPA: Bir Geçiş Süreci'.

2012 yılında Avrupa Kitap Ödülünü aldığını ayrıca bir kenara not edelim…

Özetle, yüzyıllar boyunca devam eden savaşlardan yorularak aynı masada bir araya gelen devletlerin, aynı masada müzakere etmekten daha fazlasını yaparak günümüz Avrupası'nı nasıl kurduğunu anlatan bu kitap, AB tarihini anlamak isteyenler açısından eşsiz bir kaynak niteliğinde.

Öyle ki, yukarıdaki yazı başlığının kitabın içinden bir bölüm olduğunu şimdiden söylemem gerekiyor.

O zaman nedir bu devletler, yurttaşlar ve bürolar Avrupası?

İlk önce 'Devletler Avrupası' kavramından başlayarak bir yazı dizisi halinde bunu anlatmaya çalışacağım.

SAVAŞ VE BARIŞ

Çoğumuz açısından Avrupa tarihi bir nevi savaşlar tarihidir

Kimileri Avrupalı devletlerin yüzyıllar boyunca birbiriyle savaştığını…

Kimileri de Avrupalı devletlerin haçlı ordularıyla Müslümanlara karşı savaştığını bilmekte,

Dolayısıyla Avrupalı olsun ya da olmasın, kıtaya dair düşünceler dönüp dolaşıp bu iki eksende buluşmaktadır…

Bu noktada savaşlar tarihi savunucuları meseleyi bir adım ileri götürüp Avrupa'nın iki büyük dünya savaşına sahne olduğunu ve kıtada yaşanan büyük yıkımı örnek gösterebilirler…

Kuşkusuz İkinci Dünya Savaşı'na kadar devletler 'başat aktörler' olarak kıta Avrupası'nı şekillendirmiştir.

Fakat bu ana kadar Avrupa tarihinin aynı zamanda bir 'antlaşmalar ve barış tarihi' olduğunu da unutmamak gerek.

'Barış istiyorsan savaşa hazır olmalısın' Latince deyişini haklı çıkarır şekilde, yaşanan iki büyük savaşın ardından Avrupalı devletler masa etrafında bir araya gelmiş ve iki yeni barış düzeni tesis etmişlerdir…

Bunlardan ilki 30 Yıl Savaşları sonucu 1648 yılında imzalanan 'Westfalya Barış Antlaşması'

İkincisi ise Birinci Dünya Savaşı'nın ardından 1920'de imzalanan 'Versay Barış Antlaşması'dır.

Devlet, savaş ve iktidar sorunlarının tartışıldığı Westfalya Barışı, aynı zamanda Avrupalı devletlerin bir araya geldiği ilk büyük konferans ve uluslararası sistemin kuruluşu sayılmaktadır. Müzakere masasında dinsel kimliklerinden sıyrılan devletler, ilk defa 'egemen ulus devlet' kimlikleriyle masada yer almış ve papanın temsilcisini dinlemedikleri gibi, söz konusu antlaşma papaya da imzalatılmamıştır.

Birinci Dünya Savaşı'yla beraber çöken Westfalya sistemi savaş sonunda yerini Versay düzenine bırakmış,

Fakat savaştan yenik çıkan Almanya, bu barış düzeni adı altında ağır bedel ödemeye mahkûm edilmiştir...

Versay Antlaşması, Almanya'ya dayattığı koşullar itibariyle Nazilerin yükselişine sebep olmakla beraber, adil olmayan bu barış aslında ikinci dünya savaşının tohumlarını çoktan ekmiştir…

Devletler Avrupası kavramı işte burada karşımıza çıkmaktadır…

Yani siyasi ve ekonomik rekabetin, hırsların, çıkarların…

Daha ötesinde Avrupa'da sınırların İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar sürekli değiştiği devletlerarası barış ve savaş.

Konuyu günümüz Avrupası'na uyarlamak ve devletlerin müzakere masasındaki değişen konumunu anlamak için tekrar Middelaar'ın kitabına dönelim:

Middelaar kitapta Devletler Avrupası sisteminin bugünkü siyasi izdüşümü ve dönüşümünü şöyle ifade ediyor: 'Devletler Avrupası'ndan bahsedenler, Avrupa politikasının en çok, ulusal hükümetler arasındaki ilişkilerden kazanç sağlayacağına inanıyorlar. Uluslar egemenliklerini korurlar, ama 'karşılıklı çıkarların' söz konusu olduğu durumlarda bazen 'ortak bir karar' alabilirler. Sadece devletler, Avrupa Birliği'ni destekleyecek yeterli otoriteye ve icraya sahiptir.'

Yukarıdaki sözler doğrultusunda bu dönüşümü nasıl ifade etmeli?

Belki 'Çıkarların savaşından ortak çıkarlara' diyerek…

Ama evvela, Prens Andrew'e denildiği gibi:

Zaman ve sabırla.