İZMİR - Bestelediği ''Aşk-ı Memnu'', ''Ali Baba ve Kırk Haramiler'' ve ''Mavi Nokta'' operalarıyla büyük beğeni kazanan, ''Aşk-ı Memnu'' operası, yıllarca kapalı gişe oynadığı Ankara'nın ardından bu sezon İzmirlilerle buluşan Selman Ada, Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyaya ait birçok öykü, masal ve destanı opera sahnesine taşımayı amaçlıyor.
''Aşk-ı Memnu'' operasının ilk gösterimlerinde orkestrayı yönetmek üzere konuk olduğu İzmir'de açıklamalarda bulunan Ada, 7 yaşından bu yana besteler yaptığını, 1971'de Paris Konservatuvarını bitirdikten sonra da beste çalışmalarını sürdürdüğünü, ancak ciddi anlamda opera besteciliğinin 1991 yılında Ankara'da sahnelenen ''Ali Baba ve Kırk Haramiler'' operasıyla başladığını söyledi.
Yaptığı çalışmaları kendi kariyeri değil ''eserlerinin kariyeri'' olarak gördüğünü ifade eden Ada, şunları kaydetti: ''Ben sürece eserlerin kariyeri diyorum, benim bir kariyerim olmaz, başkaları bana besteci dediği için ben de kendimi öyle adlandırıyorum. Eserlerim, yazdıklarım çok beğeniliyor, halktan evvel sanatçılar beğeniyor, değerlendirmek istiyor; Türkiye'deki konserlerde, yurt dışı konserlerde, okullarda, konservatuvarlarda zorunlu olarak eğitim programlarında bulunan Türk bestecileri derslerinde... Bir de bakıyorum, en çok benim operalardan aryalar, düetler seslendiriliyor. Sonuçta, severek okuyan sanatçı, seyirciye bunu yansıtıyor, eser başka bir ruhla seyirciye yansıyor. O alkışların kuvvetli gelmesinin sırrı, sanatçının da eseri sevmesinden kaynaklanıyor.''
Sanatçıların eserlerini sevmesinin sırrının ise kendisinin, çoğu bestecinin aksine şan bilgisine sahip olmasından kaynaklandığını Ada, ''Türk bestecilerinin yüzde 99'u şan bilmiyor. Şan bilmeden yazılan operalara sanatçı aşkla bağlanmıyor, seyirciye de iyi ulaşmıyor. Operalarım beğeni topluyorsa, bu, şan konusunda 37 yıllık birikimimin meyvesi. Operaya bu kadar yüreğini vermiş başka bir Türk besteci yoktur'' dedi.
EVRENSEL MÜZİK İÇİNDE YEREL MOTİFLERİN ETKİSİ
Müziğinin, icra edenler ve dinleyenler tarafından başarılı bulunmasında, yerel motiflerin evrensel dille aktarılmasının da etkili olduğunu ifade eden Ada, müzik tarihinde yerel konu ve motiflerin kullanımının çok yaygın olduğunu söyledi.
Çaykovski'den Mozart'a birçok bestecinin, kendi ülkesindeki temel kaynaklardan, ritüellerden, masallardan, halk şarkılarından etkilendiğini anlatan Ada, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Besteciler o kadar çok şeyden etkileniyor ki, örneğin 'Satılmış Nişanlı' operası Smetana'nındır, Çek ruhunu yansıtır ama evrensel bir dilde yazılmıştır. Türkiye de dahil olmak üzere, dünyanın her yerinde oynandı, tıpkı 'Carmen'de Bask bölgesinin folklorunun evrensel dile taşınması gibi. Bask bölgesini anlatır Carmen, ama hangi halk olursa olsun, izleyenlere zevk vermekte. Bizim de yaptığımız bir anlamda bunu hayata geçirmek, yavaş yavaş, çaktırmadan, Türk şan ekolünün oluşmaya başlaması.''
Sahneye taşımak istediği çok derin ve önemli konular olduğunu, elinde farklı dillerde yazılmış ve tamamlanmış 13-14 tane libretto bulunduğunu anlatan Ada, komedi türünde bir müzikal hazırlığı içinde olduğunu da anlattı. Ada, ''Türk kültüründen yola çıkan, dünyaya mal olabilecek ölçülerde yazılmış bir çocuk operası da da yazmak istiyorum'' diye konuştu.
Ada, çalmaktan ve dinlemekten zevk aldığı çok sayıda besteci olduğunu, ancak birini seçmesi gerekirse, en büyük usta olarak Bach'ı kabul ettiğini belirterek, şöyle konuştu: ''Tüm bestecilerden keyif alıyorum, çapkın bir aşık gibi tüm bestecilere hayranlıkla bağlıyım, sadece bilgi anlamında, birinci sınıf hırsız gibi hepsinden bir şey alıyorum. Bach dahil, hepsi de benim hocamdır, çünkü sanatta bir hocanın size bir şey söylemesi gerekmiyor, sizin algılamanız gerekiyor. Ben ne kadar algılıyorsam, o kadar öğrencisiyim. Ben onlardan çok büyük bilgi kaptım, çok hırsızlık yaptım, tabii bilgi anlamında. Bilgi çok önemlidir, kitaplarda yazmaz sanattaki birçok şey, sizin algılamanızla ilgilidir.
Son söz olarak da şunu söylemek isterim, evet bilgi çok önemlidir ama daha önemli olan hayattır. Ne kadar yaşarsanız, o kadar bestelersiniz.''
SELMAN ADA
Selman Ada, 1953'te doğdu. 1965'te devlet tarafından 6660 sayılı ''harika çocuk'' yasası kapsamına alınarak ailesiyle Paris Ulusal Yüksek Konservatuvarına gönderildi.
Dünyaca ünlü ustalarla çalışarak ve beş ayrı dalda birinci olup ''birinciler birincisi'' unvanıyla 1971'de mezun olan Ada, 1973'te İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde göreve başladı. 1975'te son anda hastalanan orkestra şefinin yerine provasız çıkarak Don Giovanni operasını yönetti ve dünyanın en genç opera orkestra şefi unvanını da aldı. Ada, Don Giovanni'deki başarısının ardından bu kuruma orkestra şefi olarak atandı. 1979'da Ankara Devlet Opera ve Balesinde genel müzik direktörü olarak çalıştı. 1980'de Paris'e dönerek ''Ecole Normale Superieure de Musique''te opera korrepetitörlüğü ve orkestra yönetimi bölümünü kurdu.
Yedi yaşından beri beste yapan Ada, orkestra şefi, besteci ve piyanist olarak Türkiye'de ve Avrupa'da binden fazla temsil, konser ve resital verdi.
Ada, aynı zamanda bütün eserleri külliyen basılan ilk Türk bestecisi olma özelliği de taşıyor.