İZMİR - İzmir Baro Başkanı Sema Pekdaş tüm hafta yaşanan yoğun gündemi Hürriyet’ten Banu Şen ile yaptığı özel röportajda yorumladı.
İşte o röportaj…
İkinci operasyonun ayrıntılarıyla dolu bir hafta geride kaldı. Bu operasyonları siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son zamanlarda yargı organları ile siyasete müdahale edilmekte. Belediyelerde de hukuka aykırı işlemler olabilir. Belediyelerde de suç işlenebilir. Ama bunların soruşturulması aşamalarında iş yapamaz hale getirilmemesi asıldır. Böyle bir durum muhalefetin gayri ahlaki yollardan tasfiye edilmeye çalışıldığını düşündürmektedir. Bir de bütün soruşturmaların özel yetkili mahkemelerin görev alanında olduğu ön kabulü ile karşı karşıyayız. Artık bütün suçlar, örgütlü suç olarak tanımlanıyor. Böylece kişilerin tüm iletişim araçları izlenmekte, gizli kayıtlarla özel hayatlara tecavüz edilmekte. Oysa aslolanın kişi özgürlüğü ve güvenliği ile insan hakları hukuku olduğu unutulmamalı. /_np/6363/14936363.jpg
Ancak İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak, operasyonun siyasi olmadığı yönünde bir basın açıklaması yaptı...
Öncelikle savcılık makamı böyle bir açıklama yapma ihtiyacı içinde olmamalıdır diye düşünmekteyim. Soruşturma için yeterli ve ikna edici delili olan savcılık makamının kamuoyunu ikna çabasının olmaması gerekir. Savcılığın işinin kamuoyunu ikna etmek yerine hukuki ve ikna edici delillerin hukuka uygun süreçlerde ve hukuka uygun yöntemlerle toplanmasını sağlamak olmalıdır. Savcılık makamlarının yargılama organının bir parçası olarak siyaset kurumu ile bu kadar yakından ilgili ve gündelik siyasete angaje olmalarının doğru olmadığını düşünmekteyim. Şüpheli, sanık lehine olan delilleri de toplaması gereken, sanık lehine hareket edebilmesi kanunen zorunlu olan Cumhuriyet savcılarının bu konumda olduklarını söylemek pek mümkün değil. Dolayısıyla savcılık makamının bu tarzını yadırgadığımı ifade etmek isterim.
İnsan haklarına ihlali
İlk operasyonda hileli delil toplanmasından ve kısıtlama yüzünden savunma yapılamadığından yakınıyordunuz. Bu kez gözünüze çarpanlar neler?
Özel görevli ağır ceza mahkemelerinin en çok eleştirilen yönlerinin başında bu kısıtlılık kararları gelmektedir. Şüpheli ve avukatından görmedikleri dosya hakkında savunma yapmaları, bilmedikleri, görmedikleri delilleri çürütmeleri istenmektedir. En acı olanı ise, sanığa ve avukatına gizli olan deliller ve dosya içeriğinin çarşaf çarşaf medyaya servis edilmesi ve manipüle edilmiş halleri ile kamuoyuna sunulmasıdır. Bu uygulamaların hukuka ve insan haklarına uygun olduğunu söylemek mümkün müdür? Öte yandan belediyenin tüm belge ve dosyaları teftiş elemanlarının denetimine sunulmuşken, neredeyse belediyenin ünvanlı bürokratlarının sayısına eşit müfettiş ordusu görev yaparken başka türlü delil toplanmasının mümkün bulunmadığı gerekçesiyle telefonların dinlenmesi, gizli kameralarla kayda alınmasının hileli delil toplanması olmadığını söyleyemeyiz.
Peki bu konudaki girişimlerinizi nasıl sürdürmeyi planlıyorsunuz?
Operasyondan kısa bir süre önce İzmir’de bir araya gelen barolarımız üç gün boyunca özel görevli mahkemeleri tartışmışlardı. Başta Barolar Birliği olmak üzere 57 baronun imzaladığı “İzmir Deklarasyonu” kamuoyuna sunulmuş, Özel Yetkili Mahkemeler’in demokratik hukuk devletinde yerlerinin olmadığı ve kapatılmaları gerektiği ifade edilmişti. Operasyondan sonra Adana’da toplanan Barolar Birliği Genel Kurulu’nun sonuç bildirisinde Özel Yetkili Mahkemeler’in hukuka aykırılıklarına vurgu yapılarak, kapatılması için avukatların savunmadan gelen güçlerini kullanmakta kararlı oldukları belirtilmişti. Gündemimizde önümüzdeki günlerde kampanya çalışmaları da bulunmakta.
Haykırmaya devam edeceğiz
İddianame hazırlanmadan, ikinci operasyonla süre kazanıldığı, tutuklulukların uzatılması için yapıldığı yorumlarına katılıyor musunuz?
Tutukluluklar son günlerde başta hükümet çevreleri olmak üzere her ortamda tartışılmakta, uzun ve haksız tutuklama uygulamaları şiddetle eleştirilmekte. Özel görevli ağır ceza mahkemeleri, bu mahkemelerdeki temel insan haklarına aykırı uygulamalar ve haksız tutuklama kararları ile uzun tutukluluklara ilişkin hep süregelen itirazlarımızı bu operasyon için de yinelemekteyim.
Başkan Kocaoğlu, sürekli “Adalet istiyoruz” söyleminde. Kentin başkanının bu adalet arayışıyla ilgili hukukçu olarak siz ne düşünüyorsunuz?
Biz hukukçular, hukukun hakim olması ve adaletin gerçekleşmesi için çalışmak görevinde olan insanlarız. İğneyle kuyu kazmak şeklinde bir çaba da olsa hukuk ideali için hep çalışmak zorundayız. Hukuk ve adalet unutulsa da; kulaklar sağır da olsa bizler hep haykırmaya devam edeceğiz. Hiçbir şey boşuna değildir ve hiçbir çaba sonuçsuz kalmaz.
HUKUK GALİP GELECEK
İzmir’de yaşananları ve yakındığınız tüm bu konularla ilgili geleceğe karamsar mı umutlu mu bakıyorsunuz?
Hukukun her zaman ve herkese lazım olduğunu hiç unutmamak gerekmektedir. Hukuka olan güveninin kaybolmayacağını umuyorum ve yaşanan son olaylarda hukukun galip geleceğine inanmak istiyorum.
TEFTİŞ ABLUKASI MANİDAR
Ankara ve İstanbul’da da denetleme ve soruşturmalar olduğu sık sık dile getiriliyor. Ancak İzmir’de suç örgütü operasyonu yapıldı. Bunu hukuki açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?
Büyükşehir Belediyesi’nin sürekli bir teftiş ablukası altında olmasının manidar olduğunu düşünüyorum. Belediyenin muhalefet partisi tarafından yöneltiyor olmasının bu tür baskının gerekçesi olarak düşünülmesi, buna ilişkin bir kanının bulunması bile hukuk devletlerinde katlanılamaz bir durumdur. İletişim araçlarının bu kadar yaygınlaşması ve bilgiye kolay ve çabuk ulaşır olmak insanların kıyas yapma imkanlarını da mümkün kılmaktadır. İnsanların yapacakları kıyas, mağdur edildiğini düşündükleri insanlar ve kurumlardan yana olmaktadır.