Diren ÇELİK/ EGEDESONSÖZ- İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, mart ayı meclis toplantısında ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Özgener 6 Şubat'ta yaşanan deprem ve ardından yaşanan sel felaketinin ardından , '2023 yılının ilk çeyreğini yoğun bir gündemle geride bırakmak üzereyiz. Şubat ayında yaşadığımız deprem felaketleri, şüphesiz bu yılın en önemli gündem maddeleri arasında yer almaya devam edecek. Ne yazık ki, bu ay bölgede yaşanan afetlere sel de eklendi. Özellikle Şanlıurfa ve Adıyaman'da etkili olan sel felaketinde vefat eden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.Gelecekte bu acıları yeniden yaşamamak adına gerekli önlemleri almamızın zorunlu olduğu bir süreçten geçiyoruz. Büyük resme baktığımızda sadece depremin değil, diğer afetlerin ve yarattıkları potansiyel risklerin de mutlaka ele alınması gerektiğini görüyoruz. Şehirlerimizi dirençli hale getirmek için çalışırken, yaşanması olası tüm doğal afet risklerini değerlendirmenin ve bütüncül bir planlama anlayışıyla insan hayatını korumanın öncelik taşıdığını düşünüyoruz. Bu ay yaşadığımız önemli gelişmelerden biri de; Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili seçimlerinin 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılmasının 10 Mart tarihli Resmi Gazete'de yayınlanması oldu. Bugün itibariyle seçime kadar önümüzde 1,5 ay var.Öncelikle, tüm adaylara çalışmalarında başarılar diliyor, seçimlerin ülkemiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum' dedi.

Global piyasalara dikkat edilmesi gereken bir döneme girildiğini ifade eden Özgener, 'Seçime kadar olan süre zarfında dengeli bir planlama izlememizin ve seçim sonrası döneme ilişkin; ülkemizin kalkınması, toplumsal refahın artırılması, işlerimizin sağlıklı bir altyapıda gelişmesi adına beklentilerimizi dile getirmemizin önemli olduğunu düşünüyorum. Seçim sürecinin yanı sıra, yurtdışındaki ekonomik ve finansal gelişmeler ile Türkiye'nin ekonomi politikalarının yarattığı sonuçlar da, hassas bir dönemden geçeceğimize işaret ediyor. Bununla birlikte; global piyasalara daha çok dikkat etmemiz gereken bir döneme giriyoruz. Dünya Bankası; 'Düşen Uzun Vadeli Büyüme Beklentileri: Eğilimler, Beklentiler ve Politikalar' başlıklı raporunda; pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşının ardından uzun vadeli potansiyel büyüme oranlarına ilişkin ilk kapsamlı değerlendirmesini yaptı.Buna göre, küresel ekonominin enflasyona yol açmadan büyüyebileceği maksimum uzun vadeli oranın 2030'a kadar 30 yılın en düşük seviyesine inmesi bekleniyor.Son 30 yılda ilerlemeye ve refaha kuvvet veren ekonomik güçlerin neredeyse tamamının zayıfladığına dikkat çekilen raporda, 2022 ile 2030 arasında küresel ekonominin ortalama potansiyel büyümesinin yılda %2,2'ye düşmesi bekleniyor. Ayrıca bunun, bu yüzyılın ilk 10 yılındaki oranın yaklaşık üçte birine denk geldiği belirtiliyor.Söz konusu düşüşün, gelişmekte olan ekonomiler için aynı derecede sert olacağı, 2000 ile 2010 arasında yılda %6 olan ortalama potansiyel büyüme oranının bu 10 yılın geri kalanında yılda %4'e düşeceği de vurgulanıyor.Bu düşüşlerin, küresel bir finansal kriz veya resesyon durumunda çok daha keskin olacağı uyarısında bulunuluyor.' İfadelerine yer verdi.

GÜVEN TESİSİNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR
Özgener döviz likitedisine değinerek, 'Ulaşım ve enerji, iklim dostu tarım ve üretim, toprak ve su sistemleri gibi alanlarda temel iklim hedefleriyle uyumlu yatırımların hızlandırılması, ticaret maliyetlerinin azaltılması, iş gücüne katılımın artırılması ve hizmet sektörünün ekonomik büyümenin 'yeni motoru' olabileceği tespiti de raporda mevcut. Global bankacılık sektöründe yaşanan gelişmeler de, finansal piyasalardan kaynaklı dalgalanmanın boyutunun artma ihtimaline işaret ediyor.UBS'in tarihi bir anlaşmayla Credit Suisse'i satın almasının ardından bankacılık krizini yatıştırmak ve güveni tesis etmek için gösterilen çabaları yakından takip ediyoruz.Faizlerin yükseldiği ortamda banka bilançolarının çok hassas olduğunu, küresel alanda yaşanan bu gelişmelerden dolayı, bütün gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye'nin de dikkatli olması gerektiğini görüyoruz. Bunların üstüne, Merkez Bankası ve diğer kurumların döviz likiditesini kontrol etmek için her gün yeni kararlar alması, ihtiyacımız olan ve sürekli dile getirdiğimiz piyasalarda güvenin tesisini maalesef olumsuz olarak etkiliyor.' Dedi

69.SIRADAN GERİLEDİ
Yaklaşan seçimlerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Özgener, 'Seçime kadar ve sonrasında ekonomi politikaları net olarak açıklanana dek, piyasaların hassas bir denge üzerinde ilerleyeceğini görebiliyoruz. Bu sürecin, çok dikkatli ve serbest piyasa koşullarından vazgeçmeden yürütülmesi gerektiği konusundaki görüşümüzü tekrar önemle vurgulamak isterim. Bu noktada bazı belirsizlikleri de paylaşmak istiyorum.FED geçen hafta faizleri 25 puan daha artırdı ve bir artışın daha yapılma ihtimalinden bahsetti. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ise faizi 8.5 puan olarak sabit tuttu.2023 yılında piyasaların tahmin ettiği faiz indirimlerinin başlamaması ve FED'in tahminlerden daha sıkı bir para politikası izlemesi durumunda, Türk Lirası değeri ve faizinde nasıl bir reaksiyon politikası izleneceği hususunu netleştirmemiz gerekiyor.Diğer Merkez Bankaları tarafından Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nda açılan mevduatların vadesi ve şartları ile ilgili detayların da netleşmesi, seçim sonrası dönemde önem taşıyor.Benzer bir şekilde, seçim sonrası dönemde düşük faizli varlıkların faizlerinin piyasa oranlarına yükselmesiyle, banka bilançolarında ne kadarlık bir risk oluşabileceğinin de anlaşılması gerekiyor. En son Şubat verileri, bütün varlık gruplarındaki tasarrufların enflasyonun altında kaldığını gösteriyor. Ülkemizin mevcut para politikası ile tasarruflarını artırması mümkün görünmüyor.Ülkemiz 2022 yılı 4. çeyreğinde % 3,5 büyüyerek 2022'nin büyüme oranını %5,6'ya çıkardı. Türkiye'nin 2021'de 803 milyar Amerikan doları olan nominal Gayrisafi Yurtiçi Hasıla'sı (GSYİH) 2022'de 905 milyar dolara yükselirken, 2022'de kişi başına düşen Gayrisafi Yurtiçi Hasıla 10.655 Amerikan dolarına ulaştı. Fakat, 2022 yılı genelinde yıllık %5,6'lık büyüme hızına en büyük katkı özel tüketimden geldi. Özel tüketim büyümeyi %10,8 yukarı çekerken, stok kullanımı ise %7,1 aşağı çekti.Türkiye'nin son 20 yıllık büyüme ortalaması %5,5, son 5 yıllık büyüme ortalaması ise %4,5. Gelişmekte olan ülkelerde son 20 yıllık büyüme performansı ile aynı olsa da, son 5 yılda Türkiye, diğer ülkeler kadar yavaşlamamış.Buna karşılık mutlak büyüme; maliye ve para politikalar ile yüksek tutulurken, herkesin aynı oranda pay alamadığını söyleyebiliriz. Örneğin; Gayrisafi Yurtiçi Hasıla içindeki işgücü ödemelerinin payı, son 5 yılda %32'den %24'e geriledi. Yine aynı dönemde yoksulluk riski altında olanların oranı, %20'den %24,4'e yükseldi.Kişi başına düşen milli gelir, sağlık ve sosyal yardım imkanları, eğitim ve alım gücü gibi göstergelerden oluşan Dünya Mutluluk Endeksi'nde ülkemiz yine aynı dönemde 69.sıradan 106.sıraya geriledi.Kadınların işsizlik oranı %13,4, erkeklerden yaklaşık 4 puan daha yüksek, son beş yılda ise herhangi bir düşüş yok. Fakat yaş gruplarına göre ayrıldığında özellikle 40 yaş altı kadınların işsizlik oranında artış görülüyor' şeklinde konuştu.

Özgener konuşmalarının devamında şu ifadelere yer verdi:

Bu veriler listesini daha da uzatmak mümkün. Ancak bir ülkenin GayriSafi Yurtiçi Hasıla performansının yükselmesi, diğer makro ekonomik risk göstergelerini arttırdığı takdirde, sağlıklı bir büyümeden bahsetmek mümkün olamaz.Öte yandan ülkemizde uygulanan ekonomik modelin, Türkiye'nin tüketime dayalı büyüme dinamiklerine herhangi bir çözüm üretemediğini, ekonomiyi iç tüketime daha da bağımlı hale getirdiğini görüyoruz. Modelin ve düşük faizlerin çıkış noktası olan, ihracatın büyümeye katkısı ise sadece %0,4 oldu. İhracat ve ithalat rakamlarında ihracat aleyhine bozulma devam ediyor, 113 milyar dolarlık dış ticaret açığımız var. Kredilerle yükseltilen iç talep, Türkiye'nin dış ticaret ve cari işlemler dengesini olumsuz etkilemeye devam ediyor. 12 aylık cari işlemler açığı 52 milyar dolara yakın. Bu süreçte, modelin yarattığı yüksek enflasyonun etkisiyle, iş gücünün gelirden aldığı pay azalırken, sermayenin payı yükseldi. Veriler, 2023 yılı boyunca net ihracatın olumlu katkısı olmadan büyümeyi yüksek tutmanın zor olacağını ortaya koyuyor.Politika yapıcıların özel tüketimi yüksek tutmak için mali ve parasal araçları kullanması muhtemel olsa da, 6 Şubat depremleri 2023 Gayrisafi Yurtiçi Hasıla büyümesi üzerinde %1 ile 1,5 arasında olumsuz bir etkiye sahip olacak. Seçime kadar olan sürecin de eskisinden daha kritik bir hale geldiğinin altını çizmek isterim. Hem yaşadığımız deprem felaketi, hem de yurtdışındaki gelişmeler serbest piyasa koşullarından uzaklaşmanın maliyetini artırıyor. Seçime kadar olan süreçte politika yapıcılar için temel zorluk, artan cari denge baskısıyla birlikte Türk Lirası'nın döviz karşısındaki dalgalanmalarının boyutunu kontrol etmek olacaktır.

Deprem felaketlerinin yarattığı derin acıyı ve hayat akışı üzerinde oluşturduğu hasarı kısa zamanda tamamen ortadan kaldırmak mümkün değil. İlk anda hepimizin ortak amacı hızlı bir şekilde acil ihtiyaçların karşılanmasıydı; fakat kısa-orta vadede bölgedeki hasarın telafisi için yatırımlara başlaması bölge için çok önemli.

Deprem bölgesindeki illerde hasarın boyutu farklılık gösteriyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarından edindiğimiz bilgiye göre depremin maliyeti; bölgedeki yıkım, iş ve buna bağlı gelir kaybı, ticaretin durma noktasına gelmesini kapsayacak şekilde geniş bir perspektiften hesaplandığında 104 milyar doları aşıyor.

Dünya Bankası'nın ise stoktaki zarara göre hesapladığı 34 milyar dolarlık hasarın önemli bir kısmı Hatay, Malatya, Adıyaman ve Kahramanmaraş'ta. Hasarın en yüksek olduğu Hatay'da, yapı stoğunun yüzde 40'ı ağır hasarlı. Bu rakamlar, bu iller başta olmak üzere, bölgeye ciddi oranda yatırım yapılması gerektiğini ortaya koyuyor.

Tedarik zincirinin yeniden yapılanmasını da barınmayla eş zamanlı organize etmeliyiz. Geldiğimiz bu noktada; yerel ekonomik kalkınma dinamiklerinin hayata geçirilmesi gerekiyor.Bölgede ülkenin geri kalanına göre düşük olan gelirin, global tedarik zinciriyle bağının zayıf olmasıyla da ilişkili olduğunu görüyoruz.

Bu nedenle, Deprem Bölgesinin tedarik zincirlerinin kuvvetlenmesi için etkili ve planlı bir programın ortaya konması gerektiğini düşünüyoruz.Bu konuda, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğimizin tedarik zincirini onarmaya yönelik olarak, Bölgenin zarar gören üretim ve ticari yapısının yenilenmesi ile ilgili yaptığı çalışmalara destek veren programların geliştirilmesinin yararlı olduğunu düşünüyoruz.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından başlatılan 'Tedarikçim Deprem Bölgesinden Programı' kapsamında hammadde ve ara malı ihtiyaçlarını deprem bölgesinden tedarik etmek isteyen büyük ölçekli işletmelere destek sağlanıyor.Deprem bölgesinden alım yapmak isteyen büyük ölçekli işletmeler ile deprem bölgesinden satış yapmak isteyen işletmeleri bir araya getiren program sayesinde bölge ticaretine önemli katkı sağlanacağı kanaatindeyiz.

Birliğimiz aynı zamanda Bölgenin kendi dinamiklerinin mümkün olan en kısa zamanda harekete geçmesi, özellikle de üretimin bölgede tam kapasiteye ulaşması hususunda çalışmalar da yapıyor. Orta vadede Bölge'nin kendine özgü problemleri üzerine de eğilmek gerekiyor. Deprem Bölgesi'nde mevcut iş gücünün değerlendirilmesi, bilgi ve teknoloji yoğun sektörlerde üretimin arttırılması, kayıt dışı istihdamın önüne geçilmesi ve kadın istihdamının artırılması konularında politika oluşturmaya ihtiyaç var. Bölgenin tekrar imarı için önümüzdeki beş yıl içinde ekonomik büyüklüğünden daha fazla yatırım gerekeceği hesaplanıyor.


Merkezi hükümet ve uluslararası finansman kaynaklı bir fiziki yatırım atağı, bu bölgenin yerel altyapı ve bina stoğunu artırabilir; fakat kalkınmanın bölgenin iyileşmesine sebep olabilmesi için, aynı zamanda bölgenin kapasite artışına da yatırım yapılması gerekiyor.

Kapasite artışı her türlü yerel kaynak avantajının, verimli bir bilgi ağıyla büyüme ve kalkınmaya dönüşmesinde katalizör etkisi yapacaktır. Yani işgücüne daha yüksek katılım ve daha yüksek bilgi düzeyi, girişimcilik kapasitesi, işbirliği kültürünün gelişmesi, kamu-özel sektör ve sivil toplum arasındaki anlaşma becerisinin artması, her fiziki yatırımın uzun vadeli sürdürülebilir büyümeye ve kalkınmaya dönüşmesinde yüksek çarpan etkisi oluşturacaktır.İnsana ve kurumsal kapasiteye yapılacak yatırımlar, fiziki yatırımlar kadar kritik. Bina ve altyapı yatırımları yok olan yerel kaynakları geliştirir ama yerel kapasite yerinde sayarsa hem bölge için, hem de çevresindeki iller için yeni bir kalkınma hamlesi oluşturabilmek çok mümkün olmaz.

11 ildeki yeniden yapılanmanın hassas dengeler gözetilerek yapılması gerekiyor. İnsan kaynağı odaklı ve yerel kaynakların yönlendirdiği bir büyümeyi hedeflemeliyiz. Bu anlamda; depremin yıkıcı ekonomik etkilerini ve sonrasında düzeltilmesi gereken göç ve nüfus hareketleri gibi sosyo-ekonomik değişimlerin etkisini en aza indirebilmemiz için yerelde kalkınma hamlesine ve teknolojide seviye yükseltilmesine önem vermemiz gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Deprem Bölgesi'nin kalkınmasına yönelik çalışmalar yaparken İzmir ekonomisiyle olan bağını da irdelemeli, bu konuda da elimizden gelen desteği hep birlikte vermeliyiz. Bölgede yatırım yapan, bölgeden mal alan, ticari ilişkileri olan üyelerimizin de bölgeye verilecek katkı ile ilgili önerilerini ve desteğini bekliyoruz.

Bildiğiniz üzere, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi 15-21 Mart tarihleri arasında, ilk kongreden tam yüz yıl sonra düzenlendi.Kongrede tıpkı 100 yıl öncesinde olduğu gibi, ülkemizin dört bir yanından işçiler, çiftçiler, sanayiciler, tüccarlar ve esnaflar bir araya gelerek 'Geleceğin Türkiye'sine dair beklentilerini ve bu beklentilerin gerçekleşmesi için ürettikleri fikirleri paylaştılar.

Aynı zamanda, pek çok akademisyen, yazar, kurum ve kuruluş temsilcisi de yaptıkları konuşmalarla gelecek için hedeflerini ve düşüncelerini paylaştı.

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'ne ilişkin hazırlanan 'Sonuç Bildirgesi Kitapçıkları'nı meclis kayıt masamızdan temin edebilirsiniz. Bu vesileyle, Kongre'nin düzenlenmesinde emeği geçen İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Tunç Soyer başta olmak üzere Kongre'nin başarıyla gerçekleşmesinde emeği geçen herkese tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Yine kentimiz için çok önemli bir konuyu da sizlerle paylaşmak isterim. Doğrudan Yabancı Yatırımlar konusunda fDi Intelligence, 'Geleceğin Avrupa Şehirleri ve Bölgeleri 2023' araştırmasında İzmir'i yatırımlar açısından Avrupa'da geleceğin şehirlerinden birisi olarak gösterdi. Kentimiz, 'Yatırım Tanıtım Stratejisi' kategorisi ile yatırımcıların karşılaştığı farklı maliyet kalemleri dikkate alınarak yapılan değerlendirmeler sonucu oluşturulan 'Maliyet Etkinliği' kategorisinde Avrupa'nın ilk 10 büyük şehir ve bölgesi arasında yer aldı.

İzmir, araştırmanın Doğrudan Yabancı Yatırımlar Stratejisi kategorisinde büyük şehirler arasında ise 7. sırada yer aldı. İzmir'in bulunduğu en iyi Doğrudan Yabancı Yatırımlar Stratejisi listesinde 1. sırada Portekiz'den Porto, 2. sırada İngiltere'den Birmingham ve İskoçya'dan Glasgow şehirleri bulunuyor. fDi Intelligence tarafından elde edilen sonuçları, kentimizin yaptığı proje ve çalışmalar konusunda doğru yolda olduğunu teyit ediyor. Bu anlamda, ortak akıl ile çalışarak kurumlar arası işbirliğine devam etmemizin kentimiz ekonomisinin gelişmesi açısından büyük önem taşıdığına inanıyorum.

İş dünyamızın yakından takip edip beklediği kentsel dönüşüm kredileri 17 Mart tarihinde açıklandı. Buna göre; Kentsel Dönüşüm Kredi Paketi kapsamında uygulanacak %1,49 faiz oranının 0,70'ini Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı karşılayacak. Böylece %0,79 faiz imkanıyla krediden faydalanılmasına olanak sağlanacak. Sözkonusu kredi başvurusu için gerekli olan riskli yapı tespiti ise, sadece Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının yetkilendirdiği kuruluşlar tarafından yapılabilecek.
En az 1 yıldır riskli yapıda oturan kiracılar veya ikamet etmek şartıyla sınırlı ayni hak sahiplerinin yararlanabileceği kredi paketinde, bir hak sahibi adına faiz desteği sağlanacak toplam kredi tutarı 3 milyon TL'yi geçemeyecek.

EYT'li çalışanların Kıdem Tazminatlarının ödenebilmesi amacıyla işverenlere sunulan işletme ihtiyaç kredileri dün itibarıyla kullanıldırılmaya başlandı.Kobi'ler ve Kobi dışı işletmeler için iki ayrı uygulama yapılacak. Paket kapsamında ilk 10 çalışan için farklı,10 'dan fazla çalışanlar için ise farklı faiz oranı uygulanacak. Krediler azami 6 ay ana para ödemesiz dönemli, toplam 36 ay vadeli olacak şekilde kullandırılacak.

EYT Destek Paketi kapsamında kullandırılacak kredinin faiz/kar payı oranı 24 aya kadar vadeli kredilerde TLREF artı 200 baz puan olarak uygulanacak.

Paket kapsamında 24 ay üzeri vadeli kredilerde faiz/kar payı oranı TLREF artı 300 baz puan olacak. Söz konusu faiz oranları 1-10 çalışanın kıdem tazminatı ödemesinde kullandırılacak krediler için geçerli olacak.Bu çalışan sayısını aşan kullandırımlar için ise faiz/kar payı oranı banka tarafından belirlenecek. Söz konusu ödemeler kredi veren tarafından doğrudan 7438 sayılı Kanun kapsamında emekli olacak çalışanların hesabına yatırılacak.Türk Lirası Referans Oranı, kredi kullandırım tarihi itibariye son 14 günlük veri dikkate alınarak hesaplanacak.Bu konuda bankalarla iletişimde sorun yaşayan üyelerimiz, Başkan Yardımcımız Sayın Cemal Elmasoğlu veya benimle irtibata geçebilirler.12 Mart tarihli Resmi Gazete ile, 7440 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yayımlandı.

Kanun ile Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu, il özel idareleri, belediyeler, Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıkları ile ilgili alacaklara yapılandırma imkanı geldi.Kanun kapsamındaki alacaklar için 31 Aralık 2022 tarihi esas alınıyor. Mükelleflerce çeşitli sebeplerle noksan beyan edilmiş veya beyan dışı bırakılmış geçmiş yıl gelirlerinin belli oran ve tutarlar dahilinde beyan edilmesi sağlanacak.

Gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri, işletmelerinde mevcut olduğu halde kayıtlarında yer almayan emtia, makine, teçhizat ve demirbaşları kendilerince veya bağlı oldukları meslek kuruluşlarınca tespit edilecek rayiç bedelle defterlerine kaydedebilecekler ve 2022 yılı için matrah ve vergi artırımı imkanı sağlanacak.

Üniversitemiz ile ilgili bu ay da yine güzel haberleri sizlerle paylaşmak istiyorum.Yapay Zeka Mühendisliği Bölümü'nün Üniversitemizde açılması ile ilgili onayımızı aldık ve 2023-2024 akademik yılında eğitim vermeye başlayacağız. Mühendislik Fakültemiz bünyesindeki Yazılım Mühendisliği bölümünün yanı sıra Bilgisayar Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği ve Matematik bölümlerinden beslenen Yapay Zeka Mühendisliği, dijital dönüşüm ve dördüncü sanayi devrimi ile her geçen gün hızla değişen tüketici alışkanlıkları, ürün ve hizmetler başta olmak üzere tüm değer zincirlerinde kullanılır hale geldi.Bünyesinde Bilgisayar Mühendisliği, Yazılım Mühendisliği ve Yapay Zeka Mühendisliği bölümlerinin her üçünü de aynı anda barındıran sadece 2 üniversite var. Üniversitemiz de birbiriyle ilişkili bu üç bölümü Mühendislik Fakültesi şemsiyesi altında birlikte değerlendirme kararı aldı. Üniversitemizin attığı bu adımın, gençlerimizin istihdamı ile sektörlerimizin dijitalleşme vizyonuna katkı koyacağına inanıyoruz.

Üniversitemizin yeni açacağı bir diğer bölüm ise Beslenme ve Diyetetik. Sağlık Bilimleri Fakültemizde, Hemşirelik Bölümü'ne ek olarak 2021 yılında Fizyoterapi ve Rehabilitasyon bölümünü açmıştık. Beslenme ve Diyetetik Bölümüzün de açılmasıyla bu alanda bütünlük sağlayarak, Sağlık Birimleri Fakültemizi daha da güçlendirmiş olduk.Yeni açılan bölümlerimizin başarılı olacağına inanıyor, emeği geçen akademisyenlerimize teşekkür ediyorum.