Hakim Aydın’ın, Can Dündar ve Erdem Gül’e yazılan mektup şöyle paylaştı:
“Sayın Can Dündar, elbette yazacak çok şey var. Ama bunları doğru kelimelerle söylemek gerekli. Üstelik, derdimizi, fikrimizi, isyanımızı anlatırken doğru kelimeleri bulmakta en çok zorlandığımız günlerden geçerken…
Biliyorum, bir hukukçu olarak tartışmaya hukuk noktasından girmem gerekli. Benden beklenen bu. Atılı suçun unsurlarını, tutuklama nedenlerinin var olup olmadığını irdelemem yerinde olur.
* * *
Ama olmuyor, içimden gelmiyor. Aklımın bir yanı, yaşananların hukukla ilgisi olmadığını, son on yılda yaşanan pek çok olayda, davada, hukukun değil hukuk dışı olmanın, intikamın, hukuku araç haline getirmenin egemen olduğunu hatırlatıp duruyor. Bunların olduğu bir yerde hukukun işleyişine ve kurallarına değinmek ne kadar anlamlı olabilir ki?
* * *
Ortaya dökülen irili ufaklı şeylerin ardından ilk büyük travmayı İlhan Cihaner’in kolu bükülüp odasından alındığında yaşamıştım. “Bu kadarına cüret edebilirler mi? Hukuku bu kadar yok sayabilirler mi?” demiştim. Cüret de edebiliyorlarmış yok da sayabiliyorlarmış.
Mustafa Balbay, Nedim Şener, Ahmet Şık tutuklandığında; “Onlar gazeteci” diye haykıranlara, “Hukuk karşısında herkes eşittir, dava sürecini bekleyin” diye karşılık verenlere, yaşananların hukuk olmadığı anlatılamamıştı bir türlü. Fakat nerede ise aynı kişiler, bu kararların dayandığı “koalisyon” dağılınca, yaşananların hukuk olmadığını, bu tutuklama kararlarını verenlerin “hakim sayılamayacağını” büyük bir keyifle, kendilerinin ve dayandıkları gücün sorumluluğunu yok sayarak anlattılar.
* * *
Şimdi çok merak ediyorum: Sizin ve Erdem Gül’ün tutuklanmasına benzer tepkiyi verenler, “Onlar gazeteci değil, terörist”, “Bağımsız yargı görevini yapıyor, sonucunu bekleyin” diyenler, gelecekte de bunları diyebilecekler mi? Balbay, Şener ve Şık’ın tutuklama kararlarındaki gerekçenin (doğrusu gerekçesizliğin), cümle bozukluklarının, yazım hatalarının bile sizin kararınızla aynı olduğunu görmüyorlar mı? Balbay’ı, Şener’i, Şık’ı tutuklayan hukuk değil ise sizi tutuklayan nasıl hukuk olabiliyor?
* * *
Tüm bu yaşananların; hukuk, adalet, yargı adına yapıldığı söylendiğinde içim eziliyor. “Bunlar hukuk ve adalet ise ben ne yapıyorum? Benim inandığım, içinde olduğum, yaşaması için her gün çırpındığım hukuk bu mu?” İçinde bulunduğum mesleğe, 30 yıla yakındır eğitimini alıp uygulamasını yaptığım hukuk bilimine olan aidiyet duygumu yitiriyorum.
Bilmiyorum, benim yerimde olsaydınız, uğruna ömrünüzü verdiğiniz, aşkla, sevdayla, tutkuyla bağlı olduğunuz mesleğiniz, idealleriniz bu hale getirilseydi, siz daha doğru kelimeler bulabilir miydiniz? Sanırım bulurdunuz fakat ben bulamıyorum!..
Sözün özünü siz kendi yazınızda söylemişsiniz, bir kez de ben söyleyeyim:
Yalnız değilsiniz. Ya da değerli olan, bu yalnızlığınız.
Saygılarımla, “
* * *
Sevgili okurlarım,
Can Dündar ve Erdem Gül’e bu mektubu yazan kişi bir yargı mensubu…
İzmir Karşıyaka Adliyesi’nde görevli Hakim Murat Aydın…
Hakim Aydın’ın, Adalet Bakanlığı’nın hışmına uğramayı ve yandaş medyada linç edilmeyi göze alarak meslektaşlarımızın şahsında “hukuku” ve “hukukun üstünlüğünü” savunan mektubunu okuduğumda içime umut ışıkları doğdu.
“Hâlâ Murat Aydın gibi hakimler var” diyerek çocuksu bir sevince kapıldım.
Sonra onların da derin bir yalnızlık içinde olduklarını düşündüm.
Bu tür yalnızlıkların değerini bir kez daha anladım.
UĞUR DÜNDAR’IN NOTU:
‘Adalet Kutup Yıldızı gibi yerinde durur, geri kalan her şey onun etrafında döner… Konfüçyüs’