Işıl Öztürk/Egedesonsoz/Özel - Türkiye şehitlerine ağlıyor. Hemen her gün meydana gelen bombalama ve çatışma haberleri hassaslığı arttırıyor. Türkiye’nin yasa boğulduğu bugünlerde PKK adına Kuzey Irak, Zap, Hakurk bölgelerinde onlarca vatandaş, polis ve asker şehit eden bir zamanların ölüm timi S.T. Egedesonsöz’e konuştu. Pişmanlık yasasından yararlanarak Türkiye’nin güvenlik güçlerine teslim olan S.T. son günlerde artan çatışmaları şu cümlelerle anlatıyor; ‘PKK kendini Kürt halkına kanıtlamaya çalışıyor. Bu içeriye girenlere ve girecek olanlara bir işaret. Açılım boşa çıktı. Bunu da göstermek istiyorlar. 1 ay önce Karayılan çağrı yaparak “Kırsala gelin” dedi. Bu PKKlı savaşçıların sayısının azaldığı ve takviyeye ihtiyaç olduğunu gösterir. Yeni kana ihtiyaç var”. S.T.’nin şu sözleri ise insanın kanını donduruyor; “İnsanları özgürleştireceğiz diye dağa çıkardık. Çok kişinin kanına girdik ama hemen hepsinin hayatını söndürdük. Pırıl pırıl insanları üniversite kapısından alıp dağa çıkardık, yanı başımızda ölümlerini seyrettik. Katil haline getirdiğimiz gençlerle birlikte yüzlerce masumun kanını akıttık. Çocuklarım olmasaydı, bu acılar beni yaşatmazdı. Onlara dayanıyorum”…
Şehit haberlerini izlediğinde bunların olmaması gerektiğini düşünüyorum” diye anlatan S.T. “‘Çok yazık oluyor’ diyorum. Büyüt, askere gönder ve oğlunu tabutta teslim al. Bu gerçekten insanı ürkütüyor. Ancak terörist olduğum dönemde şehit haberlerini gördüğümüzde kutlama yapardık. Bu olay siyasi aktörlerin gücüyle çözülmeli. Artık analar ağlamasın. Katılımın artması azaltılarak psikolojik baskı yapılmalı…”
ZAMAN ZAMAN GÖLGEMDEN BİLE KORKUYORUM
Türkiye’nin doğusundan batısına gelerek kendisine yeni bir yaşam kuran S.T. ile Muğla’da görüştük. Egedesonsöz’ün sorularını yanıtlayan ve bugünlerde inşaat işçisi olan kod adı bizde saklı eski terörist, devletin bütünlüğünün yok edilmesinden yana olmadığını ve pişmanlığını hiçbir kelimenin tarif edemeyeceğini anlattı. Artık çocukları ve onların geleceği için yaşama tutunduğunu anlatan S.T. “Kuzey Irak, Zap, Hakurk’da defalarca çatışmaya girdim. Yaşanan hiçbir şey geçmişi bitirmeye yetmiyor. Devletin gölgesine sığındım. Ancak yaşadıklarım peşimi bırakmıyor, zaman zaman gölgemden korkuyorum” diye konuşuyor.
SİYAH ASKER YERİNE ÖZEL HAREKAT OLMALI
Dağa özel harekatçı çıkarmanın en doğru karar olduğunu anlatan, kendi deyimiyle eski savaşçı S.T. bunu da şöyle açıklıyor; “Biz çok fazla eğitim almadan dağa çıkarılan askere, yani düz askere ‘Siyah asker’ deriz. Onlar kolay hedef olurlar. Dağdakinin kaybedeceği hiçbir şey yok. Ancak terörist, karşısında özel harekatçı gördüğü anda öleceğini anlar. Teröristle çatışmanın en güzel yolu uzmanları dağa çıkarmaktır. Özel harekatçılar da aldıkları eğitim nedeniyle en az terörist kadar ölüme hazırdır. Paralı asker, özel ordu konusu da etkindir. Eğitimli ve bilinçli asker önemli ölçüde başarı sağlayabilir.
AÇILIM BENCE BOŞ ÇIKTI
Son dönemde artan saldırı olaylarını sorduğumuz S.T. bunu da PKK’nın “Kürt halkına kendini kanıtlama çabası” olarak yorumluyor. “Açılımın boş olduğunu göstermek istiyorlar. Bakın ‘Bizde varız’ gösterişi bu. Açılım benim fikrime göre boşa çıktı.
ÖRGÜTE YENİ KAN ARIYORLAR
Son dönemde Karayılan’ın çağrısına uyularak örgüte katılımların olduğuna dikkat çeken S.T. Kürt gençlerine “kırsala gelin” çağrısı yapılıyor. Bu nitelik açıdan sayının azaldığını gösterir. Eski komuta kademelerinden ziyade yeni kana ihtiyaç olduğu için çağrı yapılıyor.
Şehit haberlerini izlediğinde bunların olmaması gerektiğini düşünüyorum” diye anlatan S.T. ‘çok yazık oluyor’ diyorum. Büyüt, askere gönder ve oğlunu tabutta teslim al. Bu gerçekten insanı ürkütüyor. Ancak dağda olduğum dönemde şehit haberlerini gördüğümüzde kutlama yapardık.
NASIL DAĞA ÇIKTI, NELER YAŞADI, NEDEN TESLİM OLDU?
KANDIRILDIM, 21 YAŞINDA DAĞA ÇIKTIM
Örgütle 21 yaşında tanıştım. Askerden gelmiştim. Evlenmiş bir çocuk sahibi olmuştum. Çok zengin bir aşiretin oğluydum. Suriye uyruklu iki kişi ile tanıştım. Maddi manevi görevimi yapmam gerektiğini söylediler. Kişiliğim konusunda çarpıcı ve okşayıcı sözler ettiler. 1992 yılında tüm imkanlarımı örgütün hizmetine soktum. Merkez komitede görev yapıyordum. Görevim gençleri kırsala kazandırmak, kırsalda bulunan örgüt elemanlarının lojistik ihtiyaçlarını karşılamak, şehirden kırsala adam aktarmak, şehirde yapılması gerekenlere altyapı hazırlamaktı.
GENÇLERİ ZORLA DAĞA ÇIKARDIK
Şehir komitesinde artık ikinci isim olmuştum. Görevlerime yenileri eklendi. Bunlar, örgüte eleman ve para kazandırmak, jandarma ve karakol krokilerinin plan ve projelerini bulmak, devlet adına çalışan sivil isimleri belirlemekti. Marmara bölge sorumluluğu yapıyordum. Bin kişiden fazla kişiyi örgüte kazandırdım. Doğu kökenli ve yoksul ailelerin çocuklarını hedef seçiyorduk. Ailelere para ve altın veriyorduk. Bunun karşılığında direnen çocukları alıp zorla dağa çıkarıyorduk. Özellikle âşık olmuş ama kavuşamamış, ailesi tarafından ilgi görmemiş çocukları tercih ediyorduk. Genç kızları ve erkekleri türkü söylemesi vaadiyle götürüyorduk. Ünlü olacaklarına inanan gençlerdi. Kesinlikle tam bir cennet resmi çiziyorduk. Artistlik vaat ediyorduk. Her ihtiyaçlarının görüldüğü isteklerinin anında bulunduğu bir pembe tabloyu onlara anlatıyorduk. En önemlisi özgürleştireceğimizi anlatıyorduk. Ancak hepsinin hayatını sördürdük.
Kuzey Irak’ta ben ve 10 arkadaş Hakurk’de çatışmaya girdik. 9 kişi yanımda can verdi. Bir kurşun karnımdan yaralamıştı. İki arkadaş, 33 gün aç susuz bir derede yaşamaya çalıştık. Sonra havaya ateş ederek bizi bulmalarını sağladık. Abdullah Öcalan’ın talimatı üzerine beni ve diğer arkadaşı önderlik sahasına yani Suriye Bekaa Vadisi’ne istediler. Biz oraya ‘akademi’ diyoruz. Ben gitmedim ama arkadaşım gitti.
EN BÜYÜK CEZA ÖLÜMDÜR
Gitmek isteyen ya da örgüte direnen olduğunda ‘uygulama’ denilen mahkeme kurulurdu. En büyük ceza, kaçarken yakalananlara yönelik olan “Bunu temizleyin” hükmüydü. Bir çukurda kafasına tek kurşun sıkılarak infaz edilirdi. Kadınlar ise çoğunlukla kullanılırlardı. Osman Öcalan hemen her gün başka bir kadını odasına isterdi.
1996-97 yıllarında kaçmayı kafama koydum. İllegal yollardan yüklü miktarda para vererek Türkiye’ye ulaştım. İlk gece benim gibi doğulu olan birinin evinde misafir kaldım. Aile PKK sempatizanıydı. O gece Roj TV’de benim ‘hain’ olduğum söylendi. Aileyle karşı karşıya kaldım. Mavi Çarşı patlamasındaki zanlılardan Ali kod adlı kişi, beni oradan alıp İç Anadolu’da bir kente bıraktı. Sonunda ailemi buldum. Bir süre sonra tutuklandım. Pişmanlık Yasası’ndan yararlandım. Polis, benim ve ailemin can güvenliğini sağladı. Cezaevinde 1 yıl kaldım. Çıkışta yine güvenlik güçleri bizi yalnız bırakmadı. Şimdi bir iş sahibiyim ve huzurlu bir yaşantım var. Geriye dönüp baktığımda boşa geçen yılları görüyorum. Bir de, büyük pişmanlığım yanında vicdan azabımı.
ÜNİFORMA ASKERİ ELE VERİR
Asker veya polis en büyük hatayı karşısındakini küçümseyerek yapıyor. Teröristin en büyük silahı, kaybedecek hiçbir şeyinin olmaması. Gözü kara ve ölüme hazır yetişirler. Karakol baskınları için günler öncesinden hazırlık yaparız. Giriş çıkışları belirler, pusu için en uygun anı kollarız. Bu da, gece saat 00.03-00.04 arasıdır. Çünkü asker yorgun düşmüştür. Bir de şu var: Asker üniformalı ise çok kolay hedef olur. Üniforma onları ele verir.
KANDIRDIĞIM ÜNİVERSİTELİ GÖZÜMÜN ÖNÜNDE ÖLDÜ
Sahalara indiğim bölgelerde yine örgüte eleman sağlamaya devam ediyordum. Üniversite öğrencisi Veros isimli genç kızı örgüte âşık ettim. En büyük ideali iyi bir siyasetçi olmaktı. Ancak ben onu yolundan döndürmüştüm. Kuzey Irak Hakurk ve Avdalkovi Dağı’nda Kobra helikopterinden yapılan saldırı sonucu gözlerimin önünde öldü. O gün benim için milat oldu, kesin olarak örgütten ayrılmaya karar verdim. Beynimdeki kıvılcım beni doğru yola götürdü. İllegal yollarla Türkiye’ye girdim. Şehir merkezinde bir operasyon planı içerisindeydik. Kaçarak teslim oldum.
KAÇ KİŞİYİ VURDUĞUMUZU BİLEMEYİZ
Almanya ve Hollanda’dan eleman desteği alıyorduk. Yunanistan’da kampımız vardı. Kaçış bölgemiz İran’dı. Bir gün operasyon sırasında İran sınırı açıldı ve girdik. Türk birliklerine takip izni verilmedi. 80’in üzerinde çatışmaya girdim. Kaç kişiyi şehit ettiğimizi bilmeyiz. Bizden kaç kişi öldüğünü biliriz.