Diren ÇELİK / EGEDESONSÖZ- İzmir Ticaret Borsası, Mart ayı olağan meclis toplantısı Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli başkanlığında bir araya geldi.

Başkan Kestelli, büyük depremlerin ardından Şanlıurfa ve Adıyaman'daki sel felaketlerinde 18 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini hatırlatarak meclis açılışını yaptı. Kestelli açıklamasında '11 kentimizde yaşanan ama tüm ülkeyi enkaz altında bırakan depremin yaralarını sarmaya çalışırken Şanlıurfa ve Adıyaman'da selden 18 canımızı daha kaybettik. Deprem ya da sel... Adına ne dersek diyelim, tedbir alınabilecek bu afetlerde umutlarıyla yitip giden 50 binden fazla insanımıza bir kez daha rahmet, ülkemize başsağlığı diliyorum. Artık bu çığlığı duymak, dünyanın bu en değerli topraklarında doğayla, iklimle, habitatla barışık yaşamayı içselleştirmek zorundayız' dedi.

ASIL KONU KONGRE KARARLARININ UYGULANMASI
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İzmir İktisat Kongresi hakkında değerlendirme yapan Kestelli, 'Geçtiğimiz hafta, İzmir için çok gururlu ve ayrıcalıklı günler yaşadık. İzmir Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi düzenlendi. Bundan 100 yıl önce olduğu gibi, alanında öncü isimler ve saygın bilim insanları bir araya gelerek Türk ekonomisinin geleceğini İzmir'de konuştu. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nin iktisadi gelişiminin temelini oluşturan Birinci İktisat Kongresi, 100 yıl sonra bile geçerliliğini koruyan önemli kararlara vesile olmuştu. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi ile İzmir'in bu alandaki öncü kimliği perçinlenmiş oldu. Dünyaca ünlü bilim insanı, tarihçi, siyasetçi ve sosyoloğun bulunduğu 70'e yakın isim görüş ve önerilerini paylaştı. Çiftçi, işçi ve sanayici-tüccar-esnaf grupları olmak üzere toplam dokuz paydaş buluşması gerçekleştirildi. 200'den fazla yetkin isim, paydaş buluşmalarında alınan kararlara katkı sundu. Kongre'nin her oturumunda 'Ortak akıl' ön plana çıktı. Eğitimde eşitlik, kadınların çalışma hayatında daha etkin şekilde yer almasının önündeki engellerin kaldırılması, teknolojiyi tüketen değil aynı zamanda üreten bir toplum inşa edilmesi, ekonomiyi yöneten kurumların bağımsızlığı, şeffaflık, adil bir vergi sistemi, çevre politikalarının tüm üretim süreçlerinde ön plana çıkartılması, sadece büyüme değil sürdürülebilirlik odaklı üretim, markalaşma, gibi pek çok farklı alanda alınan kararlar şu an için bir öneriler manzumesi niteliğinde. Önemli olan asıl konu ise kongreden elde edilen çıktıların, yine ortak akılla hayata geçirilmesini sağlayacak bir iklimin ve iradenin oluşabilmesi. Ancak bu başarılabilirse kongrenin gerçek anlamda hedefine ulaştığını söyleyebiliriz' şeklinde konuştu.

ÇİN'İN PERFORMANSI DİKKAT ÇEKİCİ
Dünyada ve küresel ekonomide yaşanan son gelişmeler üzerine bir konuşma yapan Kestelli, 'Biz depremin yaralarını sarmaya uğraşırken dünya bugünlerde İkinci yılına giren Rusya-Ukrayna savaşının genişleyen etkileriyle, Amerika'da yayılmasından endişe edilen bankacılık kriziyle, Fransa'da alevlenen emeklilik yaşına tepki eylemleriyle, İsrail'i yangın yerine çeviren yargı reformuna tepkilerle boğuşuyor. Bütün bu sorunlar yumağında olağanüstü bir refleksle kendini ayrıştıran Çin'in performansı dikkat çekici. IMF, Çin'in bu yıl büyüme oranının geçen yıla göre 2 puan artışla yüzde 5,2'yi bulabileceğini öngördüğünü açıkladı. Böylece 2023'te dünya ekonomisindeki büyümenin üçte biri Çin'den gelmiş olacak. Çin'deki bu toparlanmayı önemsiyorum çünkü pandemi sürecinde bu ülkeye alternatif arayan tedarik zincirlerinin statükoya dönmesini ve yeni bir paradigma yaratmasını sağlayabilir' şeklinde konuştu.

SEÇİM SÜRECİ İLE İLİGLİ SİYASİLERE UYARI
Yaklaşan seçim süreci ile ilgili de uyarılarda bulunan Kestelli, 'Böyle bir süreçte ülkemizin gündeminde deprem sonrası faaliyetlerle iç içe geçmiş seçim çalışmalarını ve ekonomide gelinen 'bekle gör' dönemini yaşıyoruz.14 Mayıs'ta yapılacak seçimlerde kazanmak adına tüm partiler çeşitli adımlar atıyor, farklı ittifaklar kuruyor. Gidilen bu yolun normal olduğunu düşünüyorum. Ancak özellikle kadın hakları konusunda taviz verilmemesi oldukça hayati ve bu konuda gerekenlerin acilen yapılması gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için dört ismin yarışma yeterliliği aldığını görüyoruz. Umarım ülkemiz için en hayırlı sonuç neyse sandıktan o çıkar. Tüm adaylara başarılar diliyor ve seçim sürecinde söylemlerin, 'bağcı dövmek değil, üzüm yemek' üzerine inşa edilmesini temenni ediyoruz' açıklamasını yaptı.

ACI İLACI İÇMEYE HAZIR OLALIM
Ekonomide yaşanan sorunların devam ettiğine dikkat çeken Başkan Kestelli, 'Bir Çin atasözü 'Uçurumun kenarında atın yularını çeksen de fayda etmez' der. Ekonomide uzun bir süredir, tabir yerindeyse bıçak sırtı bir dengede gidiyoruz. Enflasyon-kur-faiz dengesinde sürdürülebilirlik kaygıları zirveye çıkmış halde. Ekonominin risk biriktirdiği bu ortamda finansmana erişim, herkes için artık daha da zor. Ekonomi yönetiminden tüketiciye kadar ülkedeki tüm bileşenlerin irrasyonel davranışları, durumun daha hızlı bozulmasına yol açtı. Seçimlerden sonra ekonomiyi küçülmeye itmeden, işsizliği artırmadan enflasyonu düşürmek için yapılacak şey; hızla yapısal reformları devreye sokarak yeni bir denge bulmak ve bir süre sonra iyileşen beklentilerle birlikte enflasyonun da düşüşe geçmesini sağlamaktır. Uzun ve yorucu bir mücadele dönemi bizi bekliyor. Yapısal reformların yol açacağı maliyeti adil şekilde göğüslememiz şart görünüyor. Her kesimin, acı ilaç içmeden biriken sorunların ortadan kaldırılamayacağı gerçeğine kendisini hazırlaması gerektiğini düşünüyorum' dedi.

Kestelli, tarımda yapılan kullanılmayan tarım arazilerinin tarıma açılması, sözleşmeli üretim konularının önemine dikkat çekerek şunları aktardı:

Geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisinde '7442 sayılı Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi' kabul edildi. Teklifte Ormancılık ile ilgili konuların yanı sıra gelecekte farklı şekillerde bizleri de etkileyeceğini ve tarım sektörü için çok önemli olduğunu düşündüğüm üç konu yer alıyordu. Bunlardan birincisi; kullanılmayan tarım arazileriyle ilgili. Mülkiyeti gerçek ve tüzel kişilere ait olup, çeşitli nedenlerle üst üste iki yıl süreyle işlenmeyen tarım arazilerinin tespit edilmesi, ekonomiye kazandırılması ve uygun şekilde kiralanarak kamu yararına kullanılması amaçlanıyor. Tarımsal üretimi artırmak amacıyla ekilemeyen arazilerimizin kullanılması çok önemli. Bu nedenle tüm kaynaklarımızı olduğu gibi tarım arazilerimize de sürdürülebilir ve etkin kullanmalıyız. Kanun teklifinde yer alan ikinci düzenleme ise sözleşmeli üretim ile ilgiliydi. Üreticinin pazarlama, sanayicinin ise hammadde tedarik risklerini minimuma indiren bir model olan sözleşmeli üretim, ülkemizde yeterince yaygınlaştırılamamıştı. Bunun da temel nedeni, yapılan sözleşmelerin her iki tarafın çıkarlarını yeterince korumaktan uzak olması ve anlaşmazlıkları hızlı bir şekilde çözüme kavuşturacak kurumsal bir yapılanmanın bulunmamasıydı. Düzenleme ile sözleşmeli üretimde irade serbestisi esas alınsa da ihtiyaç halinde Bakanlık tarafından belirlenen ürün veya ürün gruplarının sözleşmeli olarak üretilmesi, mücbir sebepler haricinde sözleşmeye uymayan taraflar için sözleşmedeki ürün bedelinin yüzde yirmisinden az ve yüzde ellisinden fazla olamayacak bir ceza uygulanması, sözleşmeye tabi ürünlere veya üretim varlıklarına sigorta yaptırılması, tarafların anlaşmazlıklarından doğan davalarda arabulucuya başvurulması ön şartı ve başvurunun yapılmasından itibaren iki hafta içinde sonuçlandırılması öngörülüyor. Sözleşmeli üretimin özellikle gıda sanayi için çok faydalı bir model olduğuna inanıyorum. Özellikle anlaşmazlıkların çözümü konusunda başlangıçta bazı sorunlar yaşanabileceğini düşünsem de zaman içerisinde sistemin etkin çalışmasına imkan sağlayacak eksikliklerin giderileceğine inandığımı da ifade etmek istiyorum. Düzenlemede yer alan ve en önemli gördüğüm konu ise 'üretim planlaması' ile ilgiliydi. Sektörün tüm paydaşları bu konunun tarımın en önemli sorunları arasında ilk sıralarda geldiği konusunda sanırım hem fikir. Üretimde planlama olmaması piyasada arz ve talep dengesinin bozulmasına neden olduğu gibi fiyatlarda aşırı oynaklığa, üretici gelirlerinde bozulmaya, tüketicilerin gıdaya ulaşmasında sorunlara, dış ticaret dengesinde bozulmaya ve gıda güvencesine ilişkin risklerde artışa da neden oluyor. Tüm bu saydıklarım üretim planlamasının tarımın ekonomik sürdürülebilirliğine olan etkileriyle ilgili. Ancak son yıllarda yaşadıklarımız, planlamaya pek çok farklı açıdan zorunlu olduğumuzu net olarak bizlere kanıtladı. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de doğal kaynaklar maalesef baskı altında. Son 20 yılda ekilebilir tarım arazilerimizin yüzde 10'u olan 2,7 milyon hektar alanı kaybettik. Su kaynaklarımız her geçen gün azalıyor. Eğer etkili adımlar atılmazsa, 2030 yılındaki nüfus tahminlerine göre ülkemizin su fakiri bir ülke olması bekleniyor. Yanlış tarımsal uygulamalar nedeniyle topraklarımızın kalitesi her geçen gün bozuluyor. Teknik açıdan topraklarımız yorgun ve üçte ikisinde organik madde miktarı yeterli değil. Dahası iklim krizi doğal kaynaklarımızı geri döndürülemez şekilde etkiliyor.

Gelecekte hangi ürünü, ne kadar, nerede ve hangi koşullarda üreteceğimize karar vermek durumundayız.
Dolayısıyla üretim planlaması yapmaya tarımın çevresel sürdürülebilirliği için de mecburuz.

Mecliste kabul edilen düzenleme, bir taraftan Bakanlığın havza veya işletme bazında asgari ve azami üretim miktarlarını belirlemesine imkan sağlarken, diğer taraftan Bakanlıkça belirlenen ürün veya ürün gruplarının üretimine başlanmadan önce izin alınmasını öngörüyor.

Kısacası, daha önce havza bazlı destekleme ödemesi gibi piyasa araçlarıyla yapılmaya çalışılan üretim planlaması, bundan sonra çok daha kontrollü olarak yapılmaya çalışılacak.

'VAHŞİ SULAMAYA SON VERİLMELİ'
İzmir Ticaret Borsası Mart Ayı meclis toplantısı İZQ İnovasyon merkezinde gerçekleştirilen meclis toplantısında konuşan Meclis Başkanı Ömer Gökhan Tuncer, Bu günlerde ülke genelinde Şap hastalığıyla mücadele ediyoruz.Şap hastalığı hayvandan hayvana bulaşan hayvanlarda verim kaybına sebep olan viral bir hastalıktır. İnsanlar için patojen değildir. Çeşitli mecralarda, et tüketmeyin şeklinde yapılan yanıltıcı haberler doğru değildir.'ifadelerini kullandı.

BÜTÜN ZİNCİRİ ETKİLİYOR
Konuşmasında 6 Şubatta yaşanan deprem felaketine de değinen Tuncer, 'Deprem felaketinin üstünden neredeyse iki ay geçti. Ancak yaralarımız hala çok taze. Yüreğimiz buruk. Hayatını kaybeden binlerce vatandaşımıza tekrar Allahtan rahmet, yakınlarına ve tüm ülkemize sabırlar diliyorum. Yaraların sarılması ve deprem bölgesindeki hayatın normale dönmesi için çok çalışmamız gerekiyor. Oda ve borsalar olarak bu süreçte deprem bölgesine destek vermeye devam ediyoruz. Yılın birinci çeyreğini geride bırakıyoruz. Zaman hızla akıyor. Önümüzdeki birkaç ayda ülkemizi yoğun bir siyasi gündem bekliyor.14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçiminin şimdiden hayırlara vesile olmasını temenni ederim. İş dünyası olarak ülke gündeminin öncelikli konusunun büyüme, daha doğrusu kalkınma olması gerektiğini düşünüyoruz.Bu nedenle üretimi ve ticareti, kısacası ekonomiyi başka gündemlerin gölgelemesine izin vermemeliyiz. Zor günlerden geçiyoruz, önemli ekonomik sorunlarımız var.Özellikle, deprem bölgesindeki tarım ve tarıma dayalı sanayi işletmelerinin zarar görmesi sürdürülebilir tarımsal üretimi ve piyasaları olumsuz etkiledi. Örneğin Kahramanmaraş ve Gaziantep'teki iplik, kumaş ve tekstil fabrikalarının birçoğunun hala tam kapasite çalışamadığını duyuyor ve görüyoruz. Zincirin bir halkasının zarar görmesi bütün bir zinciri etkiliyor. Oradaki iplik fabrikasının çalışmaması buradaki pamuk piyasasını bozuyor' şeklinde konuştu.

BAKANLIK DEVREYE GİRDİ
Şap hastalığıyla ilgili aşılamada harekete geçtiklerini ifade eden Tuncer, 'Ülkemizde daha önce görülmeyen SAT-2 serotipi şap hastalığını taşıyan vakaların tespit edilmesini takiben Tarım ve Orman Bakanlığımız ivedilikle harekete geçti. Hastalığın yayılmasını engellemek için hızla çalışmalarına başladı. Hayvan hareketleri durduruldu ve hayvan pazar yerleri kapatıldı. Konuyla ilgili olarak bizde Şap Enstitüsü tarafından üretilen aşıların acil bir şekilde tüm üreticilere ulaştırılarak hayvan varlığımızın hepsinin aşılanması gerektiği yönündeki görüşlerimizi Bakanlığa sunduk.Bakanlığımız tüm kadrosuyla devreye girerek Türkiye genelinde hızla aşılamalara başladı. Yakın bir zamanda karantinanın son bulacağını inanıyorum' dedi.

TEK BİR ETKEN YOK
Et fiyatlarındaki artışla ilgili olarak tek bir etken olmadığını kaydeden Tuncer, 'Hayvancılık sektörü ile ilgili son günlerin bir diğer konusu et fiyatlarındaki artış. Bunun tek bir nedeni yok.Hayvancılıktaki temel sorunumuzun üretim maliyetleri ve piyasada oluşan et ve süt fiyatlarına bağlı olarak hayvan varlığımızın istikrarlı bir şekilde artmaması olduğunu düşünüyorum. Özellikle süt fiyatlarının geçtiğimiz dönemde düşük seyretmesi süt ineklerinin kesilmesine ve hayvan sayımızın azalmasına sebep oldu. Bozulan arz-talep dengesini iyileştirmek amacıyla Bakanlığımız geçtiğimiz hafta besilik erkek sığır ithalatına müsaade etti. İthalatın bir süreliğine de olsa piyasayı rahatlatacağını düşünüyorum. Ancak, yurtiçi et ve süt talebi, sürdürülebilir fiyat politikalarıyla ve yerli üretimle karşılanmalıdır. Bunun yanında, az evvel de bahsettiğim deprem felaketi ve hastalık gibi nedenlerin üretim ve tedarik zincirlerini bozması, diğer taraftan ramazan ayında yaşanacak muhtemel talep artışının da et fiyatlarının artmasında payı olduğunu söyleyebiliriz. Özetle hayvancılıkta konjonktürel sorunlarımız var, ancak temel mesele yapısal sorunlardan kaynaklanıyor. Sektör temsilcileri olarak bizler, sorunlarımızın seçim gündeminin gölgesinde kalmamasını umut ediyor, tarım ve gıdanın stratejik öneminin arttığı bir ortamda yapısal sorunların çözüme kavuşturulmasını talep ediyoruz.' İfadelerine yer verdi.

ÜRETİCİ DE TÜKETİCİ DE MAĞDUR
Tuncer son olarak tarım ve sulama konularına dikkat çekerek, 'Türkiye İstatistik Kurumu geçtiğimiz günlerde Ocak Tarımsal Girdi Fiyat Endeksini açıkladı. Hesaplamalara göre 2023 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre %6, bir önceki yılın aynı ayına göre %96 ve on iki aylık ortalamalara göre %118 artış gerçekleşti.Endeksin artmasına neden olan ürün gruplarının başında hayvan yemi geliyor. Az önce değindiğim et fiyatlarında yaşanan artışa neden olan faktörlerden biri de maalesef yem fiyatları. Hayvan yemini ise tohum ve dikim materyalleri ile işçilik gibi hizmet alımları takip ediyor. Üretim masrafları artmaya devam ederken, fiyatlar maliyetler karşısında beklenen artışa ulaşamıyor. Maliyet artışları gıda enflasyonunu körüklüyor. Ve sonuç olarak: üretici mağdur tüketici mağdur.22 Mart dünya su günü olarak kutlandı. Merak ediyorum acaba yakın gelecekte kutlamak için su bulabilecek miyiz? Yaşanan selleri ve kuraklıkları iklim değişikliğine bağlıyoruz. Evet, doğru ancak tarımsal üretim de bu konuda sütten çıkma ak kaşık değil maalesef. Dünya su tüketiminin yaklaşık dörtte üçü tarımsal üretimde kullanılıyor. Tarımsal üretimde kullandığımız su miktarını doğru sulama teknikleriyle azaltmamız mümkün. Vahşi sulamalara artık son verip kaynak verimliğine odaklanmak ve modern sulama tekniklerine topyekûn geçmek zorundayız. Aksi durumda ülke olarak yakın gelecekte su fakiri olmamız kaçınılmaz.' Dedi.

Umut ediyorum ki, yapılan düzenlemeler etkin bir şekilde uygulanır ve ülkemizde yıllardır önemli sorun olan üretim planlaması, sözleşmeli üretim ve tarım arazilerin boş kalması sorunlarında kalıcı bir iyileşme yaşanır'