'Ezanları susturan darbelerden, darbeleri susturan sela seslerine…' Diyanet İşleri Başkanı böyle saçmalıyor. Oysa bu ülkenin belleğinde ezan susturmuş darbe yok. Ama Türk-İslam sentezini ihya eden 12 Eylül darbesi var.
Gülen cemaatinin önünü açan, 12 Eylül darbesidir. Özal ile başlayan ve Erdoğan'ı iktidara taşıyan vahşi kapitalist süreç de 12 Eylül'ün eseridir.
Darbe püskürtüldü! Rivayet böyle…
Devletin kurumlarını ve halkı hedef alan aşağılığın da aşağılığı bir saldırıya tanık olduk.
Görünen o ki, bir din grubu diğer din grubunu iktidardan düşürmek istedi. Cemaat, ordu içindeki etkinliğini kullanarak bir kalkışma denedi. Olmadı. Bu tür kalkışmaların başarılmışlığı zaten yok.
Ve bunu bilen İktidar ve muhalefet çevreleri, olan biteni, gerçekten ordu yönetime el koyuyormuş da toplum tarafından engellenmiş gibi göstererek, çok tartışmalı bir tutum sergiledi.
Oysa kafası kopuk tavuk gibi oraya buraya saldıran bir grup askerin bir miktar can yaktıktan sonra tükeneceği görülüyordu. Nitekim yer yer halka ateş açtılar, bazı kurumları bastılar, Meclis'e bomba attılar ve bittiler. Bu bir darbe girişiminden ziyade, kör bir kalkışma gibiydi.
Şayet TSK tarafından emir-komuta zinciri içinde yönetime el koyulsaydı, ortaya çok daha farklı sonuçlar çıkabilirdi.
Bu tuhaf darbenin yol açtığı ilginç bir gelişme oldu; kanımca, ömürlerinde bir dakika bile demokrat olmamışların 'demokrasi nöbeti' tutması, bir miktar ironik olmakla birlikte, iyi bir başlangıçtı.
Bir yönetim biçimi olarak demokrasiyle arası hiç de iyi olmayan İslamcıların '15 Temmuz Demokrasi Bayramı' ise, daha ziyade mizahçıları ilgilendiren bir durum olmalı.
Trajikomik olan ise, yirminci yüzyıl mahreçli darbeyi, bu yüzyılın insanı kavramakta zorlandı. Dolayısıyla, darbe girişimi, darbecilerin istediği etkiyi yapamadı.
Bir darbe vakası yaşadık. Ve bu darbeye benzemeyen darbe girişimi, Erdoğan'ın ekmeğine yağ sürdü. Erdoğan hem içeride hem dışarıda hata üstüne hata yapıyordu. Tükeniş emareleri ortaya çıkmaya başlamıştı. İsrail ve Rusya ile teslimiyet kokan ilişkiler, Suriye ile başlaması muhtemel netameli ilişkiler, Suriyeli göçmen sorunu ve ekonomide ortaya çıkan iç karartıcı tablo…
Tam da tabanını nasıl konsolide edeceğini bilemezken, altın tepside sunulan bu imkan Erdoğan'a ülkeyi adeta armağan etti. Cami ile sokak arasında oluşan gerilim hattında, ülke gerildikçe geriliyor.
İslamcı cenahı tutmak o kadar da zor değildi ama merkez sağdan AKP'ye gelen muhafazakarları tutmak enikonu zorlaşmıştı. İşte zor zamanda imdadına yetişen darbemsi kalkışma sayesinde; İslamcıları, muhafazakarları, milliyetçileri; 'cami-sokak- şiddet' sarmalında bir arada tutabilecekti.
Fakat şu gerçeği de teslim etmek gerekir; Bu kalkışma, Erdoğan'ın kurgusu değil; sadece, dinamiklerin Erdoğan'a bir takım imkanlar sunması söz konusu.
Türkiye'nin tartışması gereken bir mesele var. Bir cemaat işi bu noktalara vardırabiliyorsa, siyasallaşan din gruplarının durumu ne olacak?
Muhtemelen, sivil ve askeri bürokrasi içinde yuvalanan Gülen cemaati tasfiye edildi veya ediliyor. Peki, Erdoğan'ın yaslandığı siyasal islamı savunan diğer din grupları ne olacak?
Erdoğan'ın başkanlık sistemini sünni grupların desteğiyle kuracağı bir vakıa. Selefi hareketin Cumhuriyet Aydınlanması ile hesaplaştığı da kimsenin meçhulü değil. Erdoğan'ın aziz dostları Arap liderler, laik Türkiye Cumhuriyeti'nden ve Atatürk'ten nefret ediyor.
Sokağa çıkan Erdoğan yandaşları, kuşkusuz içlerinde demokrasiyi içtenlikle savunanlar da var, Erdoğan'ın kurmakta olduğu sünni otoriter rejimi alkışlıyor. Meydanlarda, yeni rejimin gelişi kutlanıyor. Erdoğan'a 'Öl de, ölelim!' diye seslenen kalabalıkların neden demokrasi meselesi olsun?