Bir insanın kendine ettiği kötülüğü, kırk düşmanı bir araya gelse edemez…
El'in arkadan ittirmesiyle, el atına binen tez iner…
Bu sözlerin günümüzdeki sürümünün siyasetteki örneğini, maalesef esefle izliyoruz.
Erdoğan, etrafında yiyecek kimse kalmayınca, kendi kendini yemeğe başladı.
Google' da 'Kendi kendini yiyen hayvan' diye yazarsanız, kendini kuyruğundan başlayarak yiyen yılanı ibretle seyredersiniz.
Neredeeen nereye!
Benim gibi siyaseti ve siyaset adamlarını iyi takip edenler, Tayyip'in ve ekibinin iç yüzlerini çok iyi bilirler. Adamların geçmişine bakın, inceleyin, ne mal oldukları kabak gibi ortaya çıkar.
Biz, evinin kirasını bile parti parasıyla ödeyen avantacıları iyi biliriz ve tanırız.
Biz, Cami de toplanan sadaka paralarını dolandıranları iyi biliriz ve tanırız.
Biz, Cami Yaptırma-Yaşatma Derneklerini dolandıranları iyi biliriz ve tanırız.
Biz, dolandırma işine çağ atlatıp, Avrupa'daki Müslümanları bile dolandıranları iyi biliriz ve tanırız.
Biz, 'Tek Devlet-Tek Bayrak' deyip, Öcalan'la kol kola girerek, ülkeyi bölmek isteyenleri iyi biliriz ve tanırız.
Biz, Aziz şehitlerimizin kanlarına basarak, Barzani eşkıyasıyla 'sıra gecesi' düzenleyenleri iyi biliriz ve tanırız.
Biz, Allah-Peygamber adlarını ağzından düşürmeyip, kendi milletini soyan seccade şeytanlarını iyi biliriz ve tanırız.
Biz bilmesine biliriz ve kimseden korkmadan yıllardır bildiklerimizi adamların yüzlerine söyleriz de, millet bunların gerçek yüzlerini 2002 yılında henüz bilmiyordu ki!
Amerika-Evangelist Hıristiyanlar- Kelime-i Şahadetten 'Hz. Muhammed' adını çıkaran cemaatin makyajcıları bir araya geldiler ve Amerika'da stüdyoda
'Kırk yılın Yani' sini, 'Kani' haline getirdiler ve Türkiye'ye allayıp-pullayıp sundular. (Tokat' lı Ebubekir Kani Efendi ile Rum Dilberi Eftalya' nın aşkını başka bir gün anlatırız)
Türk Milletinin çoğunluğu, 'Beşikte giren huy, ancak teneşirde çıkar' atasözünü unutup, bu makyaj uzmanlarının yarattığı sahte güzelliğe kandılar.
Önce 'değiştim' deyip gömleği çıkardılar, sonra bir daha 'değiştim' deyip pantolonu da çıkardılar.
Gel zaman, git zaman 'Yani Efendinin' üzerindeki cilalar dökülmeye başladı ve millet gerçeği gördü.
Sinirlenmeye başlayan Erdoğan önce yakın çevresini yemeye başladı.
Bazı Bakanlarını tekme-tokat dövdü, bürokratlara ana-avrat küfretti.
Kendi dava arkadaşları arasındaki kafası çalışanlar, ondaki para ve güç hırsını önleyemediklerinden, onu terk etmeye başladılar. Yola çıktığı arkadaşlarının çoğu bugün yanında değil.
11 yıl karı-koca gibi beraber yaşadığı, devletin en önemli birimlerini açtığı,
Türk Ordusu Komuta Heyetini beraberce sahte delillerle zindana attığı Hocaefendisi de onu, hırsızlık ve yolsuzluk iddiaları sebebiyle terk etti.
Erdoğan, yolsuzlukları-hırsızlıkları örtmek için Yargıçları-Savcıları-Polisleri darmadağın etti. Bunun üzerine tüm bürokrasi onu terk etti.
Erdoğan, sinirinden ve korkusundan her gün insanlara hakaret etmeye, yalan söylemeye, insanlara iftira atmaya, kişilerin haberleşme özgürlüklerini kısıtlamaya başladı. Sonunda Amerika ve Avrupa' da ki patronları da onu terk etti. Artık, Erdoğan'ın pulları her gün dökülüyor, günde 4 kez yüzüne yapılan makyaj fayda etmiyor. Sonunun geldiğini anlayan Erdoğan, mitinglerde çılgınlar gibi konuşmaya, içerde ve dışarda herkese küfretmeye başladı.
Haşhaşin' den girdi, ahlaksız-şerefsizden çıktı. Çeteden girdi, inlerinden çıktı…
Bu işi toparlasa- toparlasa ufak yollu bir SAVAŞ toparlardı. Pislik o kadar büyüktü ki, bu yolsuzluğu-hırsızlığı ne yapsa örtemiyordu. Suriye ile bir savaş çıkarsa, belki tekrar eski günlerine dönebilirdi.
Erdoğan bu umutla son bir gayret etrafına baktı, o da ne! Etrafında Nagehan Alçı ve kocasından başka kimse kalmamıştı. Ayağa kalkmaya çalıştı, ama ne mümkün! Ayakları yerinde yoktu. Çünkü o kendi ayaklarını yemişti.
Artık önünde tek istikamet vardı; Yüce Divan…
AK' lan da gel delikanlı, AK' lan da gel…
Not; Partisine ihanet eden Hakan Tartan, İzmirlilerden oy alamayacağını anlayınca, insanları dövdürmeye başlamış!
Dikkat et Tartan, Başkanlığının bitmesine şunun şurasında 3-5 günün kaldı.
Seni sokağa çıkarmazlar sonra çocuk, dikkat et…