Cumhuriyet'in getirdikleriyle hesaplaşmayı rövanş olarak algılayan siyasal islam, seküler toplumda endişe yaratıyordu. Ancak, yönetim sisteminde değişim talebinin referanduma götürüldüğü şu son süreçte, endişeler yerini korkuya bıraktı. Korkuları tarafından yönetilen toplum olduk.
Yarattıkları korkuların gölgesinde sınırsız iktidar talep edenler soruyor; Siz kendiniz mi rıza göstereceksiniz, yoksa biz söke söke alalım mı?
Halkın hizmetkarı olduğunu söyleyen iktidar zümresi, hizmetin ve yönetimin daha elverişli koşullarda sürmesi için anayasada değişiklik yapılmasını istiyor. Değişiklik isteği kabul görürse, etkili hizmet ve yönetim için bütün yetkiler tek adamda toplanacak.
Her şey bir kişinin iki dudağının arasında olursa, işlerin hızla yoluna gireceği fikri kabul görüyor bu cenahta. Hangi işler yoluna girecekse…

Türkiye'nin başat sorunu, çöken toplumsal mutabakatın yeniden inşasıdır. Cumhuriyet'in modern ve laik yapısı üstünde yükselen yüzyıllık mutabakatın bozulduğu gerçeğiyle yüzleşmek kaçınılmaz olmuştur. Zira Kürtlerin ve İslamcıların itirazı var, dile getirdikleri yeni talepler var.
Din ve etnisite gruplarının talepleri ve itirazları kısmen ya da bütünüyle haklı veya haksız olabilir; Ne var ki ortaya çıkan sorunun üstünde gereğince konuşulmadığı için, kamusal alanda yaşanan çöküşe ve olası yeni mutabakatın koşullarına dair yeterli bilgiye sahip değiliz.
Bir diğer açmaz da, muhafazakarların ve İslamcıların toplumun onayına sundukları anayasa değişikliğiyle oluşacak yeni toplumsal mutabakatın, %51'in 'evet' demesiyle mümkün olmasıdır.
Toplumun neredeyse yarısının mutabık olmadığı koşullardan toplumsal mutabakat çıkmayacağı biliniyor. Fakat nedense 'evet' seçeneğini savunan gruplar bu gerçeği görmezden geliyor.
Yeni sosyolojinin gerektirdiği toplumsal mutabakatı yok saymak mümkün değil; fakat mutabakatın nasıl oluşacağına dair bilgimiz hayli sınırlı ve bu bilgi eksikliğini gidermeye de pek niyetimiz yok.

Türkiye, yönetim sistemi değişikliğinden rejim değişikliğine kadar uzanan değişim ve dönüşüm sürecini başlatacak bir referanduma gidiyor; Referandumdan çıkacak her iki sonucun da, çözüm getirmek bir tarafa, sorunları daha da derinleştirmesi muhtemeldir.
Referandumdan 'evet' çıkması durumunda, neredeyse hain ilan edilen toplumun diğer yarısı değişimi benimsemeyecektir. 'Hayır' çıkması durumunda ise, toplumun otoriterliğe teşne öteki yarısı tepki gösterecek ve sistemin değişmesi için itirazlarını sürdürecektir. Çatışma kültüründen beslenen toplumda uzlaşmaya değil ama ayrışmaya dayalı politikalar öne çıkacaktır. Çünkü toplumun zihninde uzlaşma fikrine yer açmak için anlamlı bir çaba yok.
Sosyal demokratlar ve bazı sol çevreler dışında kimse uzlaşma fikrine yakın durmuyor. Daha ziyade, dayatmacı politikalar öne çıkmış durumda…

Türkiye, Doğu-Batı ekseninde tehlikeli biçimde geriliyor. İslamcı cenah, toplumsal uzlaşma alanlarından uzak duruyor. Cumhuriyet devrimini savunanların ise şimdilik daha uzlaşmacı bir tutum benimsemiş oldukları görülüyor.
Bu tablodan toplumsal barış çıkar mı? Kısa vadede çok zor. Uzlaşmak mı, hesaplaşmak mı, önce bu konu aydınlatılmalı. Ve illaki İslamcıların, rövanşizmin herkese kaybettireceğini anlamaları lazım.
Her şeye rağmen, uzlaşmak için, toplumsal mutabakat sağlamak için şansımız olabilir… Çareyi çaresizlikte arayan zihniyetin toplumu dönüştürme gayretleri umutları azaltsa da...
Korkularımız var ama bu her şeyin sonu değil; Teslimiyet hiç değil.