18 yıl önce yine bir Kasım ayında, sabaha karşı evin telefonu çaldı.
Yayın yönetmenliğini yaptığım Yeni Asır'dan arıyorlardı.
'Karşıyaka'da büyük bir sel felaketi yaşandığını, çok sayıda ölü, yaralı ve kayıp olduğunu, yüzlerce evin yıkıldığını' söylüyordu telefondaki gece nöbetçisi arkadaşım.
Uyku sersemi ve aldığım dehşet haberin şokuyla, camdan dışarıya bakıp 'Nasıl olur, burası kupkuru, emin misin?' dediğimi hatırlıyorum.
Sonrası…
Tüm yazı işleri ekibinin evlerinden arabalarla alınıp gazeteyi hızla baskıya hazırlamaktı.
Gün ağardıkça, facianın ayrıntıları açığa kavuşturuldukça… Bölgeden yağan fotoğraflar yazı işlerinde tek tek incelendikçe…
İşin boyutları, dehşetin yüzü tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı.
İzmir'in yaşadığı en büyük felaketlerden biriyle karşı karşıyaydık.
Yamanlar Dağı'ndan gelen Ahırkuyu Deresi'nin taşması sonucu Yamanlar, Örnekköy, Demirköprü, Bostanlı hattındaki bütün evler zarar görmüştü; Soğukkuyu mahalleleri ve Karşıyaka Merkez sular altındaydı.
4 Kasım 1995 gecesi yaşanan sel baskınına uykusunda yakalanan 65 vatandaşımız yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi yaralanmış, İzmir Valiliği verilerine göre, 322 bina yıkılmış, 10 bin kadar bina sulardan zarar görmüş, o zamanın parasıyla yaklaşık 50 trilyon lira civarında maddi zarar ortaya çıkmıştı.
Kimi boğularak, kimi fırtınada kopan (kaçak alınan) tellerden elektrik akıma kapılarak can verenlerin neredeyse tamamı, dere yatakları kapatılarak üzerine yapılan binalarda yaşayanlardandı.
Gazetenin sayfalarını felakete ayırdık, kimi sayfada ölenlerin öykülerini anlattık, kimi sayfada dehşete tanık olanların, canını son anda kurtaranların… Uzmanların, yetkililerin, hükümet görevlilerinin konuşmalarını, açıklamalarını sayfalara yaydık.
Hep yapıldığı gibi en sona, birinci sayfayı bıraktık.
Yazı işleri masası başında, tüm haber sorumluları, yazarlar ve yöneticilerle, 'felaketi hangi başlıkla vereceğimizi' tartıştık.
'Kimi linç edeceğimizin' değil, 'acıyı nasıl ifade edebileceğimizin' üzerine yoğunlaştık.
65 kişinin can verdiği sel haberi, o gün baskıya giren Yeni Asır'da; ne 'Boğulduk', ne 'çırpına çırpına can verdiler' ne 'İzmir battı, öldük' başlıklarıyla çıktı.
Manşetimiz 'Çaresiz Kaldık'tı…
4 saatte metrekareye 100 kilogram yağmur düşmüş, can ve mal kaybı büyük olmuştu.
Selden zarar gören ailelerin 1970'li yıllardan itibaren İzmir'deki sanayileşmeye paralel olarak göç eden kişiler olduğu anlaşılmıştı.
Yağış normal bir meteorolojik olay değildi. Ama örneğin 1976 yılında 134.1 mm olarak ölçülen yağışta hiçbir can ve mal kaybı olmamışken; 1995 yılında yaşanan sel baskınında olumsuzluklar neden kaynaklanmıştı?
Felaket, bu nedeni, 1976 ile 1995 yılları arasındaki farkı, yüzümüze '65 canla' vurmuştu.
Can kayıplarının nedeni, dere yataklarının içine ve civarına, plansız, dayanıksız bir biçimde inşa edilen gecekondulardı.
Ve bütün bunlar…
ANAP'ın kuruluşundan sonra 1984'te yapılan ilk yerel seçimde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na seçilip 1989 yılında seçimi Yüksel Çakmur'a karşı kaybeden, 1994'te yeniden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunu kazanan Burhan Özfatura'nın ikinci dönem başkanlığında yaşanmıştı.
1995 felaketinin hemen ertesinde Yeni Asır'da yayımlanan yazısında Başkan Burhan Özfatura, yaşananlardan dolayı gelmiş geçmiş tüm hükümetleri sorumlu tutuyor, felaketin nedenini 'göç'e bağlıyor, 'imar affı gibi affedilmez hatalara devamlı karşı çıktım. Bu açıdan mevcut olayın alt yapı vb. gerekçelere dayandırılması yanlış olur' diyordu.
Dönemin belediye başkanı Burhan Özfatura'nın 8 Kasım Çarşamba 1995 günü, yine Yeni Asır'da yayımlanan yazısının başlığı 'Sorumluluğun idraki'ydi.
Başkan Özfatura'nın, basında çıkan 'felaketle ilgili' eleştirel haberlere ve köşe yazılarına karşı kaleme aldığı yazı şöyle başlıyordu:
'Kişilerin ve kuruluşların çapı; sorumluluk duygusuna sahip olup olmadıkları; ülke çıkarlarını şahsi hesaplarının önüne geçirip geçiremedikleri; belli olaylar sırasında ortaya çıkmaktadır.
Yaşadığımız üzücü olay, sel felaketi de, bazılarının gerçek yüzlerini ortaya çıkaran, bir vesile olmuştur.
Bazıları, halkı tahrik etmeyi, devamlı olarak menfi davranmayı, bir marifet saymışlardır. Ekranlar arası rekabette avantaj sağlamak, ya da politik istismar kapısı açmak için, gerçekleri değiştirmeye girmişlerdir.
Nedense, medyanın bazı grupları, devamlı olarak tenkid (hatta saldırı) metodunu tercih etmektedirler.
Hiçbir güzel iş yoktur.
Başarılı idareci mevcut değildir.
Halkın tümü perişan ve mağdurdur.
Yüreklerinin karalığı, davranışlarına da yansımaktadır. İlgiyi çekebilmek için, ülke ve rejim düşmanlarının ekmeğine yağ sürmekten hicap duymamaktadırlar.
Peki, 'buyurun siz aday olun. Halkın karşısına çıkma cesaretini gösterin. Halk size imkan verirse, ülkeyi yönetme şansını elde edin' diye sorarız. Hiç etkilenmezler. Zira, kendileri özel hasletlere sahiptirler. Adeta Cenab-ı Hakkın özel olarak yarattığı tiplerdir. Kimseyi beğenmezler. Saygı kavramını ise hiç öğrenmemişlerdir. Demokrasi kavramını, zaten ciddiye aldıkları yoktur.
Hiçbir zaman öneri getirmezler.
Aslında, hiçbir konu hakkında bilgi sahibi de değillerdir. Geçmiş hayatlarına baktığımızda, dişe dokunur bir birikim, en küçük bir icraat da yoktur. Ama, yüksekten atmayı, akıl satmayı da ihmal etmezler.
Halkı yanlış yönlendirmek için, her türlü tahrifatı yapabilir, gerçekleri saptırabilir. Mizansenler hazırlayabilirler.
Daha felaket geçeli 36 saat bile olmamış devamlı olarak 'yaralar sarılmadı' diye saldırılar düzenlenir. '60 yıldır böyle yağmur yağmamış, fırtına olmamıştır', gerekçesini hatırlamazlar bile.' (…)
* * *
18 yılı, ölümlü felaketi geride bırakıp… Günümüz gelişmelerine dönecek olursak…
Önceki gün 'Boğulduk', dün de 'Vatandaş hesap soruyor/salgın hastalık ihtimali korkutuluyor' başlıklarıyla çıkan Yeni Asır'da, görüşüne başvurulan eski İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Burhan Özfatura, şöyle diyordu:
İzmir'deki bu sıkıntının nedeni koordinasyon eksikliği ve Sayın Başkan'ın (Kocaoğlu'nu kastediyor) konusunda uzman ekibinin olmamasıdır. Maalesef İzmir'de Büyükşehir Belediyesi başarılı bir ekip çalışması yapamadı ve konusunda belirli düzeyde uzman insanlara görev verilemedi. Kaldı ki günler öncesinden bu uyarılar yapıldı. Önceden önlem alınsaydı bu manzara yaşanmazdı.!
18 yıl önce kendisine 'Önceden önlem alınsaydı bu manzara yaşanmazdı' diyenlere ateş püsküren sevgili Özfatura, aynı yayın grubunun gazetesi Sabah'ın 'Egeli Sabah' ekinde 'Kocaoğlu'na suçlama' başlığı altında görülen yorumunda da, şu sözleri söylüyordu:
'Aşırı bir yağış gerçekleşti, bu bir gerçek, fakat bu olumsuz manzaraları yağmurun şiddetine bağlamak yanlış olur. Benim başkanlığım döneminde İzmir, Ege Belediyeler Birliği'nin baş şehri olduğu için tüm kentlere yetecek kadar iş makinası aldık. Ama hiçbiri ortada yok. Ben su pompaları aldım, niye çalıştırmıyorsun?'
Bütün bunları niye özetlediğime gelince…
20 yıl çalıştığım, muhabirlikle başlayıp Türkiye'nin ilk kadın genel yayın yönetmenliğiyle onurlandığım Yeni Asır'da Burhan Özfatura'nın iki başkanlık dönemini de yaşamış; ona, iki döneminde de oy vermememe rağmen, 'insanlığına, adaletine, demokratlığına' büyük saygı duymuş biriyim.
Ben ki, defalarca onunla röportaj yapıp bir röportajımın girişinde 'Yarım asırlık hayatımda, mesleğim nedeniyle tanıdığım çokça insan arasında beni en fazla şaşırtanların başında gelir Burhan Özfatura…Nevi şahsına münhasırdır. Ezeli-ebedi muhaliftir. Allahtan korkar, iktidar sahiplerinden korkmaz. Sahicidir. Vicdanlıdır. Alabildiğine şefkatlidir. Başı sıkışıp da yardım isteyene kapısını asla kapatmayan, elinden gelenin en iyisini yapmak için çırpınandır' demiş… Hakkını her zaman hem sözlü, hem yazılı teslim etmiş biriyim.
Ben ki, onun Başbakan Erdoğan tarafından Kamu Etik Kurulu'nda görevlendirilip 'kamu ihalelerinin çoğunun şaibeli olduğunu' gördükten sonra istifa ettiğini, Melih Gökçek'e danışmanlık yaparken 'tahammül edemeyeceği' bazı konulara şahitlik edince oradan da ayrıldığını görmüş, 'cukka için kimseye peşkeş çekmeyen' karakterine olan hayranlığımı pekiştirmiş biriyim.
Açıkçası, bugün… Onunla ilgili hayal kırıklığı içindeyim.
Bugüne kadar benimle ya da başka gazetecilerle yaptığı röportajlarda Büyükşehir Belediyesi'yle ilgili çeşitli yorumlarda, eleştirilerde bulunan, gözlemlerini her zaman saygı çerçevesinde ifade eden, bu eleştirilerinin çoğuna katıldığım Burhan Bey, 'İzmir'de su baskınıyla ilgili olarak bu sözleri söyleyecek son kişidir' bence.
Çünkü İzmir'deki sel felaketlerinin en büyüğünü (ikinci dönem başkanlığında hem de) yaşamış bir eski başkan olarak 'tek taraflı' suçlayıcı konuşmak; ona, 'İzmir'in akil adamlarından biri' olarak gördüğüm/yakıştırdığım Burhan Özfatura'ya hiç yakışmamıştır.
Yakışmamıştır, çünkü…
65 can kaybına yol açan felaket sonrası yapılan eleştirilere içerleyip 'Sorumluluğun İdraki' başlıklı yazısıyla yanıt veren/kızan bir eski başkandan beklenen, tek kişiyi/kurumu hedef alıp suçlamak yerine, olaya 'akil adam' gözlüğüyle, büyük pencereden bakabilmekti.
Bu olayın sadece son 10 yılın sonucu olmadığını söyleyebilmeliydi.
Belediye başkanı olarak yaşadıklarından yola çıkıp, 'vurun abalıya' kervanına katılmamalı, o kuyruğa girmemeliydi.
18 yıl önce 'hiç mi iyi bir şey yapmadık' diye isyan eden biri olarak, yiğidi öldürüp hakkını verebilmeliydi.
En önemlisi 'kentleşme vahşetini/çılgınlığını', bin yıldır değişik şekillerde tekrarlanan yanlışları/politikaları, rantla doğa savaşının sonuçlarını, 'artık yapılmasın/dur densin' diye ifade edebilmeliydi.
İçinin kırmızı, dışının yeşil olduğuna inandığım, birinin canı yanarken onun da canının yandığına tanık olduğum Burhan Özfatura, -saygım ve sevgim elbet baki- beni bir kez daha şaşırttı.
Ama bu kez bu şaşkınlık, yazık ki… Bir hayal kırıklığının ifadesi oldu.
Umarım bu yazıyla… Ben onu hayal kırıklığına uğratmamışımdır…
NOT 1: Yazıda sözü geçen 1995 yılı Kasım ayına ait Yeni Asır Gazetesi, sel felaketiyle ilgili bazı sayfalara ve Başkan Burhan Özfatura'nın konuyla ilgili iki yazısının tamamına Foto Galeri'den ulaşabilirsiniz.
(İlk gün ulaşılabilen ölü ve yaralı sayısı, felaketin bilançosu tüm hatlarıyla ortaya çıktıktan sonra kayıtlara '65 ölü, yüzlerce yaralı' olarak geçmiştir.)
NOT 2: Özfatura'nın yanı sıra yine aynı gazetelerde yerel yönetime eleştiri oklarını yönelten bir eski başkan daha vardı: Yüksel Çakmur. Kendisinden beklenenin gereğini yaptığı, dolayısıyla kimseleri hiç de şaşırtmadığı için, yazıda yer vermedim. Olur da merak edersiniz diye eklemek istedim…

FOTO GALERİ: 95'TEKİ SEL, YENİASIR VE ÖZFATURA!