'Benim başı örtülü bacım' ile 'benim şortlu bacım' arasında oluşan gerilim hattı, tam olarak ülkenin içine düştüğü açmazı resmediyor.
Başı örtülü genç kızların mağduriyetini simgeleştirerek siyasal mücadelesine bayrak yapan islamcı cenah, iktidara geldikten sonra, islami yaşam tarzını benimsemeyen genç kızların mağduriyetine yol açabilecek rövanşist bir dönemin kapısını araladı. Şimdi o aralıktan giren kimi işgüzarlar, 'benim şortlu bacılarımı' tekmeliyor…
Onun başı örtülü bacılarına karşılık benim şortlu bacılarım… Böyle tuhaf bir denge veya dengesizlik…

İslamcıların başlattığı kavga, sonunda, kadının saçını örttüğü örtüden üstüne giydiği şorta sıçradı. Aslında her ikisi de bir yerleri örtüyor. Gelin görün ki, birinin gereğinden fazla örttüğü, diğerinin ise yeterince örtmediği rivayet ediliyor.
İslamcı cenahta, başı örtülü bacıların örtüsünü çıkarmak isteyenlere 'laikçi' deniyor. Diğer cenahta, şortlu bacıların açıkta kalan yerlerini tekmeleyen heyecanlı müminlere de gerici, yobaz falan deniyor.
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar, birini örterken diğerini açıyor. Medeniyetin cilvesi işte…

Giyim kuşam, insan hakları ve özgürlükler meselesiyle, bilerek veya bilmeyerek, karıştırılıyor. Siyasi tercihlerin simgesine dönüştürülen kılık kıyafet, sırf mesaj kaygısıyla kullanılıyor. Kişinin nasıl göründüğüne değil, giysilerinin ne söylediğine bakıyoruz.
Bilindiği üzere, şort giyenlerin böyle bir mesaj kaygıları yok; fakat rahatlık ve sıcak hava kaygıları var. Ne ki islamcılar şortu 'islam karşıtlığının' simgesi gibi algılıyor. Birilerinin onlara şortun giysiden başka bir şey olmadığını anlatması gerekiyor. Zira o şortu giyenlerin çoğu 'müslüman olduğunu' söylüyor; yani, şortuyla dini arasında bir bağ kurmuyor.
Buna karşılık, başörtüsü, bir kesim tarafından siyasal simge olarak kullanılıyor. Ve bu insanlar, şort giyenlerin dinden çıktığını düşünüyor.
Giyim kuşam üzerinden yürütülen bu tuhaf sosyal mücadele, tam da bu dinden çıktı mı, çıkmadı mı noktasında, çok sevimsiz bir hal alıyor. Kendilerinin hakiki müslüman olduğuna inananlar, yarım yamalak müslüman olarak gördükleri ötekileri hizaya getirmenin, dinin gereği olduğunu düşünüyorlar. Ve durumdan görev çıkaran bir aklı evvel aşka gelip, tekmeleriyle kendini ifade edebiliyor. Neyse ki öldürmemiş…

Aslında din bahane, bütün mesele, kadının üzerinde kurulan tahakkümün kalıcı ve kuşatıcı olması.
Dünya nimetlerinden adeta yasaklı bir hayat sürdüren kahir çoğunluğun derdi, iyi koşullarda beslenmek ve barınmak, güvenlik, sağlıklı yaşam ve iyi eğitim olmak gerekirken; kadının başörtüsü ile şortu arasında gidip gelen aklın gereği, saçı mı göründü, bacağı mı göründü kavgası yapıyor.
Toplumları yöneten muktedirlerin bu kavgadan çok memnun olduklarını söylemeye bilmem gerek var mı? Kavgaya karşıymış gibi yapmakla birlikte, iktidar zümreleri, bu kavganın koşullarını oluşturmaktan ve geliştirmekten bir an olsun geri durmuyorlar.
Doğu toplumlarında kadın, ne yazık ki, kapitalistler tarafından, sömürünün etkin bir aracı olarak görülüyor. Kadın kullanılıyor. Ve erkekler buna alet oluyor.

Kadının giyim kuşamıyla aklını bozan kışkırtılmış erkek dünyası, bu davranışın kadına hükmetmenin yollarından biri olduğuna hükmetmiş bir kere... Ancak, hiç azımsanmayacak sayıda kadının bu duruma göz yumduğu da bir gerçek.

Kadın ile erkek arasındaki tahakküm ilişkisinde erkeğin kadın üzerinde kurduğu kas gücüne dayalı üstünlük, iktidar zümreleri tarafından, bütün insanlığa hükmetmek için kullanılıyor. Bu pis oyunun parçası olan erkekler, baskı, zulüm ve sömürüye karşı çıktıklarını söylerken bin kere düşünmeliler.